“Kıyılar, devletin hüküm ve tasarrufu altındadır ve yalnız kamu yararına kullanılabilir” diyor Anayasa!
Yalan!
En az devlet kadar…
“Belediye sınırları içindeki kıyıların korunması ve yüz metrelik kıyı şeridi içinde kalan bölgede inşa edilebilecek yapı ve tesisler ile mevcutların durumu, kamu yararının ve kent planlamasının gereklerine uygun olarak yasa ile düzenlenir” diyor.
Bu da göstermelik…
Yeni bir Bakanlar Kurulu kararı çıktı ve Alsancak’ın o güzel sahili, Evkaf oteli, çocukluğumuzun plaj ve eğlence alanı Mare Monte 30 yıllığına kiralandı.
Net Turizme…
Yani Merit’e…
Önceden verilmişti de yıllardır öyle sorunlu duruyordu zaten…
İnşaat başlamış, durmuştu, tarihi eser var demişlerdi, kira ödenmiyordu ama işgaldi.
Olsun canım nasılsa “Rum malıydı…”
Kapalı Maraş olsa “dört göz” açardı Evkaf elbette!
Belki yine açmıştır, çünkü kararı Bakanlar Kurulu verdi, Resmi Gazete'de de yayımladı.
Son yıllarda “itilaf”tan kaynaklı bir şansla halk plaja giriyordu.
Şimdi geriye dönük aylık bin sterlin ödenecekmiş de yeni bir sözleşme yapılacakmış 30 seneliğine…
Bir de “sit alanları” hakkında taraflar birbirini dava edemezmiş, ne demekse…
Meseleye genelde halkın ücretsiz plaja girmesi üzerinden bakılır.
Öyle değil…
İnsan ada ülkesinde, deniz kenarından yürüyüş yapmak istemez mi?
Yapamazsınız!
Girne’den Vasilya’ya kadar tümü tutulmuş!
Rock, Les Ambassadeurs, Jasmine, Merit, öbür Merit, diğer Merit…
Hepsi kumarhaneli, hepsi iştihamlı ama halka kapalı…
Larnaka’da bir uçtan, bir uca deniz kenarında yürürsünüz hem de ayaklarınız kuma dokunarak…
Limasol’da yürürsünüz…
Baf’ta…
Girne’de yürüyemezsiniz.
Şimdi anladınız mı nasıl “kurtarıldık” diye!
Merit’in Tibuk’u bir gün iktidar vekilleriyle buluşur, bir başka gün muhalefet, en yüksek tondan liberal ekonomiyi anlatır, kızdırırsanız ‘satar, savar, kaçar’, asabı bozuktur, ekonomiyi bilir, siyasetten anlar ve kıyıları toplar, çıkarır, böler!
O hesabın içinde siz olmazsınız elbette seçkinler olur!
Bıçak sırtında yaşadığımız ülke
Bir doktoru bıçaklamak ne demek!
Cezası ağır olmalı…
İbretlik olmalı…
Kimsenin bir daha cesaret edemeyeceği kadar büyük bir bedel ödemeli…
Hele bir doktora uygulanıyorsa şiddet…
Hele bir sağlık çalışanına…
Ne olursa olsun sebebi…
Şiddetin tümü korkunç, ilkel ve cehalet göstergesi…
Kime olursa olsun sıfır tolerans gösterilmeli elbette…
Yine de söz konusu bir hekim, bir hemşire, bir sağlık profesyoneliyse eğer cezası katlanmalı….
Canımızı emanet ettiklerimizin canına kastetmek ne demek…
***
Mağusa’da Dr. Sadrettin Tuğcu’nun bıçaklanması eyleminde çok daha düşündürücü olan zanlının birkaç gün evvel bir avukata saldırdığı iddiasıdır.
Psikolojik çöküş yaşayan bir zanlıdan söz ediliyor.
Takip sistemi yok mu?
Öyleyse organize bir şiddet var ortada, bu süreçte sadece “eli bıçaklı kişi” değil kimin ihmali varsa, herkes yargılanmalı…
Şiddeti önlemeyen ya da engellemeyenler de…
***
Silahlanmanın, saldırganlığın ve şiddettin böylesi “normalleştiği” bu ortamda nasıl bir güvenli yaşamdan söz edebiliriz.
Kıbrıs’ın kuzeyinde oluşan kayıtsızlık ve kanunsuzluk ikliminde geceleri sokağa çıkmaya korkuyoruz.
Taşlı sopalı gazete baskınları, bıçaklanan doktorlar, kadına şiddettin patladığı zamanlar… Çetelerin hesaplaşmaları, pusuları, cinayetleri…
Ne oldu güzelim ülkemize!
***
Şiddeti arttıran unsurlardan biri de şiddeti uygulayan kişilerin cezalandırılmayacakları ya da ciddi bir yaptırımla karşılaşmayacakları düşüncesidir. Bu sürece seyirci kalanların sorgulanmamasıdır.
Göz yumulmasıdır.
Unutulmasıdır.
Uyutulması, uyuşturulmasıdır toplumun…
İbretlik olmalıdır cezası bu şiddettin!
Hem eli bıçaklı kişi, hem de sürecin en başından sonuna ihmali olan her kim varsa…
“Piyasacı” düzeni de sorgulamak zorundayız
En temel kamusal hizmetlerde bile para kazanma, rekabet, kâr amacı, serbest piyasa öne çıkıyor.
Kapitalist sistem toplumun can damarına derin kesikler atıyor.
“Parasını ödedim, ne istiyorsam yapacaksın” gözü dönmüşlüğü ve arsızlığı içerisinde tüm değerler metalaşıyor.
Alınıp, satılabilen bir pratiğe bürünüyor hayatlarımızda ne varsa…
Ne kadar isyan edersek edelim “piyasacı” düzeni sorgulamadığımız her tartışma eksik kalacaktır.
Ortak irade, toplumsal barış ve huzur inşa etmenin yolu hem talimatla yönetimi reddetmek, hem de kamusal hizmetleri güçlendirmek olmalıdır.
Piyasacı düzen en başta eğitimi ve sağlığı çürüttü.
Yüzleşmedikçe ve görmezden geldikçe, irade göstermedikçe kararlılıkla ve değiştirmedikçe, dağılmaya, kirlenmeye, kahrolmaya devam edeceğiz.
Hasta Hakları Yasası’nı da unutmayalım!
Bir “hasta” haksızlığa uğramaz mı?
“Mağdur” hissetmez mi bir hasta ya da yakını kendini, bir hastanede, klinikte…
Elbette bunlar da var hayatın içinde…
Hem de ne çok var…
İşte böylesi bir durumda, hasta ya da yakını hakkını demokratik yollardan arayacak.
Bunun için de “Hasta Hakları Yasası” var, dünyanın ileri, gelişmiş, medeni ülkelerinde…
Kıbrıs’ın kuzeyi hasta haklarının özel yasalarla korunmadığı ender ülkelerden biridir. Hasta haklarını doğrudan düzenleyen bir yasa yoktur.
Sağlık çalışanlarını koruyacak ‘Sağlıkta Şiddeti Önleme Yasası’ gündeme geldi, bir hekimin bıçaklanmasının ardından…
Haklı bir talep…
Önemli, acil, yaşamsal…
Bu yasayla birlikte ‘Hasta Hakları Yasası’ da unutulmasın…
Yine sağlık örgütleri öncüsü olsun hatta…
“Sağlıkta Şiddeti Önleme Yasası” ve “Hasta Hakları Yasası” birlikte yasallaşırsa, o zaman güçlü bir adım olacaktır gerçekten…