Birinci Dünya Savaşı’ndan önce Almanya yeni kurulmuş bir devletti. Reelpolitik’in öncülerinden Otto von Bismarck isimli devlet adamı, becerilerini kullanarak bir seri Germen Krallığı’nı bir araya getirmeyi başarmış ve Alman Federasyonu’nu kurmuştu.
Fakat bu Germen Krallıkları’nın oluşturduğu yeni federasyonda bütünlük yoktu. Bu bütünlük yoktu çünkü insanları henüz kendini tek bir halk olarak görmüyordu.
Bismarck, bu birliktelik sorunun ne kadar önemli olduğunu çok iyi anlıyordu. Zaten hiçbir ülke Avrupa’nın ortasında, denize ulaşabilecek kadar güçlü bir Almanya istemiyordu. Özellikle de İngiltere bu rekabete ölesiye karşıydı.
Bismarck, halkı arasında bu birliktelik olmazsa Almanya Federasyonu’nun çökeceğini öngördü ve devlete olan inancı güçlendirmek için bir yol seçti: Sosyal devleti güçlendirmek.
Sağlık, eğitim, ulaşım ve bunun gibi tüm sosyal devlet öğelerini güçlendirmeye başladı.
Devletten hizmet aldıkça vatandaşın devlete olan inancı güçlendi. Alman Halkı iki dünya savaşı ve bir de Soğuk Savaş geçirse de, bu tehlikeli, çürümüş ve talihsiz süreci bir toplum olarak, bir halk olarak atlatmayı başardı. Bugün bu halk, Avrupa Birliği’nin dümeninin başında yönü belirleyen halktır.
Bu sürecin başlangıcı, KKTC’nin kuruluşu ile paralellik gösterir.
Kıbrıs’ın kuzeyinde siyasi iktidar 1983 yılında yeni bir devlet kurdu.
KKTC Devleti, Türkiye Cumhuriyeti dışında dünyanın hiçbir ülkesi tarafından tanınmadı. Doğduğu gün adeta reddedildi.
Böyle bir şansızlıkla doğan devletin yöneticililerinin Bismarck kadar öngörülü olmasını beklersiniz değil mi?
En azından kendi vatandaşlarına olsun bu devleti inandırmak için çabalamalarını beklersiniz onlardan.
Bu yöneticilerin en büyük hedefi, dünya devletleri tanımasa bile vatandaşının “bizim devletimiz” diyerek bu devleti güçlendirmesini sağlamak olmalıdır değil mi?
Hatta 2004’de kapılar açıldığında, ülkemize gelen yabancıların “Biz devlet değil dedik ama burası basbayağı bir devlet” diyebilmelerini sağlamalıdırlar bu yöneticiler değil mi?
Hayır, bunu hiç dert etmediler onlar.
“KKTC’ye inanmayan vatan hainidir” diyenler hemen ardından dönüp devleti sırtından bıçakladılar.
Bu devleti her seçim öncesinde gereksiz istihdamlar ile doldurdular. Devletin bütçesini sosyal hizmetlere kuruş ayıramaz hale getirdiler.
Kamu hizmetlerini güçlendirmek yerine sistemleri sakatlamayı tercih ederek devletin sırtına bıçak vurdular!
Sağlık sisteminin bütçesini sıfırladılar. Yarım asra yakın bir sürede yeni bir hastane yapamayacak şekilde yaralandı bu devlet.
Yol yapmak yerine yolsuzluk yaptılar. Soğuk çelik ile kanını akıttılar bu devletin.
Ve biz Kıbrıslı Türkler, her sağlık hizmeti alamadığımızda biraz daha az inandık bu devlete.
Çarpık yollarda ardı ardına öldüğümüzde, bir miktar da inancımız öldü aslında.
Her yolsuzluk ortaya çıktığında daha da az inandık KKTC’nin devlet olduğuna.
Ama hiçbir zaman 2020’de olduğu kadar azalmadı devlete olan güvenimiz ve inancımız.
Torpille, yolsuzluklarla, gereksiz istihdamlarla ve beceriksiz yöneticilerle sakatladıkları bu sistemde hastaneler yetemedi bu devletin vatandaşına.
Kedi başına bir pandemi hastanesini dahi yapamadı size göre “koskoca” olan bu devlet.
Devletin sırtına vurduğunuz bıçaklar yüzünden canımız hiç bu kadar doğrudan tehlikeye girmemişti.
Ve bugün, artık son bıçak darbesini vurdunuz KKTC’ye.
Ve bu devlet yıllardır yediği bıçak darbelerine rağmen ayakta durmayı başarmışken, bugün dizlerinin üzerine yıkılıverdi. Devlet görevi yapabileceğine inanan insan bırakmadınız aramızda.
Elinizde kanına bulanmış bıçaklar ile son nefesini verdirdiniz bu devlete.
Geriye ise devletin ölümü için Nietzche’nin Tanrı adına söylediği sözleri söylemek kaldı:
Ve devlet öldü. Devletten geriye bir ölü kaldı. Ve onu öldüren sizsiniz!
HâӀâ gölgesi beliriyor uzaklarda. Kendinizi nasıl avutacaksınız, siz katillerin katilleri?
Neydi bıçaklarınızın altında ölümüne kan döken, toplumun sahip olmuş olduğu bu en kutsal ve en kudretli şey: bu kanı kim silecek üzerinizden?
Hangi su var sizi temizleyecek? Hangi teselli şölenlerini, hangi kutsal oyunları icat etmek zorunda kalacaksınız? Fazla büyük değil mi size bu davanın yüceliği? Buna lâyık olmak için sizlerin de kendinizin birer devlete dönüşmeniz gerekmedi mi?