Konstantia Sotiriu**
constantiaz@yahoo.com
(İngilizceden Çev.: Ahmet Yıkık)
Stavros’a
Aynı düşü görürsün her gece. Bir kadın olursun, sabahın üçünde. Bir kadın olduğunu düşlersin her gece.
Düşlerinde Arif’in cenazesine gider, siyah giysiler giyer, siyah baş örtüsü takar, saçlarını örtersin, düşlerinde, düş aslında bunlar, bir düş, düş, düş, barikatları geçersin, surlar içinde koşarsın, ayaklarında onun sevdiği yüksek ökçeli pabuçlarla, taka-taka-taka Arnavut kaldırımlı yolda, taka-taka-taka. Sen, Arnavut kaldırımlı yolda koşarken onu düşünürsün, onun için süslenirsin, onun cenazesine gitmek için allanıp pullanırsın, onu görmeye, camiye gitmek için, onu onurlandırmak için. Karalara bürünürsün, başını örtersin, onu görmek için güzelleşirsin.
İçeri almazlar ama seni, onu görmene izin vermezler. İte kaka dışarı çıkarırlar camiden. İmamın ona dualar okuduğunu işitirsin, yeşil duaların yükseldiğini görürsün, sana baktıklarını görürsün. Bu Rum kadının ne işi var burada, burada Türk tarafında, burada, sense, anlamamış, duymamış gibi yapar, sanki sen değilmişsin gibi davranırsın, oraya düşünde gidersin, onun cenazesine gittiğini düşlersin, bir kadın olarak gittiğini, seni korkak, seni düzenbaz, seni piç, onun cenazesine gittiğini düşlersin, oraya düşünde gidersin ancak.
Aynı düşü görürsün her gece. Bir kadın olursun, sabahın üçünde. Bir kadın olduğunu düşlersin her gece. Bir kadına dönüşürsün her gece saat üçte.
En yaşlı dadın, büyük büyük büyükannen, dünya güzeliydi, dünyadaki en güzel kadın. Ona Peri derlerdi. Hasan adında bir adamın kalbini çalmıştı. Adam onu bulmaya, almaya gitmişti. “Onu alacağım, demişti. “Alacağım onu, sen benim olacaksın.” Peri Hasan’ı istemedi, gitmek istemedi, onun için kimliğini değiştiremezdi.
Dinle, dedi kadın, bırak savaşsınlar! Senin Allah’ın ve benim İsa’m. Bırak savaşsınlar. Bakalım kim kazanacak. Öyle alırsın beni, kaybedersin ya da. Bırak savaşsınlar. Öyle demişti.
Günlerce savaştılar, kadının İsa’sı ve adamın Allah’ı, aylarca, yıllarca. İsa yorgun düştü, savaşı kaybedecekti nerdeyse. Peri ürktü, Hasan üzüldü. Tanrılar kendilerini kötü hissettiler, berbat hissettiler. Yardım edin, diye yakardı Hasan. “Yardım edin.” Hasan Hristiyan oldu. Ama Allah’a penisinden bir parça vermek için söz verdi. Erkek doğacak her çocuğun penisinden bir parça sunmak için ant içti. Bundan ötürü sünnet ederler ailendeki tüm erkekleri. Sen de penisinden bir parçayı Allah’a verdin. Hikâye bundan ibaret, böyle anlatır büyükannen, Peri’nin istediği gibi oldu. Tanrılar galip geldi.
Geceleri hiç uyumamaya karar verdin bundan sonra. Bir daha asla.
“Sana bir soğan gerek, onu küçük dilimlere doğra, biraz kızart, bekle. İki kırmızı domates al, bir tavaya koy, karıştır, bekle. Bulguru kat, karıştır, suyu koy, karıştır, bekle. Ateşin altını söndür, tuz ekle, büyülü sözleri söyle, tükür, karıştır, bekle. Bekle. Tavayı kırmızı bir baş örtüsüyle sar. Kırmızı olmalı. Kırmızı bir tanrıdan iste, seni sevsin. Beni sevsin. Beni sevsin. Seni sevecek. Seni sevecek. Seni sevecek.”
Maria teyzene Emine abla vermişti bu denenmiş ve güvenilir tarifi. Bir terslik var ama. Bazı malzemeleri koymayı unutuyorsun boyuna. Kimse sevmedi seni. Asla.
Aynı düşü görürsün her gece. Bir kadın olursun, sabahın üçünde. Bir kadın olduğunu düşlersin her gece. Uykunda değiştiğini duyumsarsın, o kadına dönüştüğünü, ellerin incelir, tırnakların kırmızıya boyanır, saçların uzar, göğüslerin büyür. İğdiş edilirsin. Her gece, sabahın üçünde; geceleri sabahın üçünde. Sen bunları düşlersin. Lefkoşa’yı böyle düşlersin. Bir ödleğin gördüğü düştür bu, sabahın üçünde.
*Konstantia Sotiriu 2019 Commonwealth Kısa Öykü Yarışması’nda, “Death Customs (Ölüm Görenekleri” adlı kısa öyküsüyle, önce Avrupa-Kanada bölgesel en iyi öykü ödülünü kazanmış, ardından da tüm bölgelerin birincileri arasından yapılan değerlendirmede yılın en iyi kısa öykü ödülüne değer bulunmuştur. Yazar, yapıtlarında, yukarıdaki öyküde de görüldüğü gibi, Kıbrıs’ta 1963-74 yılları arasında yaşananları bambaşka insani boyutlardan ele alır, eleştirel bir tavırla kurgular ve milliyetçi resmî tarihin sorgulanması gereğini okurların dikkatine getirir.
**Yukarıdaki öykü, editörlüğünü; Alev Adil, Aydın Mehmet Ali, Bahriye Kemal ve Maria Petrides’in yaptığı, birçok Kıbrıslı Türk, Rum ve -yolu ‘Şeher’e düşen kimi- yabancı şair-yazarın Lefkoşa temalı şiir ve düzyazılarına yer verilen “Nicosia Beyond Barriers - Voices From A Divided City (Bariyerlerin Ötesindeki Lefkoşa - Bölünmüş Bir Şehirden Sesler) adını taşıyan ve İngiltere’de Saqi Books tarafından yayımlanan kitapta yer almaktadır.
Fotoğraf Martina Charaf