Kişmir olayının amacı konuşan herkesi korkutup susturmaktır!

Serhat İncirli

Ali Kişmir meselesinde “ağır cezalık” bir “şey” var mı yok mu?

Şu anda mahkeme buna bakacak…

Dün Lefkoşa’da tahkikat duruşması yapıldı.

Savcı ve savunma tarafı, Başsavcılık tarafından davaya getirilen üç tanıktan birini sorguladı…

-*-*-

Dün sorgulanan tanık, Güvenlik Kuvvetleri Komutanlığı Sosyal Tesisler Müdürü Yarbay Cengiz Doğan’dı…

-*-*-

Cengiz yarbay, sorulara verdiği yanıtlarda, Ali Kişmir’in 2020 Cumhurbaşkanlığı seçim süreci sırasında, binbaşı rütbesiyle müdürlüğün yaptığı Beyaz Ev’i “geneleve” benzettiğini iddia etti…

-*-*-

Kişmir’in avukatı Hasan Esendağlı ise ilgili yazıda Kişmir’in Beyaz Ev adlı askeri gazinoya “genelev demediğini” öne sürdü…

-*-*-

6 Aralık 2024 tarihinde, Başsavcılık iki tanık daha getirecek…

Bu tanıklar da sorgulanacak…

Büyük bir olasılıkla, ilgili yazıdan “evet Kişmir Beyaz Ev’e genelev dedi” anlamını çıkardıklarını söyleyecekler…

İddia makamı da “profesör” unvanlı bu iki kardeşimize, tıpkı yarbay kardeşe sorduğu gibi, ortaokul ve lisedeki edebiyat hocalarını hatırlayıp hatırlamadıklarını soracak…

-*-*-

Çünkü Kişmir’in yazısında “geneleve benzetilen”, Beyaz Ev değildir…

GKK adından hiç söz edilmemektedir…

Geneleve benzetilen açık ve de seçik bir şekilde, KKTC’deki siyasi ortamdır…

-*-*-

Peki neden buraya gelinmiştir?

Veya neden bu davanın illa ki ağır cezaya gitmesi ve Kişmir’in hapsedilmesinde ısrar edilmektedir?

-*-*-

Evet asıl yanıtlanması gereken ve ne acıdır herkesin yanıtını bildiği konu budur!

-*-*-

Başsavcılık, bahsedilen yazıda Kişmir’in Beyaz Ev’e, özellikle de GKK’ya “genelev” demediğinin farkındadır!

-*-*-

Peki ısrarın nedeni nedir?

-*-*-

Yazdıklarım ve bundan sonra yazacaklarım “Davaya müdahale” olarak algılanabilir mi?

Bu soru da çok önemlidir!

Çünkü, bazı çevreler, dönemin GKK Komutanı Zorlu Topaloğlu’na, “bu dava açılacak” talimatı vermişlerdir!

Yani dava sürecine birileri müdahale etmişse; bu birileri, Kişmir’in vurguladığı gibi KKTC’deki siyaseti geneleve çevirenlerdir!

-*-*-

KKTC’de siyaseti adeta geneleve çeviren Ankara’dır!

Dünkü oturumda da “Ankara” dendiğinde anlaşılması gerekenin, TC Hükümeti olduğu apaçık dile getirilmiştir…

-*-*-

Dava sebebi ya da amacı, KKTC’de medyada satın alınamamış, korkutulamamış, kontrol altına sokulamamış bir grup insanın Kişmir’e verilecek ceza ve akabinde devam edecek benzer cezalarla sindirilmesidir…

-*-*-

Dün Lefkoşa’da mahkeme binalarına gelen çok sayıda insan, bu durumdan haberdardır…

-*-*-

Efendim, kimsenin, hiçbir gazetecinin elbette dilediğini yazma hakkı yoktur…

Gazetecilik bir etik kurallar bütünüdür…

-*-*-

Ama ülkede etik kalmamışsa, ülkede tuz dahi kokmuşsa, KKTC’de siyaset kurumu, Ankara tarafından geneleve çevrilmişse, bunu yazıyor diye gazetecileri cezalandırmak, diktatörlüktür, işgaldir, sömürüdür…

-*-*-

Tekrar ediyorum, bu davanın ısrarla sürdürülmesinin sebebi, KKTC’de sadece gazetecileri değil, konuşan herkesi hapisle tehdit edip korkutmaktır…

-*-*-

Bu oyuna gelinmeyeceğinden eminim!


Bir dahi müzik insanı; Kedi Memet!

Lise yıllarımızda bir çok müzik grubumuz sinemalarda konserler verirdi…

Girne Gelişim de bu gruplardan biriydi…

Memet Kedi, ya da Mehmet İslamoğlu da bu grubun ilk beş üyesi arasındaydı; genç yaşına rağmen bir gitar ustasıydı…

-*-*-

Girne ve Omorfo’da iki ayrı konserde dinlediğim bu müzik grubunun Can Tufan dışındaki tüm üyeleri ile bir şekilde hep yolum kesişti…

Hem grubun ilk beş üyesi he de bu guruba sonradan katılanların çoğunu iyi tanıdığım inancındayım…

-*-*-

Kedi Memet de tanıdıklarım arasındaydı…

Hem de iyi tanıdıklarım…

-*-*-

Ankara’da aynı üniversitedeydik; benden üç yaş büyük olması lazımdı…

Müzik Öğretmenliği okuyordu ve gerek arkadaşları, gerekse hocalarına göre bir dâhiydi…

-*-*-

Ama Dünya’yı çok da ciddiye almayan bir görüntüsü; kendine has kılığı, umursamaz tavırları söz konusuydu…

-*-*-

Bir gün Ankara’da üç arkadaşımla paylaştığımız dairenin kapısı çaldı…

Açtım, karşımda Kedi Memet!

Bir elinde küçük bir valiz, öteki elinde gitarı vardı…

-*-*-

Av arkadaşımız Mehmet Muhtaroğlu’nun adını kullandı; “beni Mehmet’in annesi Fazilet abla gönderdi, artık sizinle kalacağım” dedi…

“Buyur” dedim…

-*-*-

Eve girdi, eşyalarını bıraktı, bir tek gitarını aldı ve çıktı…

Sonra neredeyse bir ay sonra geri döndü, kenarda duran valizi aldı, “hade bye” dedi, gitti…

-*-*-

Yanlış hatırlamıyorsam, aynı dönemde Ankara’nın çok ünlü bir diskosunda DJ’lik yapan Ümit zilci’nin evinde kalmaya başlamıştı…

-*-*-

Sonra, Girne Limanı’nda karşılaştık…

Elinde gitarı ile garsonluk yaptığım mekana geldi…

Tavır ve davranışlarında bir gariplik vardı…

Üç be kez gitarıyla limana geldi, şarkılar söyledi…

Sonra ben üniversiteye döndüm, üç yıl sonra askere gittim, askerden çıktım, 3 – 5 yıl KKTC’de, akabinde 15 yıl Londra’da yaşadım, geri döndüm!

-*-*-

Memet Kedi, Kalkanlı’daki “bakımevinde”ydi…

-*-*-

Sağlık durumunun iyi olmadığını, Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Sadık Gardiyanoğlu’ndan öğrenmiştim…

-*-*-

Elinden gitarını hiç düşürmedi…

Gardiyanoğlu, “eski arkadaşları ile bir araya getirelim, bir konser falan düzenleyelim” diye düşündü…

Kendisine en eski Girne Gelişim’den birkaç kişinin isimlerini ve telefonlarını verdim…

-*-*-

Açıkçası, konser haberi beklerken, ölüm haberi geldi…

-*-*-

Hade oğlum!

Sağlığı bozulan, kimsesi de olmayan, bakıma muhtaç birçok insanımız var elbette bu ülkede…

Ve övünürken, konuşurken, özellikle TC’li yetkililerle bir araya geldiklerinde attıkları harmanlıklara sığmayan siyasiler ve çökmüş siyasetimiz geldi aklıma…

-*-*-

Memet Kedi, Dünya’dan uzak tutulan ve sürekli hamasi yalanlarla beslenen ama aynı zamanda hamsetçileri de besleyen bu devletin kesinlikle harcanmış bir büyük değeridir…

Allah rahmet eylesin…

Tüm sevenlerine başsağlığı dilerim…