Kişiliksiz ve kimliksiz

Cenk Mutluyakalı

‘Samimiyet’ siyasetin en fazla özlediği tablodur.
Çoğunlukla ‘gerçek niyetin’ üzeri örtülerek bir ‘algı’ peşine düşülür.
İnandırıcı olmaz.
Çünkü hayatta görüntü ne olursa olsun bir de ‘hisler’ vardır.
İnsan dediğin varlık hisseder!

*  *  *

Bir ‘hükümet’ kurulacak.
Tüm parti başkanları bir yemek yiyor ve masaya ‘ilkeler’ geliyor.
Bu ilkeler dar zamana göre ayarlanmış.
Bir ‘seçim hükümeti’ tasarlanıyor ve bunu herkes biliyor.
Uzlaşılıyor.
Güya!
Ortalık ‘güvensizlik’ kokuyor.

*  *  *

Samimiyet nedir?
“Bu hükümette varım” demek.
Ya da “yokum.”
Bir de “mış” gibi görünmek vardır, “muş” gibi davranmak.

*  *  *

Hani “vardır” dersiniz de “yoksunuz” aslında!
Şunu denersiniz:
Öyle bir yapalım ki, istermiş gibi görünelim ama istemeyelim.
Niyetsizliğe niyet ya da uzlaşmazlığa uzlaşı!

*  *  *

Başkanı vekâleten parti, başkansız partiyle sürdürdüğü eğreti hükümete bakmaksızın yeni hükümeti kuracak partinin gerçek başkanını ‘başbakan’ görmek istemiyor!
Haklı.
Onca “eğretilik” içinde “sırıtacak” diye düşünüyor herhalde.

*  *  *

“Birlikte başarı hikayeleri yazamıyoruz” demiştim, Kıbrıs’taki büyük yarılmanın sebebini de anlatarak. Çünkü bir ortaklığın ancak empatiyle mümkün olduğunu, ötekinin hassasiyetleri ya da hakikatlerine de saygı gerektirdiğini unutuyoruz.
Bencillik denen duygu, hesapsız ve acımasız bir sağanak gibi tepeden tırnağa ıslatıyor bedenlerimizi…

*  *  *

Bu anlattıklarımı anlamsızlaştıran bir olguyu da gözden kaçırmış değilim.
Ada yarısında “samimiyetsiz” olmak kimseye puan kaybettirmiyor.
Öyle “hakikatle” ilgili bir derdi yok insanların.
İdeal, ütopya, ilke falan kalmamış.
Çok esprili dediğiniz insan en hayati makama seçilebiliyor.
Yalancı dediğiniz baş tacı edilebiliyor.
Gülüp geçtiğiniz kişi sizin geleceğinizi belirleyebiliyor.


*  *  *

Siyaset samimiyet sınavı verirken, toplu bir niyetsizlik okunuyor ciddi ciddi…
Bunun bir sebebi sanırım “kendimizi yönettiğimize” dair inançsızlıktır.
Bir diğer sebebi de ağır kibir!
“Doğrular elbet bir gün kazanır” diyemediğimiz yerde çok daha güçleşiyor işimiz.
Siyaset, medya, toplum, hayat “kişiliksiz ve kimliksiz” bir halde büyüyor.
Yazık bize…