İnternetteki haber sitelerinde “imzasız-takma” isimlerle yorum yazan kahramanlar var…
Gizli gizli!..
Saklanarak!..
Ne aşağılamalar, ne küfürler…
Okuyunca mideniz bulanıyor.
Bu memlekette gazetecilik yaptığınızdan utanıyorsunuz.
Sağ olsun internet sitelerimiz de bu yorumları onaylayarak yayınlıyor!
***
YENİDÜZEN’in internet sitesi de daha önce böyleydi.
'Takma' isimle yorum yazanlar çok olurdu.
www.yeniduzen.com artık değişti!..
Yenilendi…
Ve bu ürkek kahramanların sayısı azaldı, hatta ortadan kayboldular!
www.yeniduzen.com’da artık takma isimle haberlere-köşe yazılarına yorum yazamıyorsunuz.
Eğer yorum yazarsanız, Facebook’tan yorumunuz paylaşılıyor…
Ve kim olduğunuz ortaya çıkıyor.
Açıkçası Facebook’taki profiliniz aracılığı ile yorum yapabiliyorsunuz artık…
Ama birçok internet sitelerinde öyle değil…
Takma isimlerle bizlere, diğer yazarlara siyasi parti yöneticilerine olmadık küfürler ediliyor.
“Yorum” adı altında çirkin aşağılamalar yapılıyor.
Kimse bu tarz bir çirkinliği hak etmiyor.
Ne bir UBP’ye ne bir CTP’ye, ne de bir gazeteciye bu tarz bir yöntemle yaklaşmayı yakışık bulmuyorum.
Yorum yazacaksanız, çıkarsınız, isminizi de verirsiniz, açık açık yorumunuzu yazarsınız.
Öyle korkak kahraman edalarında “Lefkoşalı Ali” bilmem nereli Mehmet gibi isimler kullanarak siyaset yapmazsınız…
***
Bizler her gün bu köşelerde kendi imzamız ile yorumlar yapıyoruz…
Birçok tehdidi, birçok riski göze alarak.
Çoğu zaman da birilerini rahatsız ediyoruz.
Gazeteciliğin doğasında vardır, rahatsız edeceksin ki bir şeyleri değiştirebilesin.
Ama bunu gizli gizli yapmıyoruz.
Kimseden çekinmiyoruz.
Kendine “okuyucu” diyen kitle, de eğer “yorum” yapacaksa en az bizler kadar cesaretli olmak zorundadır…
Yorum yapacak olan yorumunu yapsın, ama kim olduğunu da söylesin!..
Söylesin ki cevabımı da verebileyim.
Yoksa gizli savaşlardan kimsemize hayır gelmez.
***
Eski altınlar… Cırmalar…
Kıbrıs Cumhuriyeti kurulduğu zamandan kalan 14 ton altının güneydeki yönetim tarafından satacağına yönelik iddialar bizimkileri kızdırdı.
Neymiş efendim de, o altınlarda bizim de hakkımız varmış?
Hatta birileri o kadar ileri gitti ki “Kimin malını kime satıyorsunuz?” dedi.
Üstelik bu lafları edenler ganimet rejiminin zenginleri…
Bunca zaman ganimetten nemalanmış tipler, şimdi çıkıp 'haktan' bahsediyor.
O zaman sormazlar mı size efendiler, kuzeyde yedikleriniz kimin malıydı diye?
Ya da senelerce kullandığınız beleş elektrik kimindi?
“Ortaklık” duygularınız o dönemlerde nerede saklıydı?