Kleftokrasi!

Serhat İncirli

Vikipedi diyor ki; hırsızlık, “… yazılı kanunlar ya da toplumsal meşruiyet düzeyinde mülkiyeti kendine ait olmayan bir nesneyi, kullanma, nesneden menfaat temin etme işidir.”

-*-*-

Aynı kaynağımıza göre, “… ekonomik değeri olan her türlü enerji de, taşınır mal sayılır ve hırsızlığa konu olabilir…”

-*-*-

Hırsızlıkta “motivasyon”, yalnızca kolay yoldan para sahibi olmaktır.
Kleptomani olarak adlandırılan hırsızlık hastalığı da vardır.

-*-*-

Ülkemizde, bir çok insanın çok kısa sürede, çok kolay para kazanıp, çok aşırı seviyede lüks yaşam sahibi olması ve bu lüks yaşamı da sanal medyadan paylaşması, teşvik edici mi?

-*-*-

Bakanların adının hızlı zenginleşmelerde yer alması teşvik edici mi?

-*-*-

Kıb – Tek’e doğrudan akaryakıt alımı; döviz yükselişi kaynaklı örneğin Girne Hastanesi inşaatını ileriye sarkması ama müteahide veya müteahitlere farkın ödeniyor olması teşvik edici mi?

-*-*-

Kıb – Tek’in Girne’deki deposu açılmış ve içinden bilmem ne kadar tel – kablo falan çalınmış!
İki çalışan tutuklanmış!

-*-*-

Evlere temizliğe giden kadın çalmış!
“İhtiyacım vardı” demiş!
Hem de acil ihtiyaç!!

-*-*-

Hırsızlık, yaşam tarzımız haline geldi!
Eskiden de mi öyleydi?
Mesela adı “hırsız kebabı” olan başka ülke var mı?
Yani kanımızda var diyebilir miyiz?

-*-*-

Eskiden hırsızlar, mandarlardan oğlak çalar, toprağa kazdıkları kuyu içerisine yaktıkları odunlar üzerinde pişirrmiş!
Pişirme sırasında da toprağın üzeri örtülürmüş; biri görmesin diye!
Kleftigo, “klefto”dan yani hırsızdan geliyor biliyorduk değil mi?

-*-*-

Rumların mülklerini de çalıp satıyorduk değil mi?

-*-*-

Hepimiz hırsız mıyız?
Hırsızlık kaderimiz mi?
Ülkedeki yönetim şekli de kleftokrasi mi?
Estağfurullah!


Çeşme suyumuz ve vergi adaleti!

Liseyi bitirinceye kadar, okuldaki musluklardan su içebiliyorduk!
Yani 1980’lere kadar “şişe suyu” hayatımızda yoktu!
Öyle hatırlıyorum!
Hatta, 1989 – 1991 yıllarında askerliğimi yaparken de, çeşmeden su içtiğim aklımdadır; bahçede motor suyunu da kana kana içtiğimi hafızamdadır!

-*-*-

1994 başında İngiltere’ye gittim!
2008’de geri ülkeye döndüm!
Bu 15 yıl içerisinde İngiltere’deki çeşmelerden de su içmeye devam ettim!

-*-*-

Derken, 2008 Eylül’ünde Kıbrıs’a kesin dönüş yaptığım anda, ne kuyu suyu, ne de çeşme suyu içebildim!
Damacana hayatımızdaydı!
Ve şişe suları!

-*-*-

Güney’e gidip, bizde olmayan hem yabancı hem de Kıbrıs markası sulardan da aldık!
Akabinde Türkiye’den su markaları geldi!
Veya vardı!

-*-*-

Güney Kıbrıs’ta hala çeşmelerden su içilebiliyor!
KKTC’de içilemiyor!

-*-*-

Bu durum, çok ciddi bir yönetim beceriksizliği hatta fiyaskosudur!

-*-*-

Peki Dünya’da durum ne?

-*-*-

BBC’deki bir habere göre, Dünya’nın birçok ülkesindeki lüks veya ultra lüks lokantalarda artık müşterilere, şarap gibi su seçenekleri sunuluyor! 
Fiyatları şişe başına yüzlerce dolara ulaşabiliyor.
Hatta şaraplar gibi farklı sular, balıktan bifteğe kadar farklı yemeklerle eşleştiriliyor.

-*-*-

Bu yüksek fiyatlı içecekler lüks su olarak adlandırılıyor ve volkanik kayalar, eriyen dağ buzulları veya sisten toplanan damlacıklardan elde ediliyor. Hatta bazı markalar suları bulutlardan topluyor.
Her lüks su, elde edildiği yerlere göre farklı özelliklere sahip oluyor. Sıradan şişelenmiş sulara göre bir diğer farkları da tamamen işlenmemiş olmaları.
Lüks suların bir kısmı Hawaii, Norveç ve Tazmanya gibi yerlerden getiriliyor

-*-*-

Buzullar veya bulutlardan alınan sular, toprakla temas etmediği için daha az çözünmüş madde barındırıyor.
Bu arada BM’ye göre 2,2 milyar insanın güvenli bir su kaynağına erişimi yok… 
Dünya genelinde suya erişmekte zorlanan milyarlarca insan varken bu kadar temel bir ihtiyacın üzerinden böylesine para kazanılması pek çok kişinin tepkisini çekiyor.

-*-*-

Bazıları da bunun bir dolandırıcılık olduğunu, normal bir suyla lüks su arasında fiyatı dışında bir fark olmadığını savunurken çevreciler de bu tür şişelenmiş suların şişelerinin genellikle çöplüklere gitmesi nedeniyle gezegene zarar verdiğini belirtiyor.
Sadece bazı mekanlarda şişesi 320 dolara satılan “lüks su” yanında, bütün dünya enflasyonun yıkıcı etkilerine karşı mücadele etmeye çalışırken daha da pahalılaşan lüks ürünlerin tüketimi de ne ilginçtir altın günlerini yaşıyor. 

-*-*-

Yine BBC’nin bir haberine göre küresel lüks ürün pazarı 2022 yılında, son derece belirsiz ekonomik koşullara rağmen geçen yıla kıyasla yüzde 21 büyüdü.
Rapor, lüks ürün pazarının 2022 sonunda 1,4 trilyon euroya ulaşmasına ve 2030 yılına kadar büyümesini öngörüyor.

-*-*-

İsviçre bankası Credit Suisse’in ‘2021 Küresel Servet Raporu’na göre dünyanın en zengin yüzde 1’lik dilimi, dünyanın toplam servetinin yüzde 45,8’ine sahip.
Diğer taraftan küresel nüfusun yüzde 55’lik kesimi küresel servetin yalnızca yüzde 1,3’üne erişebiliyor.
BBC Türkçe’ye konuşan Cambridge Üniversitesi Ekonomi Bölümü’nden Dr. Toke Aidt, eşitsizliğin son 20 yılda “olağanüstü” seviyede arttığını ve “iki farklı dünyanın” oluştuğunu söylüyor

-*-*-

Bizde de tam rakam bilmesek bile, iki farklı kesim – iki farklı grup oluştuğu gayet açık… 
Ve devletin doğru yönetilmesinin yolu, adaletli vergilendirmeden geçiyor… 
Çok iyi geliri olanların adil olmak adına çok daha yüksek vergi diliminden vergilendirilmesi kaçınılmazdır…  Ben vatanımı çok seviyorum diyen insanların daha yüksek vergi ödemeye razı olması sağlanmalıdır… 
Bunun karşılığında kaliteli okul, yol, hastane gibi kamu hizmetlerinin sunulması gerekiyor. 

-*-*-

İçinde yaşadığımız kapitalist vahşet içerisinde, var olan eşitsizliği ortadan kaldırmanın en önemli yolu, vergi adaletidir… Bütün demek istediğim de budur!


Türkiye’de gündem!

Gezeravcı uzaya çıkan ilk Türk astronot mu?
Değilmiş!
Yani hem kendileri astronot sayılmıyormuş, yolculuğun parası devleti tarafından ödenmiş bir turistmiş hem de bir yığın insan, özellikle Rusya’nın uzaya gönderdiği kozmonotlar arasında Türklerin olduğunu yazıyormuş!

-*-*-

“Tatar” Türkü mesela!
Var mı uzaya giden Tatar Türkü?
Yok!

-*-*-

Okuduklarımdan anladığım kadarıyla Trabzon’a giden var ama uzaya giden Tatar Türkü yok!

-*-*-

Bu arada son tartışmaya gelelim!
Meğer, uzaydaki ilk Türk astronot Gezeravcı’yı kucaklayıp karşılayan uzaydaki bir ekibin komutanı kadın da Kürt kökenli, Almanya doğumlu bir Amerikalı astronotmuş!

-*-*-

Bir de şeyi yazmak lazım; 55 milyon dolar ödeyip Gezeravcı’yı uzaya göndermek yerine; keşke depremzedelere en az 20 bin konut falan yapılsaymış!
Şey gibi; KKTC’de hastane okul yok ama külliye maşallah bitecek yani!

-*-*-

Gündem bu!
Yerel seçimler yaklaştı!
İstanbul ve Kadıköy özel ilgi alanımda ve radarımda!
Keşke gidip yerinde bakabilsem!

-*-*-

Derken, Beşiktaş da Pendik’e çok fena yenildi bu arada!


Uçamayan papağan!

Papağan uçar mı?
Uçanı var, uçamayanı var!
Veya sağlık sorunlarından dolayı uçabilmesi gerekirken uçamayanları olabilir!

-*-*-

Bir arkadaşım, video gönderdi!
Papağan uçamıyor ama anlamsız bazı sesler çıkarabiliyor!

-*-*-

Ve sahibi, eline alıyor, koşarak mahallede tur atıyorlar!
Papağan uçtuğunu sanıp, mutlu oluyor!
Çok güzel bence!