Koalisyonlar üzerine…

Umut Özkaleli:Ülkemizde gerçek bir dönüşüm için her alanda etkin koalisyonlarla alternatif üretmenin bağımsızlaşma için tek yol olduğuna inanıyorum. Bu yüzden de koalisyonlara her alanda olmazsa olmaz bir gereklilik olarak bakıyorum.

              

Umut Özkaleli

uozkalel@gmail.com

 

Ülkemizde gerçek bir dönüşüm için her alanda etkin koalisyonlarla alternatif üretmenin bağımsızlaşma için tek yol olduğuna inanıyorum. Bu yüzden de koalisyonlara her alanda olmazsa olmaz bir gereklilik olarak bakıyorum. Ülkemizde koalisyonların hiçbir türünün uzun vadeli olamadıklarını ve saman alevi gibi parlayarak yok olduklarını gözlemliyorum. Bu gözlemlerimden hareketle koalisyondan ne anladığımız ve aslında ne anlamamız gerektiği üzerinde düşünüp tartışmamız gerektiğine kanaat getirdim. Ülkemizdeki mevcut bazı pratikler ve düşünüş biçimleri çok önemli olan koalisyonları uzun süre yaşamaktan alıkoymaktadır. Bu pratiklerin ve düşünüş biçimlerinin tartışılması ve koalisyonların daha yapıcı bir noktadan başlaması için çaba sarf edilmesi gerekmektedir. Koalisyondan ne anladığımız, ne beklediğimiz, gerçek koalisyonların neler içermesi gerektiğini irdelemeden oluşturulan pek çok koalisyon görüyoruz bu ülkede. 90’lardan itibaren belli aralıklarla politik partilerde gördük, sendikalarda gördük ve belli konularda çalışan derneklerde ve inisiyatiflerde görüyoruz. Pek çoğu kamuoyu önünde kavgaya tutuşarak parçalanmakta, bölünmekte ya da dağılmaktadır. Bunun sonuçları pahalı olmaktadır çünkü halk dayanışmanın başarılamadığı, kalıcı olamadığı, bir şeyi değiştiremediği izlenimine kapılmakta, koalisyonun çağrıştırdığı şey yıkıcı kavga olmaktadır. Koalisyonlar üzerine kuramsal düzeyde kafa yoran birisi olarak bu konuyu ülkemiz pratikleriyle birleştirmenin feminist praxisin, yani kuramla pratiğin birleştiği noktanın yaşanacağı önemli bir alan ve an olarak değerlendiriyorum.

Audre Lorde koalisyonların farklı gruplar ve bireyler arasında kurulmasından dolayı, farklılıklarımızın diyalektik için bir araç olarak görülmesi gerektiğini söyler. Pek çok post kolonyal feminist yazar, kadınların ve azınlık konumundaki tüm bireylerin aslında ezilme tecrübelerinin birbirinden farklı olduğunu, benzerlikler bulabilmek ya da bireylerin başkalarını kendileriyle ilişkilendirebilmelerinin ancak büyük emek ve çaba ile olabileceğine vurgu yapar. Bunun ötesinde koalisyon konusuna eğilen Gilmore gibi feministler, değişik kimliklerin, toplumsal kesimlerin içerisinde yer alan kadınların farklı ve çoklu bilinçlerini koalisyonlarına katmaları gerektiğini, bunun için de aktivizmde farklı tecrübelerin ve bakış açılarının koalisyonlara dahil edilmesi gerektiğini vurgular. Bu tip bir koalisyon hem bireyler arası ilişkileri değiştirir, hem sosyal yapıyı etkiler, hem de her çeşit ezme biçimine başkaldırır. Burada vurgulanması gereken nokta, aslında tekil bir kadın öznesinden konuşamayacağımız ve dahası ezmenin sadece ataerkil sistemde kadına yapılmakla kalmadığı ve kadının kadını, erkeğin de erkeği ezebildiği gerçeğidir. Formal eğitimi yüksek olan bir kadının bir koalisyon içerisinde işçi kadını, ya da kendinden daha az formal eğitime sahip olan bir kadını laf kalabalığına boğarak ezmesi bu duruma örnek olarak gösterilebilir. Biliş düzeylerinin tecrübelerle çeşitlendiğini algılayamayan formal eğitimli kadınlar, kendilerini “kurtulmuş” addederek, “dayanışmayla farkındalıkların artması” yerine başka kadınlara “haklarını öğretmeye” kalkabilir. Bir başka örnek farklı ezilme biçimleri arasında hiyerarşi kurmak olarak verilebilir. Etnik kökeninden dolayı ayrımcılık gören bir kadının zorlukları, iş yerinde cinsel tacize uğrayan kadınların sorunlarından daha önemsiz hale getirilebilir çünkü gündem belirleme gücü elinde olan bir grup kadın diğer kadınlar üzerinde tahakküm kurabilir.

Gunning koalisyonları şu şekilde tanımlar: “Koalisyonlar, bu koalisyonu oluşturanlar arasındaki benzerlikler kadar farklılıkları da kabul etmenin bir ürünü olabilirler. En zor olan da nerede farklı nerede benzer olunduğunun sürekli olarak ortaya çıkarılmasıdır. Koalisyon, bir tarafın ötekine boyun eğmesi değildir ve koalisyon kesinlikle diğerine eklemlenmeyi savunmaz. Koalisyon demek gruplar arasındaki bağlantıyı, uzaklığı ve gücü dengeleyerek cambaz ipi üzerinde yürümektir.”

Bana göre gerçek feminist bir koalisyon, kişinin kendinden pek çok yönüyle farklı olan diğerleriyle dayanışmaya gidebilmesidir. Yani farklı olmak aslında koalisyonun tanımı gereği kabul edilmesi gereken bir gerçekliktir. Halbuki genel kategori olarak benzeşen isimler altında çalışan insanların sıklıkla yaptıkları hata “aynı şey için, aynı amaç için, aynı yolda” yüründüğü gibi bir sonuç çıkarmalarıdır. Bu genelleştirme ve tekleştirme aslında kendi içinde tahakkümcüdür çünkü kaçınılmaz olarak izlenecek tek yolun haritasını, birileri, herkes için çizmektedir. Dahası bu tek yol ve yönteme olan sorgusuz inanç beraberinde yıkıcı bir rekabeti getirmektedir. Çünkü amaç bir ise ve yol da bir ise aslında çok fazla gruba veya kişiye yer yoktur, bir grup veya bir kişi, belirlenen konuda “söz sahibi” olmalıdır. “Eşitlik, demokrasi, ayrımcılığın ve şiddetin sonlanmasını” istemek genel çatısı altında buluşan ve adı benzeşen gruplar özlerinde farklıdırlar ve bu farklılıkları küçümsenmemelidir. Farklılıkların göz ardı edilmesi baskıcı bir yok etmeyi beraberinde getirmektedir. Üstelik farklılıklar gereklidir; çünkü gruplar benzer konulara bile farklı noktalardan yaklaşırlar. Herkes her konuyu üstlenemeyeceğine ve herkes her şeyi başaramayacağına göre bu farklılıkları kabul etmek ve kucaklamak da aslında beraberinde faydalı bir işbölümünü getirecektir.

Feministlere dışarıdan bakanlar, “feministler” olarak genel bir kategori yaratır her zaman. Halbuki gerçekten feminist olanlar için ilk sorulması gereken “nasıl bir feminist” olduğu sorusudur. Bazılarımız anneliğimizin ön plana çıkarılmasını istemezken, bazılarımız anneliğin kadınlara özel bir konum sağladığını ve bunun tanınarak hakların düzenlenmesini talep eder. Feministler olarak bazılarımız için anti-militarist ve anti-kapitalist aktivizm önemliyken bazılarımız için “eşit işe eşit ücret” almak daha ön plana çıkar. Bazılarımız için kadın ve erkek her alanda eşitken, bazılarımız için kadın ve erkek farklı yaratılmıştır, farklı özelliklere sahiptir ve haklar sistemi de ona göre düzenlenmelidir. Bazılarımız evliliğe kurumsal olarak tamamen karşıyken bazılarımız eşitlikçi bir evlilik kurumu oluşturmaktan yanayız. Bazılarımız politik sistem içerisinde partilerle organik bağ geliştirmenin etkin ve gerekli bir yöntem olduğunu düşünürken, bazılarımız devlet çarkları içerisinden tamamen soyutlanarak otonom olmayı, devleti yeniden yapılandırmanın gerekli ama partiler ötesi bir tutumla yapılmasını gerekli görmektedir. Bunlar önemli farklılıklardır ve pratikte uzlaşması kolay noktalar değildir. Grupların önce kendi içlerinde kim olduklarını, ne savunduklarını formüle etmeleri, kendilerini kendi grupları içinde iyi tanımaları ve tanımlamaları, önce grup üyeleri arasında sıkı bir işbirliği sağlanması gerekir. Eğer gruplar, kendi içlerinde tutarlı ve sağlam değillerse koalisyonu kuran köprünün her bir ayağı çatlaklara sahip demektir ve bu köprüyü uzun süre taşıyamayacak demektir. Bizdeki her türlü koalisyonun kısa sürmesinin sebeplerinden birisi budur.

Aynı yolda yürüdükleri sanılan grupların öncelikleri ve önem verdikleri konular da, o yere nasıl varılacağı konusunda izlenecek yol da farklılıklar göstermektedir. Buna da feministlerden örnek vererek konuyu irdeleyebiliriz. Bazılarımız için kadına karşı şiddet en önemli sorunken bazılarımız için kadının sağlık kurumlarındaki tecrübesi ve sorunları önemlidir. Bazılarımız sadece kadın sorunlarına odaklanırken, bazılarımız gücün kullanılış biçimini ve yarattığı tahakkümü cinsiyeti de ön plana çıkaracak şekilde her insan grubu için irdelemektedir. Bazılarımız eşcinsel haklarını önemserken bazılarımız transcinsiyetleri daha çok ön plana çıkarabiliriz. Bazılarımız işçi kadınların sorunlarını merkezine alırken bazılarımız göçmen kadınların üzerine eğilebiliriz. Örnekler onlarca farklı şekilde artırılabilir. Aynı konuya eğilenler bile, farklı açılardan bu konuları ele alabilir. Aile içi şiddeti kimilerimiz yasal düzeyde düzenlemelerle sonlandırmaya çalışırken, kimilerimiz aileler düzeyinde farkındalık çalışmasına önem verebiliriz. Kimimiz direkt şiddet gören kadınlarla kriz anında dayanışmaya girme yöntemini seçerken kimimiz bu toplumsal sorunun boyutlarını istatistikî olarak ortaya koymayı tercih edebiliriz. Konuların çokluğu, çeşitliliği, ciddiyeti ve ilgilenilme biçimlerindeki zenginlik düşünüldüğünde koalisyon altında bunların gerçekleştirilebilmesi ve diyalog kurulabilmesi çok kolay işler değildir.

Bu zorluğu aşmanın yöntemi rekabetçi bir zihniyetle endişeye kapılmak değil koalisyonun ne demek olduğunu irdelemekten geçer. Koalisyon, farklı farklı grupların kendi önem verdikleri konularda çalışmalarını, kendi prensipleri ve değerleri çerçevesinde sürdürürken, her grup için eşit öneme sahip şekilde ortaya çıkan belli konularda güç birliğine gitmeleridir. Yani tekleşmeden, bir başkasına dönüşmeden kendi inandıkları çerçevelerde hareket etmek ve otonom olmak esasından hareket etmektedirler. Farklı görüşlerin ve sorunların bir araya geldiği bir yapı, bu otonom birimleri içinde barındırmazsa koalisyonların klasik anlamda hiyerarşik bir yapıya sürüklenmeleri kaçınılmaz olur.

Bizdeki koalisyonların uzun süreli olamamasının bir başka önemli sebebi, koalisyonu “ne için” yapacağımız konusunda kesin bir vizyon geliştirmeden bu koalisyonlara politik türbülansın getirdiği heyecanla bir şekilde balıklama dalmaktır. Her grup, kendi inandığı şeyleri koalisyona “empoze etme” içgüdüsüyle hareket ettiği için bir süre sonra ortaya çıkan gerilim koalisyonları dağıtmaktadır. Halbuki vizyonun ne olduğu aşamalı olarak düşünülse hangi amaca yönelik koalisyon kurulduğu sağlam bir temele oturtulabilir. Vizyon cılız olduğunda koalisyon içerisinde daha çok ses çıkarabilen grupların projeleri, sorunları ve amaçları bir anda koalisyonun birincil gündemine dönüşebilmekte, bu da grupların birlikteliğini hızlı bir sona götürmektedir.

Uzun süre tahakküm altında yaşamış bir toplumun bireyleri olarak gücü kendi elimize geçirdiğimizde ezme psikolojisi yaşadığımız gerçekliği ile bizim için gücün ne anlama geldiğini, kendimizin ya da inançlarımızın dışında gördüklerimizi susturup susturmadığımızı, uzun süre hiyerarşik sıraya konularak birbirine düşürülmüş bir yapı içinde bizim ne kadar bizden farklılıklara tahammülümüz olduğunu, kendimizin de bir at yarışı içerisinde rekabetçi güdülere sahip olup olmadığımızı sürekli olarak değerlendirmemiz, olumsuz cevapları buldukça da kendimizi dönüştürmemiz gerekmektedir. Aksi takdirde, eşitlik, adalet, demokrasi gibi kavramlar uzunca bir süre uzağımızda kalacaktır. Kendi “biricikliğimizden” içsel bir keyif almak yerine, dayanışmayla demokratik bir toplumsal yapı yaratma çabasından keyif almak zamanıdır.

 

 

 

 

 

 

Arşiv Haberleri