İlanının üzerinden tam 30 yıl geçmiş olmasına rağmen, bugün halâ “KKTC nedir, neden kurulmuştur” gibi sorular ve bu sorulara verilen farklı yanıtlar, gündem oluşturmaya devam ediyor.
Kimimize göre, KKTC doğal bir sonuçtur…
Mücadelenin taçlandırılmasıdır…
Kıbrıslı Türkler’in self determinasyon hakkıdır…
Kimimize göre ayrılıkçı politikanın ilanıdır…
Uluslar arası hukuk dışına çıkışımızdır…
Her türlü izolasyona davetiyedir…
Kimimize göre ise Türkiye Dışişleri eski Bakanı İlter Türkmen’in söylediği gibi ‘Denktaş’ın devlet başkanlığının devamının sağlanmasının formülü’dür…
Bu listeyi uzatmak ve bu bebeğin doğumunun nedenleri ve sonuçları üzerine çeşitli yorumlar yapmak, farklı dayanaklarla farklı iddialarda bulunmak mümkün.
Ancak bütün bu tartışmalar, ‘hukuki’ gerçekliğinin sorgusu baki kalmakla beraber, Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’nin ‘siyasi’ gerçekliğini değiştirmez.
Ve bu aşamada, ‘var olup olmadığı’ yönündeki kısır tartışmayı bir yana bırakıp, ‘misyonunun’ ne olacağı üzerine kafa yormakta fayda var.
Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti, çözümün bir ‘alternatifi’ midir?
Yoksa çözümün, dönüştürülecek bir unsuru mudur?
***
Sorumuza yanıt ararken, sanırım KKTC’nin ilan edildiği güne dönmekte fayda var.
15 Kasım 1983 tarihli Bağımsızlık Bildirgesi’nin ilgili bölümünde aynen şu ifadeler yer alıyor:
“(…) Aynı adada yan yana yaşamaya mecbur bulunan iki halkın, aralarındaki bütün sorunları eşit düzeyde müzakerelerle, barışçı, adil ve kalıcı biz çözüme ulaştırmalarının mümkün ve zorunlu olduğuna inanıyoruz. Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’nin ilanı, iki eşit halkın ve onların kurdukları yönetimlerin, gerçek bir federasyon çatısı altında yeniden bir ortaklık kurmalarını engellemez; tam aksine bir federasyonun kurulabilmesi için gerekli ön şartları tamamlayarak bu yoldaki samimi çabaları kolaylaştırabilir (…)”
Bildirgenin bu bölümünün kaleme alınış gerekçesi de elbette tartışmaya açıktır.
KKTC’yi ilan etme kararı alanlar, federasyon için bir gereklilik gördüklerinden mi böyle bir yola gitmişlerdir?
Adada adil ve kalıcı bir çözümü hakikaten zorunlu mu addetmektedirler?
Yoksa bu ilana gerek güneyden gerekse uluslar arası toplumdan gelecek tepkilere verilecek yanıt için bir dayanak yaratmak amacıyla mı bildirgeye böylesi bir bölüm eklemişlerdir?
Sanırım yukarıda bahsettiğim ‘varlık’ tartışması gibi, bunu tartışmak da artık sonuca giden yolda manalı değil.
Sonuç itibarıyla o veya bu gerekçeyle bağımsızlık bildirgesinde bu ifadeler vardır ve nihai hedefin ‘federasyon çatısı altında bir çözüm’ olduğu burada net bir biçimde belirtilmiştir.
Kıbrıs konusunda yeni bir sürecin başlangıç sancılarının sürmekte olduğu şu dönemde, yine KKTC’yi halihazırda var olan bir alternatif olarak göstermeye çalışan bir anlayışla karşı karşıyayız.
Oysa hedef uluslar arası hukuk içerisine girecek bir yapı ise, bu hedefe yürünecek zemin KKTC olmayacak, olamayacaktır.
2004’te Annan Planı’nı, yani Birleşik Kıbrıs çatısı altında bir çözüm modelini reddeden taraf Güney Kıbrıs olabilir.
Bir sonraki olası referandumda da benzer bir sonuç çıkma ihtimali, tıpkı diğer ihtimaller gibi mevcuttur.
Ama bilmemiz gerekir ki çözüm metinlerinin Rum toplumu tarafından onay görmemesi, bizim ayrı bir entite olarak kabulümüz sonucunu doğurmayacaktır.
KKTC, çözümün alternatifi olmaktan çok uzaktır.