26 Mayıs 2019 tarihinde gerçekleştirilecek AB Parlamento seçimleri için Prof. Dr. Niyazi Kızılyürek’in AKEL’den aday gösterilmesi Güneyde olduğu kadar Kuzeyde de oldukça yankı uyandırdı. Hayatını milliyetçilikle mücadele etmeye adamış ve adanın her iki kesimindeki milliyetçilere kafa tutmuş bir kişinin Avrupa Parlamento seçimlerinde aday olduğunu açıklaması, haliyle egemen söylemin dışına çıkamayan söz konusu milliyetçi çevrelerin yoğun eleştirisine uğramasına yol açtı. Bunun yanında, yıllardır siyasi söylemi federal bir çizgide olan sol kesimden bazı çevrelerin de Kızılyürek’in adaylığını bir “temsiliyet meselesine” indirgemesi bir kez daha Kıbrıs Türk toplumunun içinde bulunduğu kısır döngüyü, içine kapanmışlığı ve varoluş kaygısını bizlere hatırlattı.
Bilindiği üzere, AB Parlamentosu, etnik kimliğinden bağımsız olarak birçok Avrupa ülkesinden kişinin savunduğu fikirleriyle yer aldığı uluslararası bir platformdur. Kıbrıs’ta milliyetçilik ve özellikle de federalizm konusunda yaptığı çalışmalar ve kaleme aldığı pek çok eserle bilinen Sn. Kızılyürek, her AB vatandaşının sahip olduğu seçme seçilme hakkını kullanarak aday olduğunu açıkladı ve federal bir çözüme inananların kendisine oy verilmelerini istedi. Niyazi Kızılyürek’in etnik kimlik ötesinde, fikirleriyle ön plana çıkması özellikle federal kültür ve birliktelik açısından son derece önem taşır. AKEL’in bu bağlamda atmış olduğu adım, toplumların birlikte var olması ve siyasi alanda birlikte mücadele etmesi açısından büyük önem arz eder.
Niyazi Kızılyürek’in AP’de yer alması Kıbrıs’ta federal bir çözüm süreci açısından ve Kıbrıslıtürklerin bu süreçte daha görünür olması açısından da oldukça önem taşır. Çünkü kendisi, iki toplumun da içinde yer alan, dilinden anlayan, empati kurabilen ve özellikle federal çözüm yolunda barış kültürünün inşa edilmesi için ihtiyaç duyulanın ne olduğunu net görebilen ender kişilerden biridir. Toplumun nabzını tutma ve yine toplumun talepleri doğrultusunda hareket edebilme bir meziyet işidir. Temsiliyet denilen şey işte tam da bu noktada devreye girer. Temsiliyet, milliyetçi tabanlı bir parti veya kuruluşun çıkarlarına göre hareket etmek yerine, toplumları oluşturan bireylerin beklentileri, ihtiyaçları, hassasiyetlerini doğru okuyup bunları gerekli bir zemine taşıyabilmek anlamına gelmektedir. Bu açından ele aldığımızda, iki toplumun eşitlik temelinde iki toplumlu iki bölgeli bir federasyon için yıllardır yılmadan mücadele veren bir kişinin aday olarak Avrupa Parlamentosunda yer alması, aslında bu uğurda mücadele eden, gönlü barıştan yana olan etnik ayrım yapılmaksızın herkesi temsil etmektedir. Niyazi Hocanın savunduğu federalizm felsefesine inanan ve bu zeminde bir çözüm arzusu içinde olan pek çok Kıbrıslıtürk olduğu gibi, bir o kadar da Kıbrıslırum, Maronit ve Ermeni vardır. Yani bu bir zihniyet meselesidir, barış kültürünü benimsemiş olmakla ilgilidir. İşte Niyazi Kızılyürek’in adanın dört bir tarafından temsil edeceği kesim federal kültüre inanan bir kesimdir.
Bunun yanı sıra, önemli olan bir başka konu ise Niyazi Kızılyürek’in seçilmesi durumunda Türkçenin fiilen Avrupa Parlamentosunun resmi dili olacak olmasıdır. Bilindiği gibi, 2016 yılında Avrupa Parlamentosunda yapılan oylama sonucu Türkçe Avrupa Birliğinin 25. Resmi dili olarak kabul edilmiştir. Fakat Kıbrıs Cumhuriyeti’nin resmi iki dilinden biri olan Türkçe, bugün gerek Avrupa Birliği gerekse Kıbrıs Cumhuriyeti sınırları içinde hak ettiği yerde değildir. Kıbrıs Cumhuriyeti’ne bağlı zorunlu eğitimin yapıldığı orta eğitim ve lise kurumlarında Türkçenin ikinci dil olarak öğretilmesi yerine, Kıbrıs sorunu gerekçesiyle, yabancı dil olarak öğretilmektedir. Üstelik Türkçenin öğretildiği okullar belli başlı okullarla sınırlıdır. Yapılan son araştırmalara göre, Türkçe öğrenen öğrencilerin sayısı günden güne giderek daha da azalmaktadır. Bunun sebebi, Güneydeki devlet okullarında Türkçeye yönelik dil politikalarının yetersiz olmasıdır. Anastasiadis hükümeti, federal bir zeminin oluşturulmasında katkısı çok büyük olan barış kültürü ve dil politikaları konusunda maalesef başarılı bir politika izlememektedir. Türkçenin ve Rumcanın karşılıklı olarak öğretilmesi konusunda yıllardır emek harcayan bir akademisyen olarak, etkin dil politikalarının eksikliğini her alanda hisseden biriyim. Dil eğitiminin kendiliğinden barış kültürünü doğuracağını ve federal bir çözüme son derece büyük bir katkı sağlayacağını düşünmekteyim. Lafı fazla uzatmadan şunu söylemek istiyorum: Kızılyürek’in Avrupa Parlamentosunda yer alması, Türkçenin kaderini de muhakkak değiştirecektir. Böylesi bir gelişme, dil politikalarının yeninden düzenlenmesine olanak tanıyarak toplumların birbirlerini daha iyi anlayıp yakınlaşmasına yardımcı olacak bir takım eğitim programlarının düzenlenmesine ivme kazandıracaktır. Unutulmamalıdır ki dil eğitimi, ikidillilik, çokdillilik ve çok kültürlülük federal bir yapının vazgeçilmez parçalarıdır.
Bugün ihtiyacımız olan federal bir kültürün yapı taşlarını yerine koymaya başlamaktır. Kıbrıs’ta federal çözümden yana, iki toplumun ortak çıkarı doğrultusunda Kıbrıs’ın geleceği için yılmadan çalışacak olan kişilerin öne çıkması Kıbrıs’ın geleceğine doğru bir yön verecektir. Bu bakımdan Niyazi Kızılyürek’in adaylığının Rum olsun, Türk olsun, Maronit, Ermeni veya Latin olsun, gönlü federalizmden yana olan her kesim tarafından desteklenmesi son derece önem taşır!
* Düriye Gökçebağ ,
Lefkoşa’da doğdu. Ankara Üniversitesi, Dil ve Tarih- Coğrafya Fakültesi, Çağdaş Yunan Dili ve Edebiyatı Bölümü mezunudur. Yüksek lisans ve Doktora çalışmalarını Atina Üniversitesi, Modern Asya ve Türkoloji Çalışmaları Bölümü’nde tamamladı. 2005 yılından beridir Kıbrıs Üniversitesi’nde akademisyen olarak çalışıyor. Yunanca- Türkçe ve Türkçe- Yunanca çok sayıda çevirilere imza attı. Ayrıca, dil eğitimi ve barış kültürüyle ilgili İki toplumlu projeler yürütmektedir.