KKTC Dışişleri Bakanlığı Ne Yapar?

Çiçek Göçkün

KKTC’nin BM zemininden ve parametrelerinden uzaklaşarak, o çok meşhur söylemin tahayyül ettiği gibi eşit egemen şekilde tanıtılabileceğine ve tanınacağına canı gönülden inanan bir grup insan dışında kalanların zihnini yukarıdaki sorunun meşgul ettiğine şahit olmuşumdur defalarca. İlk bakşıta da gayet yerinde bir soru gibi görünebilir. En nihayetinde dış dünya ile ilişkileri sınırlı, tanınmamış bir devletin Dışişleri Bakanlığı ne yapıyor olabilirdi ki? Bu sorunun sebebi, sormamız gereken başka bir sorudur: Dışişleri Bakanlığı ne yapmıyor?   

Öncelikle şunu belirtmeliyim ki, sorduğumuz soru şu anda yapılanlar nasıl farklı yapılır sorusu değildir. O sorunun cevabı için, Kutlay Erk, Özdil Nami ve Emine Çolak dönemlerine bakmak yeterli bir tarih egzersizi olur. Farklı ilkeleri merkeze koyarak, farklı ve ilerici bir dış politika yapmak değil bahsettiğim. Tam tersine, mevcut kısıtlı çerçeve içerisinde, olağanüstü vizyon ve prensip değişikliğine gidilmeden de yapılabilecek ve ama buna rağmen yapılmayan şeylerden bahsetmek niyetindeyim bugün. 

Gelin önce elimizdekilere bakalım: Dışişleri Bakanlığı,  gerçek anlamda ne kadar diplomasi yapılıp yapılmadığından bağımsız, diplomatik personel istihdam eden bir bakanlık. Bu noktada da diplomatik personelin belirli bir  niteliğe sahip olması gerekliliği, ülkenin akademik yönden oldukça donanımlı insanlarını bakanlık bünyesinde bir araya getirmiştir. Gerek yabancı dil ve kültür bilgisi, gerek başka ülkelerde eğitim almış ve çalışmış olmanın getirdiği dünya vizyonu ve bilgisi, gerekse “diplomatik nezaketi” bünyelerine doğalından yerleştiğinden ve tabii ki böyle bir donanıma ancak orta üst sınıf bir arka plandan gelen insanlar erişebileceğinden toplumun geri kalanına kıyasla oldukça kalbur üstü bir kadrodan bahsediyoruz. Yedisi Türkiye’de, ikisi ABD’de ve İngiltere dahil sekiz tanesi de Avrupa’da olan toplam 26 Dış Temsilcilik ofisi, hem temsilciliklerde hem de merkezde görevli bu nitelikli kadrosu ve bu 26 temsilciliği de fonlamaya yeter bütçesi ile bu bakanlık neler yapabilir?

Kıbrıs’ın kuzeyinde yaşayan biz Kıbrıslı Türkler çözümsüzlüğün beraberinde getirdiği bir sürü faktörden ötürü ekonomik olarak bağımlı, kısıtlı ve dar bir alanda oyunu çevirmeye çalışıyoruz. Uluslararası ticaret özellikle zorlandığımız bir alan olduğu için, üretim de buna paralel şekilde sürüyor ve yavaş gelişip büyüyor. Bu pencereden bakınca, her sıradan insanın gözüne çarpan ve potansiyeli yüksek iki adet ekonomik alanımız mevcut. Bunlardan biri turizm diğeri de yüksek öğrenim. İşte bu iki alan için, bünyesinde barındırdığı potansiyel ile, Dışişleri Bakanlığı, diğer bakanlıklar ve siyaset araçları ile etkin bir işbirliği içinde ve toplum ihtiyaçlarını merkeze alır şekilde bir dış politika gütmelidir. Bu bahsi geçen alanlardan sadece yüksek öğrenime odaklanarak söylemek istediğimi örnekleyebilirim sanırım.

Örneğin, 2023-2024 akademik yılı için bir zorluk olarak karşımıza çıkan çift vize uygulamasından söz edebiliriz. Çift vize uygulaması aslında yeni ortaya çıkmış bir uygulama değil iken bu yıl önceki esnek uygulamanın sıkılaştırıldığına şahit oluyoruz. Nedir çift vize uygulaması? Kuzey Kıbrıs’a gelecek yabancı uyruklu öğrencilerin hem Türkiye’den  hem de KKTC’den vize almak zorunda olmasıdır. Bu kategoriye giren bir çok ülke vatandaşlarına, Türkiye Cumhuriyeti bu yıla kadar daha esnek davranıyor, her iki vizenin zamanında ve hızlı şekilde elde edilmesinde bir sorun yaşanmıyordu. Uygulamadaki esnekten vazgeçilmiş olması Kuzey Kıbrıs üniversitelerinde eğitim görmek üzere adaya gelecek olan yüksek öğrenim öğrencilerinin ulaşım düzenlemelerinde bürokratik olarak daha fazla zaman harcamaları ve zorlanmaları sonucunu doğurdu. Hatta, ülkemizdeki üniversitelere kabul almış fakat çift vize işlemlerini tamamlayamadığı için akademik yılın başlangıcında Kıbrıs’ta olabilmeyi başaramamış yüzlerce yabancı öğrenciden bahsedilmektedir. Bu grubun bir kısmı bu akademik yıla oldukça geç başlayabilecek bir kısmı ise tamamen gelmekten vazgeçecektir.

Vize uygulaması ve sınır kontrolü elbette bir ülkenin kendi siyasi öncelikleri ile belirleyeceği bir mevzudur. Ancak bir devlete ait bu uygulamanın başka toprakların üzerinde bir etkisi olduğundan bahsediyoruz. Hem de bu iki ülke arasında, çeşitli yakınlıkların olduğundan söz edilirken. Bu konu tam da aslında diplomasi uygulanması gereken, Dışişleri Bakanlığı ve kadrosunun üzerinde durması, kendi toplumunun faydası doğrultusunda müzakere etmesi gereken bir konudur.  Türkiye’de bulunan yedi temsilcilik vasıtasıyla bu konunun diplomatik usullere uygun olarak mevzu edilmesi, mevkidaşlar ve ilgililer ile görüşülmesi ve uygulamanın her iki ülkenin de uzlaşabileceği bir şekle bürünebilmesi için alternatifler düşünülmesi ve bu alternatiflerin müzakere edilmesi, örneğin Dışişleri Bakanlığının yapıyor olması gereken bir şeydir.  

Yine yükseköğrenimden hareket edecek olur isek, ve belki de vize uygulamasına da paralel şekilde düşünürsek, üniversitelerimize en fazla öğrenci gönderen Afrika ülkelerinden hiçbirinde, hatta Afrika kıtası genelinde hiç temsilciliğimiz olmadığını görürsünüz. 40 yıldır üniversite eğitimi veren, bu süreden biraz daha kısa zamandır da uluslararası öğrencileri ağırlayan bir ülkenin diplomasi ve dış ilişkiler yürütmekle sorumlu biriminin, ülkesindeki ekonomik bir alanın korunması ve sürüdülebilmesini neden önceliklendirmediğini, bu yönde planlama ve uygulama yapmadığını anlamak bence zordur. Ve işte elindeki insan ve maddi kaynakları ile, Dışişleri Bakanlığı bunu yapabilir, yapmalıdır. Aksi takdirde, Dışişleri Bakanlığı ne yapıyor acaba sorusunun sorulmasının önüne geçemeyecektir.