Ulaş Gökçe
SSCB’nin eleştirilecek pek çok şeyi olduğu aşikâr. Ancak pek çok konuda dünyanın tümünden yüzlerce yıl ötesinde bir noktada bulunmakta olduğu da tartışmasız bir husustur. SSCB’nin ilk dönemlerinden son dönemine kadar kültür, sanat, bilim ve eğitim alanlarındaki olağanüstü derecede gelişmiş altyapı ve devletin destek, teşvik politikası gıpta edilecek gibiydi. Elbette SSCB bir çölde değil, derin edebiyat, bilim, askeriye ve siyaset geleneği olan Rusya etrafında kuruldu. Ancak 1917’den sonra Bolşeviklerin, bir zamanlar sadece seçkinlerin erişiminde olan eğitimi, kültür ve sanatı, bilimi dağın başındaki köylülere kadar ulaştırma ısrarını takdir etmemek zor görünüyor.
KORONUN OLUŞUMU
SSCB’de iç savaşın bitmesinin ardından ülke toparlanmaya ve Bolşeviklerin iktidarı güçlenmeye, icraatlarını uygulamaya başlar. Savaştan zaferle çıkan ülkenin silahlı gücü Kızıl Ordu hem propaganda, hem de kültür-sanatın geliştirilmesi amacıyla pek çok ciddi adım atar: tiyatrolar, müzik grupları, kültür-sanat ve spor kulüpleri kurar. 1928 yılında 12 kişiyle kurulan amatör koro, 1935 yılından itibaren artık yüzlerce sanatçıdan oluşuyordu. Koronun kurucusu ve öldükten sonra ona ismini veren Aleksandr Aleksandrov, koro meslek lisesinde öğrenim görüp kilise koro şefi olmuş, ardından da Sankt Petersburg Konservatuvarından mezun olmuştu. Aleksandrov klasik musikiyle uğraşması yanında Rusya Ortodoks Kilisesi’nin Merkez Kilisesi olan Kurtarıcı İsa Kilisesi’nin, Bolşevikler tarafından havaya uçurulmadan önceki son koro şefiydi. Üstün yeteneği sayesinde, böyle bir geçmişi olanların kurşuna dizildiği tarihin ilk ateist devletinin ordusuna ait bir koroda şeflik yapmaya başlamıştı. Aleksandrov klasik musikideki çalışmaları yanında konservatuvarlarda uzun yıllar öğretim üyesi ve yönetici olarak da görev almıştı. 1935 yılında SSCB Kızılordu Türkü ve Dans Kızıl Bayraklı Topluluğu ismiyle faaliyet gösteren topluluk batılı ülkelerde, 1937 yılında Uluslararası Paris Fuarı’nda birincilik ödülü kazanmasıyla tanınmaya başlar. Ancak 1941’de savaş başladığında topluluğu dinleyen Churchill’in ifadesiyle “Türkü söyleyen silah” olarak Aleksandrov’un ekibi bir cepheden bir cepheye bombalar altında askerleri cesaretlendirmek için görevlendirilir. Ekip savaşta 1500 konser verir. Büyük bestekar Aleksandrov, bugün topluluğun en sevilen şarkıları yanında çok özel bir eserde de imzası buluyor. Sanatçı 21 Haziran 1941 tarihinde Almanya’nın SSCB’ye saldırmasından tam 5 gün sonra Lebedev-Kumaç’ın sözlerini yazdığı efsane “Kutsal Savaş” marşını besteler. 26 Haziran’da, cepheye giden askerlere Kızılordu Topluluğu bu şarkıyı söylerler. Dün SSCB’de, bugün ise Rusya’da hala bu marş, ulusal marştan daha fazla saygı duyulan bir eser olmaya devam ediyor. Aleksandrov’un bir başka önemli bestesi ve Kızılordu Topluluğu’nun neredeyse tekelinde olan eser ise bugün Rusya milli marşı olarak kullanılan SSCB milli marşıdır. 1946 yılında 20 yıl öncesine kadar kilise koro şefi Tümgeneral Aleksandrov hayata veda eder. Artık topluluğun başında, yine büyük bir bestekar olan oğlu Boris Aleksandrov vardır. Topluluk 1949 yılında neredeyse bugünkü ismini alır: “Aleksandrov Adına İki Kez Kızıl Bayrak Madalyalı Sovyet Ordusu Türkü ve Dans Topluluğu”. Bugün ise Sovyet Ordusu tanımı Rusya Ordusu ile değiştirilmiş olarak topluluk hayatına devam ediyor.
ASKERİN İŞLERİ
Savaştan sonra artık topluluk tüm dünyada konserler vermeye başlar. 250 kişilik orkestra, koro ve bale sanatçılarından oluşan ekiplerle kısaca Kızılordu Korosu ismi verilen topluluk tüm Vatikan’dan Kuzey Kutbu’na kadar defalarca dünyayı dolaşır.
Kızılordu Korosu, benzeri pek olmayan bazı özellikler taşıyor. Her şeyden önce koroda görev alan tüm sanatçılar esas görevleri sanat icra etmek olsa da birer asker. Yani üniformaları, rütbeleri gerçek. Sovyet ve bugün de Rusya Ordusu’nun kültür alanındaki yaklaşımı, diğer orduların geleneklerinden farklı olarak geniş bir alan işgal ediyor. SSCB döneminde ve bugün Rusya’da orduya ait çok sayıda profesyonel tiyatro, jazz, blues, klasik, geleneksel müzik topluluğu, müze, resim atölyeleri, film stüdyoları, TV ve radyo kanalları, spor takımları bulunuyor. Bu nedenle ordunun merkezi korosu olarak ve milli marşın ve zafer türkülerinin resmi icracısı Aleksandov ekibi üst düzey performansa sahip olmak zorunda. Aleksandrov Topluluğu’nu askeri müzikte eşsiz kılan özellikler arasında akademik müzik geleneğine bağlı kalarak samimi ve içten bir üslubu tutturması yer alıyor. Yani ekip halk müziği, dansları ve icra geleneğini akademik müzikle birleştiriyor. Aleksandrov Topluluğu’nun repertuvarında başta Rusya olmak üzere çeşitli ülkelerden 2 binin üstünde halk türküsü, marş ve askeri şarkı bulunuyor.
BİRİNCİL GÖREV
Aleksandrov Topluluğu veya Kızılordu Korosu SSCB veya Rusya’yı tanıtım amacıyla kurulmadığı halde bugün Rusya’nın Bolşoy Tiyatrosu, Petersburg, Moiseyev Topluluğu, Pyatnitskiy Topluluğu gibi markaları arasında yer alıyor. Topluluk esas olarak sıradan askerlere moral vermek için kurulmuştu. Bugün de Aleksandrov bu görevi yürütmeye devam ediyor. Dünyanın en itibarlı sahnelerinde, en ünlü sanatçılarla birlikte türküler söyleyen bu ekip yılda 100 ayrı askeri birlikte askerlere konser verme birincil görevini yerine getiriyor.
VE KAZA…
Bugün resmi adı Aleksandrov Adına İki Kez Kızıl Bayrak Madalyalı Rusya Ordusu Akademik Türkü ve Dans Topluluğu olan ekibin koro elemanlarının neredeyse tümüne yakın kısmı 25 Aralık 2016 tarihinde Soçi’de meydana gelen bir uçak kazasında hayatını kaybetti. Topluluğun kurucusu Aleksandrov’un “Koro yoksa, topluluk da yoktur” ifadesi bu kazanın ne kadar trajik olduğunu bir kez daha ortaya koymaktadır. Ancak Rusya Savunma Bakanlığı yaptığı açıklamada Topluluğun yeniden toparlanarak yoluna devam edeceğini duyurdu. Onlarca yılda, milyonlarca talepli arasından seçilen değerli müzisyenler ve başlarındaki ünlü bestekâr, müzik adamı Korgeneral Valeriy Halilov’un ölmeleriyle özel yerleri doldurulamasa da Topluluğun varlığını sürdüreceğine şüphe yok: Rusya, kaderin acımasız meydan okumasına sert cevap veren bir ülke.
Not: Yeni yılda Yenidüzen ve Adres Kıbrıs’ın güzel emekçilerine, daha müreffeh günleri hak eden halkımıza, çileli bölgemize ve yorgun dünyamıza sevgi, barış ve kardeşlik dilerim. Yeni yılda kültür ve sanata destek veren, genç yazarları cesaretlendiren, farklı görüşlere tahammül eden Yenidüzen’le kalın.