KIŞ DÜŞÜNCELERİ

Neşe Yaşın

Kış günleri uzun iç yolculukları demek biraz da… Yataktan kalkmak istemedim bu sabah ve bir çağrışımlar zinciri karmakarışık anılara doğru sürükledi beni. Garip bir rüyadan uyanmıştım zaten. Geriye düşüncelerin tortusu kaldı şimdi ve bir ağlama isteği. İki yıl önce kaybettiğimiz bir arkadaşım girmişti rüyama. Bana kıyafetini gösteriyor, bir tören için uygun olup olmadığını soruyordu. Ne garip. İnsanın içinde inkâr edip kaçmak istediği anılar engel olunmaz biçimde akıp durabiliyor. Gerçeği acısıyla tatlısıyla sahiplenmek en doğrusu bu yüzden. Mutlu taklidi yapan insanlarla dolu çevre ya da tersine mutsuzluğu bir üniforma gibi taşıyanlarla. En doğrusu bütün tonlarıyla sımsıkı kucaklamak hayatı. Hüzün var bir yanda ama neşe de gizliyor hayat. Sayısız güzellikler, doyumsuz tatlarla dolu… Doğa üşüyor şu an ama mevsim değişecek. Zor zamanlara gösterilen direnç biraz da insanı tanımlayan. Direnç gösteren ya da çabucak yıkılabilen insanlar var. Zorluklar karşısında birer sınav yaşıyoruz sürekli. İletişim becerisi çok önemli ama önce kendimizle başlıyor bu. Kendimizle, iç dünyamızla, anılarımızla olan iletişimimiz öncelikli. Kendimize kızıyorsak, suçluluk duygularıyla doluysak, kendimizi beğenmiyorsak nasıl yol alacağız? Bütün bunların hepsiyle uyandım örneğin ben bu sabah. Sonra kendime haksızlık yaptığımı düşündüm ve kişiliğimdeki ve hayatımdaki olumluluklara konsantre olmaya çalıştım. Gri bir gökyüzü, üşümüş bir sokak ne kadar yardımcı olabilir buna? İnsan içinde bir ateş yakmak zorunda böyle durumlarda. Güzel anıların, seven insanların ateşini. En kötü ortamı bile güzelleştirme potansiyelimiz var. İçimde şiirlere dönüşebilecek kelimeler olması örneğin. Bu benim için bir mucize gibi. En zor koşullarda bile onlara sığınabilirim. İnsan bir müzik açıp odasını güzelleştirebiliyor birden, bir kitaba sığınabiliyor. Eğer içinde seni suçlayıp duran, hayata kahreden ses çok yüksek ise biraz zor elbet bunları başarmak. O sesi kısmak da bizim elimizde ama…
Soğuk bir kış günü geçmiş kışlara dair anıları getiriyor bana… Kalbi acıtıyor pek çoğu. Güzel sayılan anıların kimisi sonradan yaşananlarla örselenip renk değiştirmiş. Bu anıların hepsinde ben olan bir kadın var. Bütün bu yılları yaşamış, nice kış ayının içinden geçmiş. Hep böyle bir iç karanlığı olmamış, kanatlanmış kimi zaman, masmavi göklere yükselmiş. İstemeden kötü şeyler yapmış bazen, bazen isteyerek yapmış, hak edildiğine inandığı için… İyiliği ve masumiyeti arayıp durmuş. Şaşarak bakmış hep dünyaya…
Bir yanda sorumluluklar, gündelik hayatın dertleri bir yanda da yaşanacak hayat var diye ikiye bölersen günleri, öyle pek bir yere varamıyorsun. Yaptığın her şeyi bir zorunluluktan öte tat alarak yapabilmek önemli; bazen pek mümkün olmasa bile denemek lazım bunu. Diyelim ki gövden kanatlanmak istiyor ama bir şey yere çekiyor seni. O zaman uçuş saatini beklemekten, ya da geçmiş uçuşların anısıyla avunmaktan başka seçenek kalmıyor.
Soğuk bir kış günü odamı ısıtmaya çalışsam da üşümüş bir dünya geçiyor içimden. Donmuş şehirlerin üzerinden uçuyorum, bin bir türlü derdi hissederek. Bahçede ürperen yaprak şu sıralar kalkan bir cenazeyi, hasta yatağındaki bir sevdiğimi anımsatıyor. Zaman kapılarını şiddetle kapatmış, bizi ev içlerinde bir hüzne doğru itmiş sanki.
Sevinç duyacak pek çok şey bulabilirim elbet. Kalbim için büyülü pencereler açabilirim. Bir yazıyla başkalarına ulaşma çabası bile yenik düşmemiş olmanın işareti.
İnsan hüzünden kaçamaz bazen ama bir tadı var hüznün de… Kekremsi, hayata dair, var olmaya dair bir tat.
Nice sınavından geçmişiz hüznün, ölümün, ihanetin ve ayrılığın… Kim bilir daha nicelerini getirecek hayat. Önemli olan hayatın ne getirdiğinden çok onunla nasıl mücadele ettiğimiz, kendimizi ve başkalarını incitmemeye ne kadar özen gösterdiğimiz.
Bir kış günü bütün geçmiş ve gelecek kış günlerinin hüznünü fısıldıyor bana… Hayat bütün çeşitliliği ile kimi zaman kanatlandıran, kimi zaman kalbimizi kıran bir armağan. Bugün ağlatsa da gönlümüzü almayı biliyor bir başka gün. Acı-tatlı bir serüven işte!