KKTC Ekonomisinde “Pire Isırdı Çık Yukarı” Oyunu…

Kutlay Erk

Bizim kültürümüzün bir çocuk oyunu idi “Pire ısırdı çık yukarı”; aslında bizim şivemizle “okarı” derdik… İki çocuk ellerini üst üste koyardı, baş ve işaret parmakları ile birbirlerinin üst derilerini hafifçe sıkar ve hemen ardından "Pire ısırdı çık yukarı / okarı" derdi. Bu durumda, eli altta olan çocuk elini üste geçirip aynı hareketi tekrarlar ve oyun bu şekilde, çocuklar sıkılıncaya kadar devam ederdi.

Hayat pahalılığı (HP) ve asgari ücret tespiti gene gündeme hâkim oldu. Hükümet – muhalefet, Çalışma Bakanı – sendikalar – işveren örgütleri arasında heyecanlı ve kıyasıya tartışmalar oluyor. Halkın ise kafası karışık… Kamunun tüm sektörlerinin çalışanları HP ödeneğini alacak; en düşük ücret de asgari ücretin bayağı üzerinde… Onların sıkıntıları pazara sunulan mal ve hizmetlerin fiyatlarındaki artışlara odaklı… Özel sektör çalışanlarının büyük çoğunluğu asgari ücret mahkûmu ve HP ödeneği gibi bir imtiyazları da yok… Dolayısıyla gelirlerindeki artış sınırlı kalacak; ancak, pazardaki mal ve hizmet fiyatlarının artışı kamu görevlilerin ve Kıbrıslı Rum müşterilerin satın alma gücüne göre ayarlandığı için de satın alma güçleri daha da gerileyecek.

Kamu ve özel sektör çalışanlarının ortak derdi asgari ücretin ve HP ödeneğinin ne olacağından çok, piyasadaki fiyatların ne olacağı ile ilgilidir; yani satın alma güçlerinin gerilememesi ile ilgilidir… Herkes de hükümetten fiyat denetimi, sınırlaması, olmadı narh koyması gibi beklentiler içinde… Hükümet de, Faiz Sucuoğlu başbakanlığı döneminden beri, piyasa fiyatlarını denetleyeceğini söyler ama nafile… Başbakan iken Sucuoğlu bu konuda ne atmış tutmuştu, şahsen kendisinin marketlere gidip denetim yapacağını söylemeye kadar ifrata varmıştı; yapmadı. Süresi yetmedi demesinler; market denetimi günün herhangi bir vaktinde kısaca da olsa yapılabilirdi; birini yapsa ve etkili olsa idi, diğer marketler denetimi beklemeden uygulamaya geçebilir idi. Ama olmadı, olamazdı; onun için yapmadı, yapamazdı… Piyasa fiyatlarını hükümetin fiilen denetlemesi mümkün değil… Kapitalizmin serbest rekabete dayalı pazar ekonomisi sistemi uygulanıyor ise, siyasi erkin pazar fiyatlarını denetlemesi diye bir etkili uygulama olamaz; doğasına aykırı, camide İncil, Tevrat okumak gibi bir şey olur. Denetleyeceğini ve önleyeceğini söyleyen hükümetler yalan söyler… Narh mı uygulayacak?! O emtia tezgâh altına iner… Dolayısıyla, gene asgari ücret tartışması, gene HP hesaplaması; pire ısırdı çık yukarı. Bu oyun yıllardan beridir oynanıyor, bu yıl üçüncü defa sahnede… Oyun biter, dert bitmez ve dahi dert yeniden başlar… Asgari ücret tutun ki Eylül’ün üçüncü haftasında resmen belirlenecek ve Eylül sonu maaşlarında uygulanacak; özel sektör işvereni sattığı mal ve hizmetlerin fiyatlarına zam yapmazsa nasıl maaş ödeyecek?! Zam yapınca da halktan yoğun eleştiriler başlar; özel sektör çarmıha gerilir, hükümet de “Kurtarıcı” imajına bürünür… Halbuki tüm bu yaşananların esas suçlusu ekonomik akılla, ekonomi bilimi ile çare aramayan, önerilen çarelere de itibar etmeyen hükümetin ta kendisidir.

Çareler… Pazara sunulan mal ve hizmetlerim maliyetlerini aşağıya çekmek için maliyet içindeki kamu paylarının azaltılması ile başlanabilir. Pqzardaki malların önemli çoğunluğu ya ithaldir ya da ithal girdi maddeleri ile üretilen mallardır. İthalat maliyetindeki kamu girdilerinden indirim yapılsın, mümkün olanlar da sıfırlansın… Tarım ve sınai üretimde en önemli girdi maliyeti enerjidir; hükümet akaryakıt ve elektrik enerjisi üzerindeki kendi aldığı payları asgariye indirsin… İhraç ürünlerine, turizm sektörüne ve yerel yatırımlarda verdiği çeşitli teşvik ödeneklerini, toplam ekonomiye net katma değeri üzerinden incelesin ve cömert olanları azaltıp, iç pazara sunulan mal ve hizmetlerin üretimine versin… Örneğin, hayvancı – patates üreticisi gibi üreticilere doğrudan kendi üretimlerine teşvik verilsin; aracıların aldığı teşvikler sıfırlansın.

Daha etkin önlem ise ve bir an önce de yapılması gereken ise istikrarlı bir paranın muhasebe birimi olarak kabulüne geçilsin. Piyasada değişim aracı olarak gene TL olsun ama maaş ve ücretler ve pazara sunulan mal ve hizmetlerin fiyatı bu birime endekslensin. Halen, yerel pazarda doğrudan veya dolaylı olarak fiyatlar zaten değişik para birimleri ile satılıyor; geçenlerde bir uzatma kablosu aldım, üzerindeki fiyat etiketi İngiliz sterlingi idi… Bütün bu gelişi güzellikleri disiplin altına alabilmek için muhasebe birimi olarak TL değil, istikrarlı bir para birimi seçilsin; ekonomi toparlanır, maaş ve ücretlerin satın alma gücü korunur, piyasa de durulur. HP ve asgari ücret tespiti de dert olmaktan çıkar.

Bir başka önlem… Tek rakam ve tüm iş sektörleri için geçerli bir genel asgari ücret uygulaması terkedilip, iş sektörlerine göre asgari ücretler belirlensin. Mevcut düzendeki asgari ücret devletin vergi ve harçlarının tespitinde de kullanılmaktadır; bu amaç için de genel bir asgari geçim rakamı tespit edilsin. Sendikalar her ay açlık sınırı rakamı açıklıyor; bunun gibi bir rakam devletin vergi ve harçlarının tespitinde işlevsel olmak üzere belirlensin, kullanılsın. İş kollarına göre asgari ücret belirlenmesinin bir etkisi de özel sektörde sendikalaşmasının önünü açacaktır. Genel asgari ücret uygulaması sendikaların sadece kamuda örgütlenmesi sonucunun sebebidir. Bankacılık sektöründe farklı, ahşap işleme-doğrama sektöründe ayrı, inşaat işlerinde ayrı, mekanik işlerde (makinist, kaynakçı, metal doğramacı gibi) ayrı, ticari satış işyerlerinde ayrı asgari ücretler uygulaması bu sektörlerde çalışanların örgütlenip, sendikalaşması sonucunu yaratacak. Özel sektörün endişesi sendikaların aşırı taleplerinin işyerlerini zarara sokacağı ve batıracağı yönündedir. Şimdi sendikalar yok da işyerleri çok mu rahatta; her asgari ücret artışında “Batıyoruz, işten çıkarmalar yapacağız” açıklamaları yapılmaktadır. Sadece bir düşünce açılımı yapmaları gerek; sendikalar aşırı taleplerle iş yerlerini batırıp kapanmasına neden olursa, kendileri de ortadan kalkacak; işyeri yoksa, sendika mı kalır?! Bütün mesele olgunluk içinde ve tarafların birbirinin varlığına ve varlığının sürekliliğine gereken değeri verip uzlaşmasıdır.

Demem o ki, hükümet bütün bu ve benzeri önerileri dikkate almadan çalışanların ve çalıştıranların örgütleri ile “Pire ısırdı çık okarı” oynuyor; sorunlar da moda tabirle istikrar içinde devam ediyor… Nereye kadar?! Halk bu oyundan usanıncaya kadar… Usanınca ne mi olacak… Oyunda kullandığı elini sandıkta kullanacak ve kendi “Pire ısırdı” oyununu sürdürmeyi marifet sayan siyasi erki, marifetin bu oyununu sürdürmek değil de ekonomiyi bilimle ve cesaretle yönetmeyi gerçekleştirecek olanları seçerek…