Kocam, pastellici Rum’un dövülmesine karşı çıktıydı

Stavrokonnolu “Bobi’nin kızı” Meryem İmam’la röportajımızın devamı şöyle; “Kocam, pastellici Rum’un dövülmesine karşı çıktıydı...” SORU: Pastellici Kıbrıslırum’un dövülme olayını da anlatabil

 

 

Stavrokonnolu “Bobi’nin kızı” Meryem İmam’la röportajımızın devamı şöyle; 

 

“Kocam, pastellici Rum’un dövülmesine karşı çıktıydı...”

 

 

 

SORU: Pastellici Kıbrıslırum’un dövülme olayını da anlatabilir min bize?

MERYEM İMAM: Bir Rum vardı, 80 yaşında, pastelli satardı. Gelirdi bizim köye... Anoyira pastelli köyüdür, hala daha çok güzel pastelli çıkarırlar. Harnıptan olur ama bizim yerimizin harnıpları, hep bal, hem şeker! Döverler da koyarlar suya da alırlar suyunu da ederler pastelli... Daha var... Köye gittiğimizde, giderik oradan da alırık pastelli.

O karışıklığın içinde bu Rum köye geldiydi, satsın pastelli. Köylüler tanırdı kendini, onlar seslenmedi. Bir çavuş varıdı, S.’lu idi ama Evdim’de kalırdı. Geldiynan da gördü, “Ne aran sen Türk köyünde?” dedi. ...... çavuş idi adı.

O Rum da dedi “Aha geldim pastelli satayım...”

Bu çavuş, tokat tokat, 80 yaşındaki Rum’u, attı kahveden dışarı. Kocam da oraşta, “Yapmayın yahu öyle” dedi kocam, “siz edeceksiniz da biz bulacayık. Sabahtan açtığımda hayvanları, Anoyira merasına gider... Gelecek Rumlar öldürsün beni... Siz köyden dışarı çıkmazsınız...”

Kocamın nöbeti olduğu günlerde giderdim ben hayvanlarınan meraya, giderdi büyük kızım, Hidayet... Giderdi davara, görürdü beni destebanlar ki bağları varıdı, oraştan görürlerdi bizi, vallahi kızım namıslıydılar, yanımıza yanaşmazlardı. Yalnız uzaktan, “O Ali, bu Ali?” diye kocamı sorarlardı, “Nerdedir Ali da sen geldin?” diye.

E benim kocam nöbette, ne deyceydim bu Rumlar’a? Rumca bilirdim, “Aha ekti bir bağ da uğraşır onun içinde da gelmez da gelirim ben” derdim.

Rahmetlik kocam, pastellicinin dövülmesine karşı çıkınca, bu S.’lu çavuş, “Yavaş da seni yollaycam komutana, tırmaklarını söksün sana” dedi. Komutanlar Türkiyeli Evdim’de...

Rahmetli Raşit Hoca varıdı, köyün öğretmeni, idarecisiydi.

Geldi, “Naptın be Ali Beyi?” dedi.

“Naptım, işte böyle böyle oldu” dedi kocam.

“Nasıl kurtaracam seni? Bu komutan meram anlamaz şimdi” dedi.

Açtı, telefon vardı o zaman, açtı komutanlara telefon.

Emir verildi, gidecek kocam komutana, Evdim’e.

Çavuş emir verdi, çavuş komutana “Yollayıyorum size bir adam da tırnaklarını sökün da gayırdı Rum’u, casustur” dedi.

Öldürürlerdi bile seni yok dayak...

“Aman Allahım!” dedi Raşit Hoca, “nasıl kurtaracam seni? Haklısın sen da ama tut da komutana meram anlat!”

Açtı komutana telefon Raşit Hoca, “Bu adamı yollayıyorlar size, sakın ona incitmeyin da çok milliyetçi bir adamdır. Milletinin üstüne ölür” dedi.

“Nasıl oldu?” dedi.

“Şimdi bu adamın karısı da, kızı da, gider dağa, Rumlar’la beraber aynı meralarda hayvan beklerler, korkar adam çocuğuna bir şey etmesinler, karısına bir şey etmesinler da Rum’u çok sevdiğinden değil ki, işte bir siyaset icabı öyle konuştu, yapmayın, naparsınız da biz beraber Rumlar’la dağlarda, siz edersiniz da biz bulacayık dedi bu adam” dedi Raşit Dayı komutana.

“Siz dışarı çıkmazsınız, bizik dışarı çıkan, ya kızımı öldürecekler, ya karımı, ya beni dedi çavuşa. Onun için söyledi, Rum gitsin söylesin ki Ali dedi dövmesinler... Bu adam milliyetçidir...” dedi.

Gayırınca kendini Raşit Hoca, gitti kocam Evdim’e. Dedi kendine komutan “Dua et ki tavsiyen çok iyi geldi yoksa şimdi seni napardım” dedi.

“Vallahi komutanım, böyle böyle mesele” diye kendi da izah etti komutana.

Raşit Hoca yardım edinca, hiç hiç tokanmadılar kendine. “Sakın incitmeyin kendine da çok sevilen, sayılan bir adamdır...” dedi komutana... Komutan da kocama “Dua et da tavsiyen iyiydi yoksa şimdi senin tırnaklarını sökeceğdim” dedi kocama. Evli başlı adamları döverlerdi kızım, çok sert idi o komutanlar, söverler, sayarlardı... Çok çekti kocam, 12 sene gündüz davar bekledi, gece da nöbet tutardı... Genç genç öldü...

Milliyetçiydi Ali dayın, alem kordu paralarını Barclays Bankası’na da, o dedi “Türk bankası madem var, ben Türk bankasına koyacam paramı” dedi ve gitti da koydu Türk bankasına da hep yediler bize parayı! 36’dan çarptılar... 4 bin Kıbrıs Lirası, o hayvanlar için şu goduk canımızı da getirdik, sattık, daha evvel oğlakları da sattıydık, aldı o parayı, gitti koydu Türk bankasına... Da hep yediler bize o paraları!

Bu tarafa geldiğimizde, herkes gider İngiliz üslerinde çalışırdı. Ben da kocama “Sat sen da hayvancıkları da git İngiliz’e çalış” dediğimde, “Gidemem da İngiliz girsin tuvalete, sonra ben da temizleyeyim. Gitmem” dedi, “ben kendi işimi yapacam...”

Çok şükür olsun, çoğaldıydı hayvanlarımız, sattıydık ve para ettiydi. O sene ki kaçacaydık, her bir oğlaklar olduydu bu kadar...

Sattığımız oğlakların parasını gitti koyduydu Leymosun’da Türk bankasına. O parayı da neler çektim bu yannı getireyim... Paramal’dan gaçacayık, Türkiye’ye gideceyik, oraştan da bu tarafa geleceyik. Çocuklar bir şey dikti bana öyle kargılık gibi, cep, cep, cep... Da bağladım belime! O gün aldık parayı, ertesi günü bindik uçağa! Nereye koyacan? E koysan valizlere, kayboldu valiz? Napacan? Dedik be, bir kargılık gibi bağlayım belime, ceplerini bu paralarnan doldurayım! Eziyet çektim o parayı te getireyim buraya da yediler bize Türk bankaları bu paraları...

Girerik gemiye, tutar bizi gemi! Asıl Şubat’ın içinde ki çok fırtınalıydı deniz... Kocam attı bir pattaniya, uzandı oracığa, ben da otururum koltukta. Ölüyorum... O parayı da tutarım!... Geldi bir subay oturdu yanıma, annadayımmışım kendine Rumlar naptı bize! Gorkarım da, “Aman Allahım” derim, “anlarsa ki bu parayı tutarım, kocam da uyur oraşta, napacam?” Korkumdan çekilirim daha bura, zannederim para seslenecek adama! Öyle bir eziyet çektik te getirelim o parayı buraya da... Gittik koyduk onları da vallahi hep yediler bize kızım... Az maraz içtiydi Ali dayın o paradan? Yaa... Çok milliyetçiydi Ali dayın ama o parayı yeyinca kendine, sonra istemezdi kendilerini... “Yalançılar!” derdi...

Ne vakit ki dediler kendine “Gelecen, alacan, durdu, ne faizi var, ne birşeyi... 36’dan...” istemedi gitsin, “Bırakacam kendilerine alsınlar onu da” dedi.

“Be adam, ne verirlersa al” dedim.

“E ben bir dolap edemem çocuklarıma o paraynan” dedi bana...

İlla gitmezdi alsın, zorla yolladım kendini, gitti aldı ve geldi...

“Napalım, napalım bu parayı?” dedi.

“Gel gene alalım koyun” dedim kendine, “da çoğalsınlar!”

Aldı on tane koyun! 100 tane keçi sattık, oğlakları da sattık ve karşılığında 10 tane koyun alabildik çünkü bu Türk bankaları bizim paraların üstüne yattıydı...

100 tane oğlak, 100 tane keçi ve karşılığında 10 tane koyun alabildik onların parasıyla!

 

 


 

 

 

Aytumalılar’a....

 

Sevgili Aytumalı okurlarımızdan birisi, Meryem Hanım’ın röportajı esnasında bir sayfa başlığı nedeniyle çok ciddi bir yanlış anlama ve tüm Aytumalılar’ı suçlama anlamına gelebileceği için, bize bir mail atarak, bu konudaki hassasiyetlerini ve üzüntülerini dile getirdi.

Gerçekten de, ne Meryem Hanım’ın, ne de bizim amacımız Aytumalılar’ı herhangi bir konuda “suçlamak” değildi. Eğer istemeden siz sevgili Aytumalılar’ı kırmışsak, yürekten özürlerimizi lütfen kabul ediniz...

 

 

 

 

 

 

 

Arşiv Haberleri