Beni en çok korkutan şey, yüceltilen liderlerin varlığından ziyade, liderler yüceltmeye meyilli, benliğini bir kişinin benliğinde eritmeye gönüllü, edilgenliği benimsemiş, politik varlığını liderinin varlığına adamaya hazır, totaliter arzuları açığa çıkmış kalabalıklardır.
Uzun bir süreden beridir, siyasal tezler, değerler ve kolektif hedefler üzerinden politika yapma, yerini dar çıkar hesapları, kişiler ve onların imajları üzerinden şekillenen çekişmeler ile bireylerin merkezde olduğu kamplaşmalara bıraktı.
Bu durum Kıbrıslı Türk toplumsal yaşamında o kadar bir kanıksandı ki, artık hangi partiden veya örgütten olursa olsun, kitleler ne yapmakta olduklarını sorgulamadan, belli başlı kişilerin merkezde olduğu imajlar ve kanaatler akışına kapılabilmekte.
Siyaset sonrası dönemde politik argümanların yerini, 'liderlerin' karizması, değerlerin üzerinden varoluşun yerini, 'öncülerin' statüsü ve siyasal tutarlılıkların yerini ‘temiz’, ‘dürüst’, ‘samimi’ gibi ahlaki öğelerin aldığı bir dönemden geçiyoruz. Özellikle Cumhurbaşkanlığı seçimlerinin yaklaşmasıyla bu durum daha da görünür hale gelmekte.
***
Cumhurbaşkanlığı seçimleri için adayların tek tek açıklanmasıyla beraber, her adayın kendi çevresindeki hareketlilik de artmakta. Özellikle sosyal medyada görünür hale gelen bu hareketlilik, adayların yüceltilmesine ve onlara birer kurtarıcı olarak yaklaşılmasına kadar varabilmekte. Kişi kültü dediğimiz mesele tam da böyle bir ortamda gelişip serpilmekte.
İster Akıncı, ister Özersay, isterse de Erhürman olsun, kendi tebaaları tarafından çeşitli niteliklerinden dolayı yüceltilmekte, birer kurtarıcı olarak nitelenmekte ve sorgusuz sualsiz söyledikleri ve eyledikleri ile kabul edilmekteler.
Bir diğer yandan ise adaylar, tam da toplumun bir 'lidere' duyduğu ‘arzuyu’ işlemekte, manipüle etmekte ve şişirmekte; böylece de kişi kültü ortamının ve onun tebaasının oluşmasını sağlamakta.
***
Bugün örneğin, Özersay'a yöneltilen herhangi bir eleştiride, savunucularının eleştirilerin içeriğini dahi kabul etmeden gözleri kara bir şekilde onu savunmaya ve kraldan çok kralcı olabileceğine giriştiklerini görebiliyoruz.
Erhürman'a veya CTP'ye yöneltilen herhangi bir eleştiride, partililerin eleştirilerin içeriğine dair cevap üretmekten ziyade, eleştirileri 'birilerinin tetiğe basması sonucu ortaya atılan saldırılar' olarak değerlendirerek paranoyanın sınırlarını zorlayabileceklerini de görmekteyiz.
Yine aynı şekilde Akıncı'ya yönelik bir eleştiriye, Akıncı taraftarlarının 'O zaten Türkiye'nin adayıdır, söylediklerine bakmayınız' diye cevap üretebileceklerine de şahit olmaktayız.
***
Kişi kültü aynı zamanda bir tebaa yaratımı ile paralel gider. Veya tersten söyleyecek olursak, tebaaların, kendi kolektif potansiyellerini keşfedemediği bir ortamda kurtarıcı bir kişiye duydukları arzunun bir sonucudur kişi kültü. Ve kişi kültünün olduğu yerde ne değerler üzerinden siyaset yapma ne de toplumsal bir dönüşüm söz konusu olur. Henüz daha başında olduğumuz Cumhurbaşkanlığı süreci aslında Kıbrıslı Türk tebaaların küçük çaplı totaliterliğe ne kadar yatkın olduklarının da açığa çıkacağı bir süreç olacak.
***
Kendisine sürekli olarak yeni kurtarıcılar arayan Kıbrıslı Türkler'in en büyük travması belki de kurtarıcılarından kurtulmayı tercih edememesidir.
Fakat bundan daha da ötesi var... Çünkü kişi kültü durduk yerden oluşan bir mefhum değil. Hayatın içindeki başka süreçlerden de beslenen bir sonuçtur.
***
Ne yazık ki az veya çok edilgenlik rolünü benimsemiş, kendi küçük yaşamlarında dahi özne olma potansiyelini gittikçe yitiren ve kendisi ile ilgili sıkıntıların çözümünü sürekli olarak başka birilerinin varlığında aramayı alışkanlık haline getiren bir toplum haline geldik. Cumhurbaşkanlığı seçimi gibi makro bir alandan çıkacak olursak, partilerde, derneklerde, örgütlerde veya sendikalarda da sorunların çözümüne dahil olmaktansa ve herhangi bir üretim sürecinde rol almaktansa, bunları başka birilerinin üzerine yüklemeyi, birilerinin çıkıp her şeyi halledecek sorumluluğu almalarını isteriz. Partilerde, örgütlerde veya derneklerde emek harcamış olanlar bunu çok iyi bilir. Kolektif üretim süreçleri gayesiyle yola çıkılan pek çok deneyim, süreç içerisinde bir veya iki kişinin sırtına kalır. Toplantılarda genelde belli başlı kişiler görüş belirir, diğerleri, diğerleri olarak konuşanların sözünün peşinden gitmeyi tercih eder; bir sorumluluk alınacaksa, kendini adamış birilerinin alması beklenir, diğeri alışkanlıklarını bozmak veya yükün altına girmek istemezler.
Edilgenleşme süreci derinleştikçe, birilerinin lider veya öncü olarak benimsenmesi de kolaylaşır, hatta bu arzulanır. Bugün, sol iddialı kesim ve partilerde veya yeni siyaset ile yola çıkıp eskinin devamı olduğu artık aşikar olan yapılarda yaşanan da tam budur. Özellikle de Halkın Partisi'nde, gittikçe katılaşan, neredeyse tapınmaya kadar varacak bir lider yüceltmesi ve lider kültü oluşmuş durumda. Bunun farklı versiyonlarını CTP gibi bir kitle partisinde de, irili ufaklı küçük örgütçüklerde de bulabilirsiniz.
***
Beni en çok korkutan şey, yüceltilen liderlerin varlığından ziyade, liderler yüceltmeye meyilli, benliğini bir kişinin benliğinde eritmeye gönüllü, edilgenliği benimsemiş, politik varlığını liderinin varlığına adamaya hazır, totaliter arzuları açığa çıkmış kalabalıklardır.
***
Kolektif aklın ve kolektif üretim-dayanışma süreçlerinin yerini kişilerin yüceltildiği, gözü kara bir şekilde bireylerin savunulduğu ve tüm rasyonel akıl yürütmelerin yerini imaj ve kanaatlerle bezenmiş duygu hezeyanlarına bıraktığı bir çeşit apolitik ortamda dolanmaktayız. Bu ortamın en büyük tehlikesi, artık siyasette bir değerden, bir görüşten veya bir duruştan yana tavır almaktan ziyade, imajlardan ve siyasi ağırlığı yok edilmiş sözlerden yana 'taraftarlık' motivasyonlarının hakim olması.
***
Böyle bir ortamda herhangi bir tebaaya dahil olmadan bağımsız bir varlık sergilemek ise belki de tüm tebaaların ortak ötekisi olma potansiyelini taşımak anlamına gelmekte. Halbuki Kıbrıslı Türkler için yeni bir gelecek yaratımı, yeni veya hali hazırda var olan, küçük veya büyük kurtarıcılara sarılmakta değil; kurtarıcılardan kurtulmayı öğrenmekten geçmekte. Belki de birilerinin tebaası olmaktan çıkıp bilinçli ve farkında olan yurttaşlar haline gelmeliyiz.