İnsanın eli-ayağı tutulunca ne olur?
Kaslarını hareket ettirmekte zorlanır.
Güneş tutulunca ne olur?
Etraf hafif kararır, gölgelenir.
Bilgisayar tutulursa ne olur?
Programlar açılmaz, ekran donar, ‘tilt’ olur.
Peki ya ‘akıl’ tutulursa?
O zaman beynin diğer organları idare etme kabiliyeti zayıflar.
Fizikken böyle bir ‘tutulma’ olur mu hakikaten bilmem, lakin sık sık akıl tutulması olduğu da bir gerçek…
Hem sadece kişisel düzeyde de değil…
Kitlesel olarak da tutulabilir akıl pekala…
***
Şimdilerde yeni bir ‘akıl tutulması’, bir ‘tilt’ durumu yaşıyoruz.
Toplumsal hem de…
Belki herkes dahil değil bu ‘tutulma’ya…
Arada ‘kaçak’lar olabilir.
Lakin ülke yönetiminin genelini sarmalamışa benziyor tutukluk hali…
Öyle bir tutukluk ki bu, sanki birileri ülke yönetiminin elini-kolunu bağladı.
Kıpırdayamıyoruz!
Günler gelip geçiyor, haftalar ipe diziliyor, aylar ayları izliyor…
Gelin görün ki o atalet bir türlü kırılamıyor.
Bir tür ‘kilitlenme’ yaşıyoruz, kimi temel konularda…
‘Su’ en başta mesela…
Ve ‘ekonomik program’…
***
Kaç gün geçti üzerinden ‘su krizi’ patlak vereli?
Yılbaşı öncesinde CTP Parti Meclisi kararı ile ayyuka çıkmıştı TC-KKTC arasındaki uyuşmazlığın geldiği nokta…
Sonra ne oldu?
O gün bugündür hiçbir şey olmuyor!
Her şey durdu.
‘Su’ nedeniyle ne 2016-18 programı imzalanabildi, ne TC Elçiliği’nin kaynakları açıldı, ne 13’üncü maaşlar ödendi, ne de Geçitköy’e gelen su borulara verildi…
Hiçbiri olmadı.
Belli ki olmayacak da…
Bunlar olmadığı için, bakanlıklar ve belediyeler dahil, kamu kurumları tam bir ‘stand by’ haline geçti.
Yani ‘bekleme modu’na…
KKTC devleti ‘tilt’ oldu sanki…
Bilgisayar gibi…
Ya birisi düğmeyi açıp kapatacak, yeniden çalışsın diye… Ya da ‘format’ atacak.
***
“Bu ülkede siyaset bitti” diye çok yazdım, söyledim.
‘Siyaset’ derken, kuşkusuz gerçek anlamda ‘ülke yönetimi’nden söz ediyorum. Yoksa ‘çulli pirilli’ oynamaktan değil!..
Öylesini 50 sene oynar, ‘siyaset yaptım’ diye de sevinirsiniz.
Lakin gerçek anlamda ülkeyi yönetmenin koşullarını yitirdik biz, çoktan…
Eskiden ‘vali’ diye tabir eder, TC Elçiliği’nin yönetiminin etkinliğinden dem vururduk.
Artık ‘muhtarlık’ düzeyine indi o işler!..
Lefkoşa’daki TC Yardım Heyeti’nin istemediği, kabul etmediği, onay vermediği hiçbir şey olmuyor, olamıyor çünkü…
Ve biz de buna alet oluyor, itiraz etmiyor, edemiyoruz!..
Son ‘su’ örneğinde olduğu gibi…
TC’nin ‘Müsteşar Yardımcısı’ düzeyinde temsil edildiği ‘teknik masa’ya biz bir değil, tam dört bakanla oturduk ve önce Elçilik, ardından da Türkeş bunu yüzümüze vurdu.
Daha çok kez ‘tilt’ olacağız bu gidişle…
Hem de çok!..