Doğu Akdeniz Üniversitesi’nin “battığını” söylüyorlar.
İlk değil…
Daha evvel de duyduk.
Bu kez epeyce ciddiymiş durum…
“Devlet üniversitesi” diyorlar ya!
Devletin ne halde olduğunu unutuyoruz sanırım çoğu zaman…
“Devlet” buysa üniversitesi de batar doğalında!
***
Sendika, “kamu görevini ihmal” suçlaması ile rektör Prof. Dr. Aykut Hocanın aleyhine dava açtı.
Bu bir ilk sanırım!
***
Doğu Akdeniz Üniversitesi’nde rektörü diğer üniversitelerden farklı olarak akademisyen ve çalışanlar seçiyor. “Eğilim yoklaması” denen seçim 2020’deydi ve Prof. Dr. Aykut Hocanın ile Prof. Dr. Ahmet Sözen ikinci tura kalmıştı.
Daha da adaylar vardı…
Prof. Dr. Turgay Avcı, Prof. Dr. Vedat Yorucu, Prof. Dr. Mustafa İlkan, Prof. Dr. Dennis A. Siginen…
Şimdiki rektör yüksek bir oyla seçilmişti ve şaşırmıştım doğrusu, çünkü Ahmet Sözen’i önde görüyorduk dışarıdan baktığımız zaman…
Demokrasi (!)
***
Demokrasi her daim olumlu sonuç üretmiyor ve çoğunluk her zaman haklı çıkmıyor ne yazık… Geri kalmış demokrasilerde, seçenler ile seçilenler arasındaki “sessiz uzlaşı” genelde popülizmi dayatıyor.
“KKTC”nin mini bir modeli “DAÜ.”
İkisi de battı!
İkisi de Titanic gibi!
Üst güvertede ihtişam, konfor ve zenginlik ne olursa olsun yolculuk güvenli değilse sonu hüsran oluyor.
Titanic batarken yolcuları arasındaki ekonomik, sosyal ve kültürel fark, 2 saat 40'ıncı dakikanın ilk saniyesinde sıfırlanmıştı.
Boynu mücevherden görünmeyenle delik ayakkabısından tek parmağı görünen aynı azgın dalgalar arasında çırpınıyordu o an…
***
İleri demokrasilerde kamusal yarar içermeyen “menfaat ortaklığı” ya da “saadet zinciri”ni kırmanın yöntemi bağımsız denetim, şeffaflık ve standartlara bağlılıkla sağlanıyor.
Personel gideri bütçenin belirli bir oranını aşamaz deniyor, örneğin…
DAÜ-SEN’in son dönem yönetimini tenzih ediyorum ancak siyasi ve sendikal elitler böylesi kriterlere genelde karşı çıkarlar.
Dünya yapay zekâya geçerken bizim gibi ülkelerde ‘kapıcı, yazıcı, odacı’ benzeri kadrolar halen korunuyorsa… 70’li yılların modeli kamu yönetimi değişmiyor, yükselme yerleri dışarı açılmıyor, geçici denen kalıcı istihdamlar seviliyorsa… Maaş artışı odağıyla gereksiz onca yönetici ve amir mevki yaratılıyorsa… Üretmeden ve terlemeden toplumun ortak kaynaklarını tüketenler görülmüyorsa… Bir kurumda atıl katan personel, ihtiyaç olan bir başka kuruma yönlendirilmiyorsa… Performans ölçümü dirençle karşılaşıyor, günde 8 saatlik mesai gerektirmeyen teknik işler için hizmet alımına gidilmiyorsa… Üretim ve hizmet verileri paylaşılmıyor, kimin ne iş yaptığının kayıtları açıklanmıyorsa… İstihdam süreçleri şeffaf, ölçülebilir ve fırsat eşitliğine dayanmıyorsa… Kamu reformu bin bir gerekçeyle hep erteleniyorsa sebebi o sessiz uzlaşıdır.
Ve şeffaflık!
En iyi denetimdir aslında…
DAÜ’de tüm gelirler, giderler açıklansa keşke…
Maaşlar dahil!
(Elbette isimlerle değil ama görev, kıdem, barem, sorumluluk tanımıyla…)
Hepsi ortaya serilse…
Ne var, ne yoksa…
Hepimizin kaygılanması gerekiyor çünkü bu ülkenin en önemli değerlerinden biri DAÜ… “Devlet” üniversitesi diyerek devlet dedikleri bu modele benzetmesek kurtulacak üniversite…
700 milyon açık kapanır mı?
Doğu Akdeniz Üniversitesi Akademik Personel Sendikası (DAÜ-SEN) Başkanı Doç. Dr. Ercan Hoşkara’nın röportajını okudum, Yenidüzen’de…
“Demokrasi sadece sandık değildir” diyor Başkan.
“Demokratik yapı kurduk ama denetim ayağı çalışmıyor” diye de haklı bir eleştiri yapıyor.
700 milyon lira bir açık konuşuluyor.
60 milyon Dolar borçlanmadan söz ediliyor.
Bu dönem için “Hayat Pahalılığı” ödeneği durduruldu ancak maaş ortalamasının ne olduğunu bilmiyoruz, o nedenle, çok da fikir yürütemiyoruz.
“Sorun hayat pahalılığı değil diyoruz ama içeride hayat pahalılığını verecek para olmadığını da biliyoruz” diyen de yine DAÜ-SEN Başkanı…
***
Geçtiğimiz Mart ayında üniversiteyi ziyaret etmiş, sendikayla görüşmüş, şu gerçeklerle yüzleşmiştim:
* "120 bin TL maaş alan emekli var."
* “İş güvencesi var ancak performans denetimi yok."
* "Her üç hocadan biri yönetici…
* "8 bin olan yabancı öğrenci sayısı 4 bine geriledi."
* “Öğrenci sayısı değişirken buna göre tedbir alınmadı…”
* “DAÜ eskisi gibi yönetilemez…”
Tüm bu koşulları da değiştirecek bir eylem planına ihtiyaç var, sanırım…
Yapısal sorunlara karşı bir eylem planı ortaya koymadan borçlanmaya gitmek çılgınlık olur.
Asıl mesele: Yükseköğrenim politikası çöktü
“Yüksek öğrenim” politikası yoktu zaten!
Ne varsa, ne kadar varsa, o da çöktü.
Yükseköğretim kontrolsüz ve kalitesiz çoğaldıkça…
Öğrenciler “müşteri” görüldükçe…
Eğitim kalitesi denetlenmedikçe…
Üniversite sayısına sınırlama gelmedikçe…
Yükseköğrenim yüksek standartlara kavuşmadıkça…
Üniversite enkazının altına kalacak daha niceleri…
“Devlet” üniversitesi DAÜ’ye gelince…
Ayağını yorganına göre uzatmayı öğrenemezse…
Ya yorgansız kalacak…
Ya da ayaksız…
Notlarım!
“O utanç randevusu, Beyaz Ev ve dava” yazıma katkı…
● Oshan Sabırlı’dan… “Beyaz Ev’de Güvenlik Kuvvetleri Komutanı Tümgeneral Erhan Uzun’un yeni yıl yemeğine katılmıştık en son… Sene 2015… Benim de kaç zamandır aklımda… Köşe yazımdan buldum…”
● Halil Sadrazam komutantan… “Mavi Köşk’ün de sahibi olan Pavlides’e ait Beşparmak dağlarındaki yer, Beyaz Ev ile St. Hilarion arasındaki şatodur ve yine asker kontrolündedir. Beyaz Ev ise Laptalı bir Kıbrıslı Rum’a aittir. Kızı Katerina gelip, kaç kez, yol kenarından Beyaz Ev’i izlemişti…”