TC Cumhurbaşkan Muavini Fuat Oktay’ın son KKTC ziyaretinde, “Külliye” Projesi’ne ekonomik akıl temelinde karşı çıkan Kıbrıs Türk siyasi unsurlarına tehdit savurması pek de yenir-yutulur türden değildir. KKTC Cumhurbaşkanı Tatar ve hükümetteki partilere güvenerek esip yağmışsa yaş tahtaya basmıştır; onlar AKP’nin KKTC’deki yedek siyasi partileridir, Kıbrıslı Türklerin tercihi ile değil AKP’nin maddi imkanları ile seçtirilmişlerdir.
Aynı Oktay TRT’ye yaptığı değerlendirmelerde ise şunları söyledi: “… TC hükümeti için KKTC’nin yeri apayrıdır. Hem bizim Türkiye olarak Doğu Akdeniz politikamız çerçevesinde vazgeçilmezimizdir. Türkiye’nin güvenliğinin olmazsa olmaz şartıdır. Yani KKTC olmadan Türkiye, Türkiye olmadan KKTC’nin olmayacağı bir denklemden bahsediyoruz”. Bu cümleler Türkiye’nin Kıbrıslı Türklere bağımlılığının ifadesidir. Oktay’ın KKTC deyip durduğu da aslında Kıbrıslı Türklerdir; yoksa sözünü ettiği denklem KKTC yok iken de vardı; Kıbrıs’ın İngiliz sömürgesi olmaktan çıktığı 1960 yılından beri Türkiye’nin Kıbrıslı Türklere çok şiddetle hissettiği bir bağımlılığı vardı. Ve bu bağımlılıktan dolayı idi ki Kıbrıs Cumhuriyeti’nin garantörü olmak istediler; garanti ettikleri de Kıbrıs adasının Türkiye’ye tehdit olamayacağı bir yapının devamı idi. Ve Türkiye için bu yapının mihenk taşı da Kıbrıslı Türklerdi…
Şimdilerde ise Türkiye’nin Kıbrıslı Türklere yeni bir bağımlılığı daha oluştu; Oktay’ın deyişi ile kendilerinin “… Doğu Akdeniz politikaları çerçevesinde vazgeçilmezimizdir”… Burada vurgu yapılan “ politikalar çerçevesi” de Doğu Akdeniz’deki hidrokarbon yataklarından Türkiye’nin almak istediği aslan payı ile ilgilidir. Son yıllarda Kıbrıs Rum tarafının Doğu Akdeniz’deki Kıbrıs hidrokarbon yataklarını sahiplendiği bölgelerde yabancı petrol şirketlerine verdiği arama ve sondaj lisansları karşısında Türkiye’nin donanması marifetiyle yaptığı engellemeler var…Bunu dayandırdıkları gerekçeleri de Kıbrıslı Türklerin Kıbrıs Cumhuriyeti’ndeki hak ve çıkarlarını Kıbrıslı Rumların ret ve inkâr etmesi, garantör Türkiye’nin de buna izin vermeyeceğidir. Ayrıca, TPAO’nun Doğu Akdeniz’de yaptığı arama ve sondaj çalışmaları da Kıbrıslı Türklerin Kıbrıs Cumhuriyeti’nden kaynaklanan haklarını kullanarak lisans vermesine dayandırmıştır. Yani Kıbrıslı Türkler olmasa Türkiye’nin Doğu Akdeniz’deki hidrokarbonlarla ilgili politikaları güçlü olamayacaktır.
Bunları onlar da bildikleri için, Kıbrıs Türk siyasetinde siyasi makam ve o makamdan kendini ve çevresini nemalandırmak hırsına boğulmuş sağ siyaset erbabını Kıbrıslı Türkleri yönetmek üzere “cömertlik yaparak” seçtirmişlerdir. Bunu yaparken de Türkiye kökenli KKTC seçmenlerinin önemli bir kısmını kullanmışlardır. Ama gene de korkuyorlar Kıbrıslı Türklerden… Hatta, Türkiye kökenli KKTC yurttaşlarından da korkuyorlar ki, ha-bre yeni yurttaşlık dağıttırarak dengede kalmaya çalışıyorlar. Niye ve nasıl mı korkuyorlar?! Hoyratlığın da bir yere kadar gidebileceğini onlar da biliyorlar; tehditlerin bir yere kadar tutabileceğini onlar da biliyorlar, Ömer Seyfettin’in ‘Diyet’ hikayesini onlar da biliyorlar…
Ve korkuyorlar… Ya bu yılların hoyrat baskılarından gına getiren KKTC seçmeni kendilerini yönetmek üzere “TC’ye biat-itaat-şükran kültürü” olmayan bir CB seçerse ve o tarzda hükümet kuracak siyasi partileri mecliste çoğunluk yaparsa?! Ve onlar da BM’ye “Kurun çözüm görüşmeleri masasını, biz hazırız” derse… Ve BM de sorarsa onlara “Garantörler ne olacak?” diye ve cevap verirlerse ki “Karar ve söz hakkı bizimdir, onların ne olacağına biz görüşme sürecinin sonunda karar vereceğiz”?! Ve dahi, çözüm masasına Türkiye dahil edilmezse Türkiye’nin Doğu Akdeniz politikalarının kaderi ne olacak?! Ne olur Oktay’ın halleri?! Ne yapabilir ki?! Kuzey Kıbrıs’ta, yani AB bölgesi sayılan bir coğrafyada askeri darbe mi yapacak?! Uluslararası siyasetin “İşgalci” dediği statüsüne bir de “Darbeci” sıfatı mı ekleyecek?! Türkiye hükümetinin yaptığı baskı ve söylediği tehditlerden bunalan, hoyratlıkları kanıksayan Kıbrıslı Türkler aslında güçlü tarafın kendileri olduğunu Türkiye tarafına pratikte gösterme eylemine girebilir. O zaman işte Oktay’ın TRT’ye yaptığı açıklamadaki endişeleri hayata geçebilir.
KKTC-TC ilişkilerinde buralara gelmeye Türkiye’nin ve Kıbrıslı Türklerin ihtiyacı yoktur. Bu nitelikteki ilişkilerin kazananı yoktur; hangi tarafın daha az mağdur olacağı hesabı yapılır… Zaten mağduriyetten gına getirmiş Kıbrıslı Türkler için ise korkacak bir şey de kalmamıştır. Dolayısıyla, ilişkiler hiç buralara varmasın, Ankara hükümetleri Kıbrıslı Türkleri sınamasın, baskı altına almasın, horlamasın, etkisiz unsur yapmaya heves etmesin. Kıbrıslı Türklerin 1958’den beri verdiği varoluş mücadelesini Türkiye siyaseti öğrensin, içselleştirsin ve kabul etsin ki bu halk ateş çemberlerinden geçmeyi başarmıştır, ateş çemberlerine kaşarlanmıştır.
TC Cumhurbaşkan Muavini Oktay Kıbrıslı Türkleri hafife almasın; yaman atın çiftesi pek olurmuş… Bunlar tehdit değil, saptamalardır; olanlara karşın olabileceklerdir… Bunlar arzu edilenler değil, arzuyu değiştirebilecek olgulardır; Dimyat’a pirince giderken evdeki bulgurdan olabileceğidir… Bunlar Kıbrıslı Türklerdir; ateş olunca cürrü kadar değil, Türkiye’yi bile yakabileceğidir… Zaten Oktay da bu kapasiteyi anlamış ve az-çok ifade etmiştir… Dolayısıyla, daha fazla varmasın Kıbrıslı Türklerin üstüne… Güç Kıbrıslı Türklerdedir…