Feminist Atölye
info@feministatolye.org
Bu coğrafyada nasıl bir hayat sürdüğümüzü, yaşarken deneyimlediklerimiz ve tecrübelerimiz gösterir. Bu durumu daha iyi anlayabilmek için geçmiş haftalarda sayfamızda yayınlamaya başladığımız “KKTC’de Kadın Olmak” serimize bu hafta kaldığımız yerden devam ediyoruz. Bu bağlamada etrafımızdaki kadınlara “KKTC’de kadın olmak deyince aklınıza ne gelir ve neden?” sorusunu sorduk. İşte sorumuza aldığımız cevaplar:
Şerife Damdelen: KKTC’de kadın olmak deyince ilk olarak aklıma eğitim gelir… Neden mi? Eğitimliyiz. Farkındalığımız yüksek… Aslında erkek egemen olduğu zannedilen toplumumuzda her şeyi yönlendiren bir kadın… Toplumsal ve siyasal alanlarda belli görevleri olan kadınlarımız var. Düşündüğümüzü söylemekten ve yapmaktan çekinmiyoruz. Belki çok yol kat etmemiz gerekir ama eskiye dönüp baktığımız zaman gerçekten ilerlemiş olduğumuzu görüyorum. Hayatın en önemli alanlarında; evde anne ve eş ya da hem anne ve baba, işte patron ya da başka görevlerde olan kadın profilleri var. Buna rağmen kadınlar başarıyor çünkü okuyoruz, biliyoruz ve gerçekleştiriyoruz…
Özgür Aldemir: KKTC’de kadın olmak herhangi bir yerde kadın olmaktan çok da farklı değil. Dünyanın her yerinde toplumsal eşitsizlik var. Evi derleyen, toparlayan, yemekle ve çocuklarla ilgilenen hep kadın, Avrupa'da da Amerika'da Asya'da da. Hâlâ otobüs şöförü kaç kadın var dünyada? Her şey toplumsal olarak sınıflanmış. Atasözlerimiz bile “Elinin hamuruyla erkek işine karışma” şeklinde. KKTC'de kadın olmak dünyanın pek çok yerinde kadın olmaktan belki de daha kolaydır. Töre cinayeti yok , zorla saçımızı örtmüyoruz. Ama toplumsal eşitsizliğin dışında zorluğu da var. Ne mi? Çözümsüzlüğümüz. İleride çocuklarımız ne olacak sorusu. Canım ülkemde mi kalacak yoksa "Anne iş yok. Filanca şeyi ürettim ama Türkiye'ye bile satamıyorum mu?" diyecek. Bugün ki gibi.. Kısmen daha kolay yaşarız burda belki ama bizim de açmazlarımız çok var...
Hatice Cabacaba: KKTC’de kadın olmak; ekonomik hayatın içerisinde daha çok yer almak gibi var olan bir takım yaşam koşulları sebebiyle her şeyin zaten eşitlik çerçevesinde olması gerektiği gibi olduğunun düşünüldüğü, normalleştirildiği, görmezden gelindiği haller silsilesi içinde yaşamaya bırakılmaktır. Beraberinde kendini “modern”, “olmuş”, “eşitlikçi” gören Kıbrıslı Türk yanılsaması sebebiyle toplumsal cinsiyet rollerinin içselleştirilip sorun edilmediği, çok da yakıştırıldığı, “daha ne istiyorsun kaşık düşmanı” halidir. Bu durumun nedeni ise başta ataerkil sistemin ta kendisi ile birlikte Ada insanı olmanın ve yarattığı bilincin sosyolojik boyutu. Günlük yaşam içerisinde kadın ile erkeğin aynı alanlarda, aynı anda bulunuyor olması, var olan koşulların eşsizliği ile sayısal farklılıkların ve hali hazırda kadın eli değmemiş alanların göz ardı edilmesine sebep oluyor. Günlük yaşamın idame ettirilmesi için gerekli olan koşulları sağlayan görevler doğru ve yeterli düzeyde okunmayıp birkaç önemli başlık altında toplandığından, çift vardiya yapan kadının sırtında ki yük görülmez bir hal alıp, yeterince de destek gördüğü var sayılıyor. Hayatı gerçek anlamıyla eşit ve adaletli bir şekilde paylaşmak yerine “elimden geldiğince yardım ederim, ediyorum da” klişesi sayesinde evden başlamak kaydıyla siyaset, iş yaşamı gibi alanlarda kadınların önünde “birincil olarak hizmet edilmesi gereken”, “gerçek hak sahibi kabul edilen” erkek, elinden geleni ardına koymadan dimdik duruyor. Özetle Kıbrıs’ın Kuzeyi’nde halk arasında “içişleri bakanı” olarak anılan kadının, değişmez tek partili hükümetinin her daim “kutsal” aile kurumu olduğu kabul edilirken uluslar arası alanda tanınmadığı gerekçesiyle dışa açılması engelleniyor.
Meryem Rıza Ezel: KKTC’de kadın olmak zor birşey. KKTC'deki kadının değer ve konumunu bilmek isterseniz, gece kulüplerin sayısına bakmanız yeterlidir.
İlknur Işıl Türkmen: Kıbrıs'ta kadın olmak demek; yoktan var etmektir!
Aslı Bolayir: Hak için yapılan her davranış daimi olabilirse o hak hiçbir zaman kaybolmaz, çiğnenmez, gitmez... Bu da sadakatla çok ilgilidir. Kendi ihtiyaçlarımı, isteklerimi dinlediğimde kendi gerçeğimi yaratırım. Kendime yabancılaşmadan, hiçbir bastırma gereği duymadan kendim olabilmeyi her an denemektir. Sadık olmak bunları görüp kendimi kabul edip sevmektir. Kısacası ruhunu satmaycan... İşte ancak o zaman birşeyler değişmeye başlar..
Umut Bozkurt: KKTC’de kadın olmak sürekli toplumsal cinsiyet rolleri üzerine inşa edilmiş sınırlar içine çekilmektir. O sınırların dışına çıkabilmek, özgürce kanatlanıp uçabilmek zor iştir. Kimi zaman yalnız kalmak pahasına bitmek bilmez bir mücadeleyi gerektirir.
Tegiye Birey: KKTC'de kadın olmak deyince aklına ilk ne gelir? Hangi kadın? Kadınlık tecrübesi, kendimizi içinde bulduğumuz sınıf, uyruk, vatandaş olup olmama, cinsel yönelim vb. diğer "durum"larımızla etkileşim halinde olan bir tecrübedir; ancak "kadınlık" ille de her birimizde biraz eğreti durur, çünkü kadınlık normları, aynı erkeklik gibi, temelsiz birer kurgudur.
Evren Bağlarbaşı: KKTC de kadın olmak sahteliğin sahteliğini yaşamaktır. Sahte bir önemsenmedir. Sadece toplumun dayattığı rolleri gerçekleştirmen için verilen sahte bir önem. Daha çocukluktan iyi bir bakıcı olabilme ihtimaline verilen sahte bir önemdir... İyi bir eğitim sunulur, üst düzey pozisyonlara gelebileceksin sahteliği ile... Aslında buzlu camdan yapılmış bir kavanoz içinde yaşamaktır. Ne görmene izin verilir, ne de sen görülürsün...