KOLLARI SIVAYALIM

Neşe Yaşın

Başkalarının başına gelen trajik olayları, felaketleri izlerken genelde “Bunlar hep başkalarının başına gelir” diye düşünürüz. Ateşin düştüğü yerde değilizdir ya yanmayız çok fazla. Bazı coğrafyaların daha güvenli olduğu tezi ikiz kulelere yapılan saldırı sonrasında yanlışlanmıştı. New York’ta yaşayan hiç kimse dünyanın bu ayrıcalıklı şehrinde böyle bir durum yaşanabileceğini tahayyül etmemişti. Orada bile güvenlik söz konusu değildi.

Bazı coğrafyalar ise sürekli acılar, kıyımlar, felaketler içinde. Kendi küçük dünyalarımızda yaşarken başkalarının neler çektiğini çok fazla anlayamıyoruz. Evimizde elektronik eşyalar kullandığımız, düzgün hayatlar yaşadığımız, kültürel etkinliklere katılıp arabalarımıza atlayıp güzel lokantalarda yemekler yediğimiz, seyahatlere çıktığımız, tatil yaptığımız, yine de şikayetçi olduğumuz hayatlarımızla dünyanın küçük bir azınlığının içinde olduğumuzu hayretle saptamıştım.

Kişisel hayatlarımızdaki acılar da başkalarınınkiyle kıyaslanamaz bile çoğu zaman. Ama bizim acılarımızdır onlar ve iliklerimize kadar hissederiz. Acıların bir yarışması da yoktur zaten. Her acının kendi özgül ağırlığı söz konusudur.

Artık başkalarının acılarını anında görebildiğimiz bir dünyada yaşıyoruz. Tarih bugünkünden beter pek çok acıya tanıklık etmiştir mutlaka. Artık birinin ölümünü kendi odamızda, canlı yayında izlediğimiz bir çağdayız. Acı çeken insanın çığlığı evimizin içinde. Suçlulukla dolduruyor bu bizi, yediğimiz yemekten, yüzümüzdeki gülümsemeden utanır hale geliyoruz. Acı çekenin çığlığına karşılık verilir. Elimizden gelen nedir, onu sorgulamaya başlarız hemen.

Başkalarının acıları karşısında duyarsız kalanlar da vardır elbet. Onlar bizden değildirler, hatta düşmanlarımızdırlar belki de. Başkasının acısına karşı ne kadar duyarlı olabildiğimizdir insanlık ölçütü. Şu an adını hatırlayamayacağım ama bir antropolog insanlığın başlangıcının arkeolojik bir kazıda tespit edilen ayağı kırık bir insanın ayağını iyileştirme çabası olduğunu söylemişti. Ayağı sarılmıştı ve birisi ona bakmıştı.

Bir başkasını iyileştiren insan bir başkasını öldürmeye hazır olan da aynı zamanda. Ukrayna- Rusya savaşının birinci yılında korkunç rakamlar telaffuz ediliyor. Bu nasıl bir dünya?

Deprem felaketinin üstünden üç haftaya yakın zaman geçmiş ve hala acıdan paralize olmuş haldeyim. Hiçbir şey eskisi gibi değil ve öyle de olmayacak belli ki. Hayatlarımızı bir rutin içinde sürdürürken hep böyle olacak, hep böyle gidecek sanırız. Birkaç yıl öncesini düşündüğümde kişisel hayatım açısından bile ne çok kayıplar verdiğimi görebiliyorum. Hep orada olacaklarını sandığım pek çok insanı hastalık ve ölüm teslim almış. Hayalini kurduğum pek çok şeyden sessizce vazgeçmişim. Umutlarım sönümlenmiş. Güzel şeyler de olmuş elbette. Hayat acı-tatlı bir serüven sonuçta.

Bu felaket günlerinde yas dört bir yanı sarmış durumda. Bu iç sızısıyla konuşmaya bile korkar haldeyiz. İşittiğimiz pek çok cümle bir öfkenin dışavurumu için yalnızca.

Ayağa kalkacağız ve hayat sürecek elbette. Çocuklara bu kederli ortamı vermemiz hiç de adil değil. Kendimizi toparlamalı ve çocuklar için, gençler için daha keyifli, daha huzurlu ortamlar yaratabilmeliyiz.

Adada iki savaş görmüş, öğrencilik yıllarını Türkiye’deki şiddet ortamında geçirmiş biri olarak paramparça olmuş kalbimi ancak çocukların gülüşü, hayata dair daha umut verici hikayeler avutabiliyor.

Yaşama tutunmak kötünün, yanlışın galip gelmesini önleyebilmek için önemli en çok da. Yenilmedik diyebilmek için önemli. Bir gün bu yaralar kapanacak elbet. Belki yenileri açılacak sonraları, ya da aynı yerden darbe alıp kanayacak bazı yaralar. Yine de nefes aldığımız geride kalan sevdiklerimize sarıldığımız her an çok değerli. Hatta eskisinden çok daha  değerli. Ölüm ve yıkımla her karşılaşma onun karşısında duran yaşam enerjisinin değerini artırıyor çünkü. Nekahet dönemleri de öyle değil midir? Hastalıktan çıkarken bir coşkuyla dolar hep içimiz; daha çok anlamışızdır yaşamanın değerini.

Kendimizi toparlayıp yaşama eskisinden daha sıkı sarılmaktan başka çare yok. Neler yaşamadı ki insanlık çağlar boyunca. Bizim payımıza da bu düşmüş. Gelecek kuşakları bekleyen felaketlerin önüne kesmek için yapılması gereken çok şey var. Kolları sıvayalım.