KKTC vatandaşı bir erkek olmak suçunu işledim

Turgut Durduran… Uzun yıllar yurt dışında yaşamış bir adalı… Deneyimli siyasetçi Alpay Durduran’ın oğlu… Ada dışında olsa da Kıbrıs siyaseti ile ilgisini sürdürüyor. Askerlikle ilgili kendi hikayesini iletti.

Turgut Durduran… Uzun yıllar yurt dışında yaşamış bir adalı… Deneyimli siyasetçi Alpay Durduran’ın oğlu… Ada dışında olsa da Kıbrıs siyaseti ile ilgisini sürdürüyor. Askerlikle ilgili kendi hikayesini iletti. İyi de etti… Kendine has kalemi ve üslubu ile askerliği anlattı, kendi yaşam hikayesini özetledi. Roman tadında bir yazı oldu… Zevk alarak okudum, tavsiye ederim. İşte Turgut Durduran’ın kaleminden askerlik:

Bu yazı 2005-2012 arası “vatani görev” (!) yapmayım diye kendi kendime verdiğim sürgünün hikayesidir.
KKTC vatandaşı bir erkek olmak suçunu işledim. Bu aşağı yukarı 36 sene önce oldu. 17 yaşında Sam Amcanın diyarına okumaya gittiğimde 5-10 sene sonra başıma ne geleceği belliydi ama o yıllarda güya ümitliydik ki Kıbrıs’ta anlaşma olacak, askersizleşecek vs vs. Buna beş yıllık süreler biçtiğimiz olurdu … Beş yıla galmaz bu iş çözülür… Yani askerlik yapmaknan uğraşmaycağık artık diye düşünürdük. Ayrıca bedelli askerlik alemi o zamanki cinsinde parayı veren düdüknan bile uğraşmaz derdi, ben da herhalde o gadarını idare ederim, gabullenirim derdim. Yani vering parayı ne haliniz varsa görüng deyip gurtulun bu işden.  Amma velakin bu iş böyle olmadı yeni bir yasa geçdi ve dendi ki biz bu insanların hem paralarını isderik, hem da emir almayı öğredeceğik. Bu tabii ki kafamda alarmlar çaldırdı ve ben da ne öderim, ne yaparım deme bahanesini buldum. Zaten ABD de doktora danuzar da uzar taa bitsin kim ölür kim galır (*), bekleylim da görelim.
Yıl oldu 2004 doktora bitti, dediler bir yıl galdı bayrama. Bu arada benim Kıbrıs’a gidip gelmeler da zaten minimuma endiydi onun için 2005 yazında kısa biz ziyaret ve 4 (ya da 5) Temmuz 2005′de beni bekledikleri “görevi” yapmadan bir kaç gün önce tüydüm. Bu golay olmadı. Özellikle annem, bunu aileme bir şey olsa Kıbrıs’a dönmemeyi göze aldığım için, binlerce gencin çektiği bu çileyi çekmediğim için resti çekti. O günden sonra Kıbrıs’ın hiçbir tarafına girmedim, gendi gendime sürgün verdim.
Akademinin enternasyonal olduğuna inandığım ve hayatımı ona göre yaşadığım için adapte olmakda çok zorlanmadım. ABD’de yaşamaya devam ettim ve 2009 da İspanya’ya daşındım. Eylem da bunu kabul etti. Benimle beraber dolaştı. Onun Kıbrıs ziyaretleri da minimuma enmiş
oldu. Önemli bir bedel ödemedim, belki da şanslıydım. Bir kısım evlenme, hastalık, büyük eylem filan gaçırdım ama çok daha zor koşullarda askerlik yüzünden Kıbrıs’a gelmeyenlere göre benimkiler fena değil. Zaten işkolik olarak her zaman meşgulum.
Ama vicdanım temiz. Yaptığım seçimden hiç şüphem olmadı. Kendi bilgim dahilinde ne para ödedim ne da emeğimi, aylarımı verdim bir orduya. Belki de bunu açıklamam, klasik yöntemi uygulayıp daha cesur dostlarıma yardımcı olmam gerekirdi. Ancak, Kıbrıs’da olmayan birinin bunu yapmasının yararlı olacağına inanmadım. Kıbrıs’ta olmamama rağmen vicdani reddimi açıklamamım yararlı olabileceğine Philadelphia’da tanışdığım aktivistler ikna ettiler ve onlar okudu kısa bir açıklamamı (**) okudu. Onun dışında bunu yazılarda vs işledim. Klasik bir açıklama, eylem yapmadım.
2012′de yasa değişmiş, bir garambol oldu ve “suçlarım” affoldu ve izin çıkdı Kıbrıs’a geldim. Açıkcası bebeğimiz olmasa gelmeye niyetli değildim. Geldim ki görsün ailesini, yurdunu. Onlar da sevinsinler Gaia’yı görüp (***). Bu yazıyı da onun için yazmak geldi içimden. Kapıdan çıkarken yıllarca taşımaktan rahatsız olduğum, bana benden güçlü, bana emir almayı öğretmeyi bana işkence çektirerek yapmak isteyen, etik bulmadığım bir öğretiyi bana boğazımdan zornan geçirmek isteyen bir kurum olduğunu hatırlatan belgenin yeni halini çıkarıp gösterdim ve çıkdım. Bir yanım yenilmiş hisseddi. Diğeri kazanmış. Uzun lafın kısası absürd (****) durum öğrenciyken ki hali gibi işlemeye devam etti.
Yani anlatmak istediğim sık sık dediğim “reddet, gitme, gönderme” sloganını kendi kafama göre böyle uyguladım. Bir kısmımız da daha bu inat ve bu olanak olabilir. Umarım kullananların sayısı artar.  Ama bu mühim bir başarı değil. Önemli olan işgali 40’latmamak, önemli olan militarizmin kökünü kurutmak. Yoksa hayatlarımızı birilerinin ellerine bakarak, onların izinlerine muhtaç yaşamaya devam ederiz, bu “görevi” yapanların beyinlerine az veya çok bir şeyler işlenir. Bu işlendikçe militarizm, şiddet, emir komuta zincirleri vs bize karşı bir şeyler kazanır.

(*) Biraz ironi. Annan planı referandumundan 2 gün sonra doktoramı savundum.
(**) Payday Men’s Network ve Global Women’s Strike. 7 Haziran 2007'de okunduydu.
(***) O şanslı benim işlediğim suçu işlemedi. Herhalde ne de olsa o bir kız çocuğu ve büyüdüğünde bu suçu işleyip cezasını çekmiş bir erkekden emir almayı öğrenecek diye düşündüler.
(****) Absürd… Dört yıl okulumun adı yanlış yazıldı her sene doğru belgeler gelmesine rağmen. Mezun olunca nasıl olur da bu diploma o okuldan değil dediler. Doktoraya başladım. “Hayır, master yapmadan doktoraya başlanmaz” dendi. Nasıl isdersanız öyle yazın dedik. Üç yıl geçince “nerde bu masterin diploması?” dendi. Her sene tekrar tekrar benim okul Eylülde başlar, işde belgeler desek da hayır okullar Ekim’de başlar dendi. Yıllar geçdi, bu defa da öğrendim ki kaçak yaşarmışım Girne’de. Defalarda sınırı geçmişim. Yani sürgünde olduğumu sandığım zamanlarda aslında daha özgürmüşüm onlara göre.

Haberler Haberleri