Birleşik Kıbrıs’ta Toplumsal Cinsiyet Eşitliği: Kadınlar Geleceği Kuruyor*
ERATO KOZAKOU-MARCOULLIS
(Çeviren: Doğuş Derya)
Sevgili Dostlar,
Sevgili Kız kardeşlerim,
Bugün sizlerle beraber olmaktan dolayı mutluluk duyuyorum. Bana cinsiyet kalıplarından, önyargılarından, ayrımcılık ve dışlamalardan azade bir Kıbrıs ile ilgili görüşlerimi paylaşma fırsatı verdiğiniz için teşekkür ederim. Özgür ve birleşik Kıbrıs’ın yurttaşlarının cinsiyetine, diline, etnik kökenine veya dinine göre yargılanmayacağı, yetenekleri ve becerileri ile değerlendirileceği bir barış ve refah adası olması, Martin Luther King Jr’in “Bir rüyam var” konuşmasındaki gibi, çok önemlidir.
Kıbrıslı Türk kadınlarla böylesi bir konferansta bir araya gelmem için bana davette bulunan sevgili kız kardeşim Doğuş Derya’ya özellikle teşekkür etmek isterim. Kendisine hemen evet dedim. Bir süredir böyle bir buluşmanın olmasını bekliyordum çünkü Kıbrıslı Rum ve Kıbrıslı Türk kadınlar olarak bugüne dek güçlerimizi yeterince birleştirmediğimizi, cinsiyet eşitliği için verdiğimiz mücadeleyi ortaklaştıramadığımızı, daha da ötesi, ülkemizi yeniden birleştirmek ve çocuklarımıza barış dolu bir gelecek inşa etmek için bir araya gelemediğimizi düşünüyordum. Hala da düşünüyorum.
Kadınların barış müzakerelerini etkilemede ve barışı güçlendirmede oynadıkları önemli rollerin olduğu İrlanda, Liberya ve Güney Afrika örneklerinin aksine, Kıbrıs’ta, adanın kadınları olarak biz, ne yazık ki, çatışmaları önleyici, çözümleyici ve barış inşa edici mücadelede ön saflara gelemedik. Birkaç önemli istisna dışında, toplumsal cinsiyet eşitliğini sağlamak, ülkemizi birleştirmek ve ortak yurdumuza barış getirmek için hep ayrı ayrı mücadele ettik. Aslında hepimiz, erkek egemen olan siyasi partilerimizin ve her zaman erkek olan liderlerimizin peşinden gittik; çok önemli meseleleri hep erkeklerin eline bıraktık.
Her iki toplumda da kadınlar olarak hep erkeklerin ardında kaldık; özellikle de hayatlarımızı ve geleceğimizi doğrudan etkileyen kararların alındığı karar alma mekanizmalarında. Sağlık, eğitim, sosyal adalet, çalışan ebeveynler için gerekli olan altyapının inşası, eşit işe/değere eşit ücret, insan trafiği ile mücadele, kadına karşı şiddet, ekonomi ve barış ile ilgili kararlar, hep ya kadınların dışında ya da kadınların yeterince temsil edilmediği masaların etrafında alındı. Kadınlar kendi ülkelerinin geleceğini şekillendirmek konusunda yeterli imkânlara sahip olmadı ve marjinalize edildiler.
Bu erkek egemen toplum kesinlikle Kabul edilebilir değildir ve etkili bir değişime ihtiyacı vardır. Böylesi bir değişim, ortak amaçlarımız doğrultusunda güçlerimizi birleştirmeyi ve birlikte çalışmayı gerektiriyor. Ben de bu yüzden bugün sizlerle birlikteyim sevgili kız kardeşlerim. Bu durumu nasıl ters yüz edebiliriz ve ülkemiz için gerekli olan değişimi birlikte nasıl sağlayabiliriz.
Aslında siyaset tartışmak için burada değilim, lakin ülkemizin yarım yüz yıldır acı çekmesine neden olan trajedileri, hem ada içinde hem de ada dışından erkeklerin aldığı yanlış kararların ve onların militarist yaklaşımlarının yarattığı acıyı inkâr edemeyiz. Şurası bir gerçek ki, tüm insanlar yaşanan trajediden dolayı hala acı çekiyorlar. Ama her çatışma durumunda olduğu gibi, kadınlar ve çocuklar, her iki toplumda da yaşanan trajedinin asıl kurbanları oldular.
Anadan doğma bir pasifist ve ömrünü cinsiyet eşitliğine adamış bir mücadele insanı olarak, federal bir çatı altında yeniden kuracağımız evimizde kadınların ve erkeklerin sahip olması gereken eşit imkânları/olanakları konuşmak istiyorum. Ortak yurdumuzu, kadın ve erkek yurttaşlarına hem hukuki hem de pratik açıdan eşitlik sağlayan bir yer olarak kurmamız için güçlerimizi birleştirmemiz gerekiyor.
Birleşmiş Milletler “Toplumsal Cinsiyet Eşitliği” kavramını, kadınların ve erkeklerin, kız çocuklarının ve oğlan çocuklarının eşit haklara, sorumluluklara ve olanaklara sahip olması olarak tanımlar. Eşitlik, kadınların ve erkeklerin aynı olması demek değildir. Eşitlik bir kişinin kadın ya da erkek doğduğuna bakılmaksızın eşit haklara sahip olması demektir. Toplumsal cinsiyet eşitliği kavramı, hem kadınların hem de erkeklerin ihtiyaçlarının ve önceliklerinin, farklı kadın ve erkek gruplarının sahip olduğu çoğulculuk/çeşitlilik içinden okunması ve tanınması gerektiğini salık verir. Cinsiyet eşitliği bir kadın meselesi değil, kadınlar gibi erkeklerin de müdahil olduğu bir meseledir.
Erkekler ve kadınlar arasında eşitlik, bir insan hakları meselesi olduğu kadar, insan odaklı bir kalkınmanın da ön koşuludur.
Bu bağlamda Kıbrıs’ın toplumsal cinsiyet eşitliği açısından dünyadaki durumuna bir bakalım. Dünya Ekonomik Formu’nun yıllık olarak yayınladığı “Küresel Cinsiyet Uçurumu Raporu” 145 ülkenin ekonomi, siyasi, eğitim ve sağlık alanlarındaki cinsiyet uçurumlarını ortaya koyan bir index. Bu index’in amacı cinsiyet eşitliği ile ilgili anlaşılır ve tutarlı ölçümleri ortaya koymak ve ülkelerin süreç içerisindeki gelişimini göstermek.
2015 verileri gösteriyor ki 4 Nordic ülke en yüksek skorlarla liste başını tutuyor. İzlanda en az cinsiyet uçurumu olan ülke olarak 7 yıldır listenin başında yer alırken, ikinci sırada Norveç, üçüncü sırada Finlandiya ve İsviçre, daha sonra da İrlanda geliyor. Dünyadaki hiç bir ülke, cinsiyet uçurumunu tam olarak kapatabilmiş değil ama bu saydığım beş ülke %80 oranında uçurumu daraltanlar.
Küresel Cinsiyet Uçurumu raporuna göre, Kıbrıs %68’lik oranı ile 100’üncü sırada. Diğer bütün AB ülkeleri, 104’üncü sırada olan Malta hariç, hepsi Kıbrıs’tan daha iyi durumda. Ayrıca belirtmem gerekiyor ki, Ruanda (6’ncı sırada) ve Filipinler (7’nci sırada) gibi üçüncü dünya ülkeleri, hemen hemen bütün Latin Amerika ülkeleri ve birçok Asya ve Afrika ülkesi, hepsi Kıbrıs’tan daha iyi durumda.
Politik güçlenme başlığı altında sadece İzlanda ve Finlandiya %60 oranında cinsiyet uçurumunu kapatmış. Kıbrıs dahil geriye kalan 39 ülkede uçurum sadece %10 oranın altında kapatılabilmiş. Kıbrıs bu alt indekste, %7 oranıyla 124’üncü sırada geliyor. Bu Kıbrıslı Rum kadınların karar alma mekanizmalarında ne kadar düşük bir temsiliyete sahip olduğunu gösteriyor. Bildiğimiz sebeplerden dolayı Kıbrıslı Türklerin verileri raporda yer almasa da, Kıbrıslı Türk toplumu açısından da durumun pek de farklı olmadığını görüyorum.
Ülkemizi birleştirme çabaları hızlı ve kararlı bir şekilde sürerken, her iki toplumun ve elbette her iki cinsiyetin öncelikli amaçlarından biri Kıbrıslı toplumunu daha modern ve gelişmiş bir yapıya büründürmek olmalıdır. Bu yapıda kadınlar ve erkekler eşit bir zeminde ortak iyi için kendi deneyimlerini ve yeteneklerini birlikte katkıda bulunabilmek için kullanmalıdır.
Toplumsal cinsiyet eşitliğine ulaşmak için herkese ihtiyacımız var; kadın ve erkek, genç ve yaşlı, Kıbrıslı Rum ve Kıbrıslı Türk, herkese ihtiyacımız vardır. Ve şu anda bulunmaz bir fırsata sahibiz. Federal Anayasa’nın yazılması, oluşturucu devletlerin mevzuatının oluşturulması esnasında cinsiyet eşitliğini sağlayıcı düzenlemelerin, örneğin kotanın, olmasını, böylece kadınların siyasi ve politik karar alma süreçlerine katılımının artmasını sağlamalıyız.
Eğer adanın yeniden birleşmesi tarihimiz açısından yeni bir sayfa açacaksa, bu yeni sayfa tüm yurttaşların cinsiyet, yaş, dil, din veya etnik köken dolayısı ile ayrıştırılmayacağı, tüm toplumsal kesimlerin kucaklandığı bir sayfa olmalı. Bu amaca ulaşana kadar bize huzur yok. Mücadele devam etmeli. Ve şunu hiç bir zaman unutmamalıyız ki, cinsiyet eşitsizliği artık tolerans göstereceğimiz bir şey değildir. Bizim toplum içerisinde adil bir konuma gelen, rüyaları yasaklar ve önyargılarla engellenmeyen kadınlara ve erkeklere ihtiyacımız var.
Kıbrıs sorununa bütünlüklü bir çözüm getirmek için ortaya koyulan çabalarda kadınların yıllar boyunca süren eksikliği, bence müzakere süreçlerinin en can alıcı noktalarında kadınların ortaya koyabilecekleri yetenek ve perspektiflerin de eksik kalmasına neden oldu. Kadınların müzakere sürecine dahil olduğu birkaç istisnai durum dışında, kadınların barış sürecine yapabileceği katkı ile ilgili ciddi bir değerlendirme yapılamadı.
Geçen Mayıs ayında, her iki liderin inisiyatifi ile bir Teknik Komite kuruldu ancak bu komitenin kurulması tatmin edici değildir. Kıbrıs sorununun çözümü ve toplumsal cinsiyet eşitliği gerçek kararların alındığı müzakere masasında daha çok kadının bulunmasını gerektiriyor. Bu yüzden kadınların barış sürecinde tam temsil edilmesi için liderlerimize daha çok ısrar etmek ve baskı kurmak zorundayız. Kadınların Kıbrıs’ın yeniden birleşmesine, yüzleşme ve birlikte yaşama çabalarına etkili ve tam bir katılımı olmadığı müddetçe, demokrasi topal kalmaya devam edecek ve sürdürülebilir barış ihtimali öksüz kalacak.
Bu bağlamda hatırlanması gerekir ki, BMGK’nın 2000 yılında aldığı 1325 sayılı karar da kadınların barış süreçlerine daha çok müdahil olmasını ön görüyor. Kadınların barış müzakereleri başta olmak üzere tüm diploması süreçlerinde yer alması, tüm görüşlerin, özellikle de toplumsal cinsiyet bakışının çatışma çözücü ve sürdürülebilir bir barış kurmada çok etkisi olacaktır. Müzakere gruplarının neredeyse hep erkeklerden oluşuyor olması, sadece nüfusun %50’sini oluşturan kadınları aşağılamak demek değil, müzakere perspektifinin de sadece erkek bakışından kurgulanması demektir. Bu da kadınların barış, güvenlik, kişisel güvenlik, aile, sosyal adalet, insan hakları, cinsiyet eşitliği vb. Konulardaki özel ihtiyaçlarının görmezden gelinmesinden başka bir anlam ifade etmemektedir.
Nüfusun %50sini oluşturan kadınların görüşlerini müzakere sürecine dahil etmek, daha geniş bir kesimin ihtiyaçlarını ve duyarlılıklarını kapsamak demek olacağından referandum açısından da olumlu olacaktır. Bunu yaparak barış süreçlerinin ve müzakerelerinin çok daha içerici ve etkili olmasını sağlayabiliriz. Toplumsal cinsiyet bakışı olmadan müzakereler ve barış süreci eksik kalacağından, varılacak sonucun başarısı da riske girecektir.
Barış, adalet ve demokrasi, kadın-erkek eşitliği ile ayrılmaz biçimde bağıntılıdır. AB üyesi ülkeler kadınların barış süreçlerine aktif şekilde dahil olmasını teşvik ediyor. Eğer Kabul edilemez olan erkek egemen statükoyu korumak için kadınlar bu süreçlere dahil edilmiyorlarsa, kadınların sorumluluğu sadece bu adaletsizliğe karşı ses çıkarmak değil, aynı zamanda inat ve kararlılıkla kendi hakları için ayağa kalkmak ve eşit muamele talep etmektir.
Kişisel olarak ben bu amaca sonuna kadar bağlıyım. Bu yüzden sürekli duymaya alıştığımız o bildik sözleri “Kadınlar masayı kurar ve temizler fakat o Masada alınan kararlara ne bir erişimi vardır ne de o Masada bir yerleri” sözlerini asla tekrar duymak istemiyorum.
Kadınlar kendilerine dayatılan cam tavanları artık kırmak ve hak ettikleri yerleri almak zorundadır. Hem bugünümüz hem yarınımız hem de gelecek olan yeni nesiller için bunu yapmak zorundayız. Kadınlar dilenci değil. Dünya nüfusunun, dolayısıyla dünyada verilen oyların %51’ini oluşturuyorsak, tüm karar alma mekanizmalarında da en azından bu oranda yerimizi almalıyız. Eşitlik için mücadelemiz devam ediyor. Hep beraber, toplumsal cinsiyet eşitliği ve demokrasiye inanan tüm Kıbrıslırum ve Kıbrıslıtürk kadınlar ve erkekler olarak, bu mücadeleyi kazanabiliriz, ihtiyaç duyduğumuz değişimi getirebiliriz. Çünkü Nelson Mandela’nın da dediği gibi: “Bir toplum kendi yarısının eşit rolünü görmezden gelirse, o toplum kaybetmeye mahkûmdur”.
Benim bugün burada bulunmam da sesimizi ve gücümüzü birleştirmeye yapılan bu çağrının simgesidir. Ne kadar çok birleşir ve çoğalırsak, o kadar çok sonuç alırız. Birleşik Kıbrıs’ta cinsiyet eşitliği için birlikte çalışmalı ve bir an önce barış ve yeniden birleşme için mücadelelerimizi birleştirmeliyiz. Bölünmüş olmak biz Kıbrıslıların derdi değildir, biz ülkemizi, insanlarımızı, ekonomilerimizi bir araya getirmeli ve gelecek nesilleri için Kıbrıslı Rumlar ve Türkler olarak güvenli, huzurlu bir vizyon geliştirmeliyiz.
Kanada Başkanı Justin Trudeau, kendisine kabinenizin %50’sini neden kadınlardan seçtiniz diye sorulunca, “Çünkü 2015 yılındayız” demişti. Tam da bu örneğe benzer biçimde, bizim de Kıbrıs’taki durumumuz bundan farklı olmamalı
Tam bir toplumsal cinsiyet eşitliği hemen şimdi
Barış hemen şimdi… Çünkü 2016 yılındayız
Çünkü hali hazırda bölünmüş olmaktan dolayı çok zaman kaybettik.
Güçlerimizi birleştirelim,
Birlikte mücadele edelim.
Hep birlikte gücümüz olduğunu ve dünyayı değiştirebileceğimizi kanıtlayalım.
Beni dinlediğiniz için, kız kardeşlerim olduğunuz için teşekkür ederim.
Mücadele birlikte devam ediyor.
(*) FEMA’nın 8 Mart Haftası etkinlikleri çerçevesinde, 3 yıldır düzenlediği “SISTER SPEAK TO ME” isimli paneller dizisinin bu seneki konuğu ERATO KOZAKOU-MARCOULLIS’nin konuşması.