Erhan Öze
Koloniyalizm
Kolonyalizm, kolonizatörün koloni edinme pratiğidir. Genellikle Edward Said’in ortaya koyduğu doğu-batı ayrımı üzerinden okunur. Bu sava göre, batı doğuyu olduğu gibi kabul etmeyerek ona “ötekiler” ve “istemediği hasta bir alan” olarak bakar. Yapılan tanımlamlar ne kadar geçerli olsa da; doğunun kendi içersindeki çoğullukları arasında tanımlamış olduğu ilişkileri, Said batı merkezli yeni bir okumaya tabi tutar. Bu anlamda Doğu, Batı tarafından yeniden tanımlanmış bir alan gibi, kendini batı kültürü ile kolonize etmiş doğulu benlikler tarafından teorize edilir. Bir anlamda akademik alan günümüzün kolonyalizm aracıdır. Buna benzer şekilde Fanon, Said, Spivak gibi karakterlerin tekil kolonyalizm konseptleri içerisinden yaptıkları okumaları farklı kolonyal deneyimler üzerinde yorumlamak açıcı olsa da bu çalışmalar kendi içerisinde birçok yanılsamayı birlikte taşımaktadır. Çünkü her bir farklı okuma, kolonyalizm içerisindeki farklı alanları birbirlerinden ayırdığı kadar genellemektedir de. Bu bağlamda, kolonilerin geçirdikleri evreleri, koloni edilenle kolonize olan arasındaki ilişkiyi ve kullanılan kolonizasyon araçlarını düşünerek her seferinde kolonyalizmi farklı tanımlamak gerekir. Bu anlamda kolonyalizm, kolonizatör ve koloni edilenler arasındaki alışverişlerde karşılıklı olarak aktif ya da pasif kullanılan güç ilişkilerini ve onların evrildikleri melez formları simgeler.
Said, “kolonyalizm neredeyse her zaman emperyalizmin sonucu olarak ortaya çıkmış ve uzak coğrafyalara kurgulanmış yerleşkeler anlamına gelir” demektedir. Emperyalizmi ise; merkezden uzak bir coğrafyada var olan koloniyi yönetmek için onu domine eden metropolitan merkez tarafından kurgulanan uygulamalar, yönetsel davranışlar ve teorik alt yapıyı temsil eder diye tarif eder. (Ashtoft vd., 2000: 46 [Said 1993: 8]) Fakat burada emperyalizmin kolonyalizmden ayrılması, imparatorlukların kendi coğrafyaları etrafında, yine aynı merkezden, diğer güçlerle kurdukları ilişkileri normalleştirmektedir. Ve onların ortaya çıkardıkları kültürel melezlikleri kolonyalizm üzerinden tanımlanan melezliklerden ayrıştırmaktadır. Böylece Said’in tanımı, kendini kolonize eden batı merkezli bakış açısının ürünü olduğunu ve ayrımları yeni baştan farklı figürler üzerinden kurduğunu ortaya koymaktadır. Ve “doğu” imparatorluklarının hiçbirinin batıdakiler gibi var olmadığı kabulü üzerinden hareket etmektedir.
Koloni Yönetimi
Kolonide gündelik yaşamın düzenlenmesinden ve üretimin devamının sağlanmasından sorumlu otorite Koloni Yönetimi’dir. Bir başka deyişle işletmenin yeni “yatırımdan” aldığı “verimin” istikrarını sağlamakla sorumlu farklı yönetsel birimler içeren kurumdur. Kolonileri uzaktan yöneten iktidar olan kolonizatör, direktifleri ile kolonizasyonun uygulamasını yürütür. Koloni yönetiminin kolonizatör iktidarı içerisinde temsili her farklı kolonizatörün kolonilerini ne olarak gördüğüne ve dönemsel algılara göre değişir. Bu İngiliz İmparatorluğu’nda işletme, koruma altındaki topraklar, kendini yöneten küçük devletçikler, yarı bağımsızlar, tam bağımsız ama Commonwealth üyesi olanlar gibi çeşitlenebilir. Fransa, Danimarka, Portekiz, İspanya ve Hollanda için ise koloniler, “anavatan”ları ile daha farklı seviyelerde ilişkiler barındırmaktadır. Her halükarda koloni yönetimi, koloni edilenlerle karşılaştırılamayacak derecede kompleks ilişkilere sahip kolonizatörün ekonomik, askeri, yönetsel, vb. konularda gelişmemiş koloni toplumuna gelişmişliği, modernliği ve ona başlı olan tüm ilişkiler zincirini getirir. Şöyle ki; yeni koloniye kendi işletmelerini kurarak ve yerel halkın iş gücünü kullanarak toplumun alım gücüne yaptığı katkıyı, koloniye ana karadan yerleşen kendi halkıyla yerel halkın etkileşimini ve yöneten yönetilen ilişkisinden dolayı ana kara kültürünün üstünlüğünü kazanılan yeni ekonomik statüyle ilişkilendirilerek yerel halka kanıtlar, bunu gelişmişliğin ve modernliğin koloniye gelmesi olarak adlandırır. Bu bağlamda kolonizatörün uzantısı olan koloni yönetimi kolonide var olan insan potansiyelini ve diğer kaynakları kullanmak için gündelik hayatı ve ticaret kurallarını yeniden düzenleyip yeni pratikleri bir diğer anlamda verimliliği dayatan güç olur.
Kolonize Edilen
Kendi isteği dışında dış bir güç tarafından kontrol edilen topluluk ve yaşadıkları coğrafya ya da hiç yerleşilmemiş toprak parçası kolonize edilendir. Topluluk ve yaşadığı coğrafya kolonizasyon; yani bir adaptasyon, asimilasyon ve melezleşme süreci ile verimli hale getirilir. Asimilasyonla kolonize edilen yeni bir varoluş sürecine girer ve zaman zaman kendi eski varoluşuna ve yaşam koşullarına yabancılaşabilir. Bu yabancılaşmanın gerçekleşme koşulu, toplum içerisinde çok sayıdaki jenerasyon değişimi, kolonizasyonun devam ettiği uzun soluklu bir süreçte mekanda algının ve kolonize edilenlerin kendi pratiklerinin kolonizatörünkü ile yer değiştirmesi ya da yoğun melezleşmesidir. Aynı şekilde kolonizasyon, kolonize edilenin içerisinde yaşadığı mevcut idari yapının tamamıyla değişmesine ve ortadan kaybolmasına, bazen ise kolonizatörünki ile melezleşmesine neden olur. Kolonize edilenler ve kolonize edenler ilk andan itibaren birbirleri ile etkileşim kurmaya başlarlar. Yine de kolonize edilenin kolonizatörün kültürü ile yaşadığı ve tam tersi süreçte koloninin kolonizatörün merkezlerinde oluşturduğu melezleşmeler farklı farklı uzlaşımlardır; karşı-argümanlar şeklinde olmayan ya da gerekçelerinin önceden oluşturduğu bir tartışmayı öne süren önceden tanımlanmış bir erek çerçevesinde, sözceler üretirler. Uzlaşamayabilirler fakat en azından akla uygun olarak iletişime girme konusunda anlaşırlar. Anlaşma, ortak çıkar üzerine dayanan siyasi ya da toplumsal uzlaşımlar meselesinde olduğu gibi uzlaşımsal olduğu oranda sağlamlık kazandığı zaman daha genel olduğu kadar daha uzlaşımsal olur (Lapoujade: 2007). Fakat koloni yönetimi ve kolonizatör, kolonize edilenin talepleri ile her zaman uzlaşmaz. O yüzden de kolonize edilen grup(lar) kolonizatörün belirlediği politikalarla etkileşerek kolonide yeni güç ilişkilerinin ve politik sentezin oluşmasını sağlarlar. Kolonizatörün kendi mantığı içinde üretilen politik sentez, farklı kolonilerde, aynı koloni içindeki farklı gruplarda ve kolonizatörün farklı merkezlerinde farklı temsilleri içerisinde barındırır. Bu farklılık, kolonize olanlar için temel nokta olan koloni olma halinde kaybolur ve koloni adı altında homojenleştirilir/aynılaştırılır. Bu homojenleştirme, koloni edilenleri koloni adı altında metalaştırarak kolonizatör ve dışarda kalanlar için pozisyon belirtir. Parçası sayıldıkları düzenin içinde ötekilenirler, bir diğer yandan da sıradanlaşırlar. Fakat sıradanlık, koloninin nüfusuna göre kolonize edilenlerin her zaman mutlu oldukları durum değildir. Çünkü kendi istedikleri gibi görülmeyebilir ve temsil edilmeyebilirler. Sonuçta kolonize edilenlerin örgütlenme biçimleri kolonizatörün sınırları içerisindeki oluş biçimine yaklaşır ve kolonizatörün dilini konuşmaya başlarlar. Kolonizatöre bağlı başka kolonilerin varlığı koşulunda ise, kolonize edilen diğer kolonilerdeki varoluşlarla, kolonizatörün ana merkezindekilerle ve bağlı olduğu ekonomik ağ içinde ilişkide olduğu kültürlerle kolonizatörün dili üzerinden iletişime geçerler ve melezleşirler.
Politik anlamda kolonize edilenlerin bu kadar ilişkiye girebilmesi ve bu ilişkinin özellikle kolonizatörün onlara yaklaştığı dil üzerinden kuruluyor olması, kolonize olan farklı grupların birleşmesine ya da ayrışmasına neden olabilir. Bu durumda kolonize edilen gruplar, çoğul etnik grupların mevcut olduğu koloniler ya da farklı kolonilerdeki farklı gruplar, koloni yönetim(ler)inden dolayı bazen birbirlerine karşıt politik anlayışlar geliştirirler ya da kolonizatöre karşı birleşebilirler. Bunun olağan sebebi, koloni içerisindeki kolonize edilen farklı grupların koloni yönetimi ve kolonizatör politik ağı içerisindeki ya da karşısındaki diğer aktörlerle, din, dil, eğitim, ticari, ideolojik görgüler ve benzeri etkenlerden dolayı farklı düzeylerde ilişki kurması ve zaman içerisinde diğer gruplardan farklı duruşları ve talepleri üzerinden evrilme süreçleridir. Ya da en basiti, farklı boyutlarda ve koşullarda dekolonizasyonun başlıyor olmasıdır.
Koloni, Koloni Yönetimi, Kolonizatör ve Kolonize Edilen Arasındaki İlişki
Koloni Yönetimi, ilk olarak kolonize edilenlerlerin kendi dillerinde ilişki kurabilecek çevirmenler yardımıyla kolonideki farklı etnik ve sosyal gruplarla ilişkiye geçer ve kendi çıkar politikası çerçevesinde yeni düzeni hızlıca ilan eder. Bununla birlikte koloni yönetimi kolonize edilenlerle (yaşayanlar ve yaşayanların coğrafyası) ilk ortak yönetsel dilini basit kanunlar yoluyla kurgular ve askeri disiplinle yeni coğrafyada varlığını perçinleyerek kolonize edilenden otorite farklılığını açıkça ilan eder. Koloni yönetiminin kendi çıkarları doğrultusunda ve kolonizatörle koloninin ilişkilerinin verimli olabilmesi için eski yönetim donelerinin bir kısmından faydalanarak kurguladığı bu düzen; eski yapılaşmanın üzerine yeni bir kat olarak eklenir. Bu kat kolonide var olanla melez oluşturulan bir katmandır ve kolonize edilene çok yabancı değildir. Ama her kanun bu şekilde kolonize edilende var olan üzerinden melezleşerek kurgulanmaz; diğer kolonilerde ya da kolonizatörün merkezinde geçerliliği denenmiş fakat kolonize edilenler için yeni bir katman olarak da eklenebilir. Kanunların kolonize edilen coğrafyaya ve topluma yeni olduğu durumda kanunların kolonyal varoluşta içselleştirilmesi, kolonize edilen toplumların yaşadıkları coğrafya algısını değiştirir. Böylece koloni yönetimi, zaman içerisinde melezleşmelere rağmen kendi farklılıklarını ortaya koyar. Diğer yandan kolonize edilenler, eski gelenekleri ve yeni alışkanlıkları ile farklı bir sentezi/melezliği deneyimlerler. Bu deneyimin bırakacağı iz kolonize edilenlerin kolonizasyona ayak uydurma/melezleşme kapasitesine ve kolonizatörün ne görmek istediğine bağlı olarak, derinleşir ya da yüzeyselleşir. Zaman içerisinde toplumun yeni kurgusu yerleşir. Bu arada üretimin kolonizatör için daha faydalı hale getirilmesi adına, koloni edilen kolonizatörün getirdiği yeni teknolojiler ve iş koşulları ile tanışmaya başlar. Böylece kolonizatörün teknik olarak ileride olan tartışmasız üstünlüğü kabul edilir ve kolonideki uzantısı olan koloni yönetimi vasıtasıyla gönderdiği eğitimli görevliler, bilimsel araçlar ve yöntemler kullanarak kolonize edileceklerin potansiyelini algılamak amacıyla kolonideki coğrafi koşullar, kadastro, nüfus yapısı, kaynaklar, ekonomik ilişkiler, üretim bilgisi, ticaret ve tarihsel geçmiş vb. konularda enformasyon toplar ve bu bilgiler istatistiki bilgi haline çevrilir. Bu bilgilerle koloninin farklı istatistiki temsilleri oluşturulur. Bu bilgiler, her yıl olmak üzere, kolonizatörün kolonileri yönettiği bürokratik ofisinde -İngiliz İmparatorluğu için bu Koloni Bakanlığı’dır- değerlendirilir. Böylece kolonizatörün kolonize edilmekte olan coğrafi mekanın kendi koşullarında iletişimini daha iyi kurmak için kolonide var olan ve kullanılabilecek iş gücü, kaynak ve bütçe tespitleri tekrar tekrar yapılır. Kolonizatör ihtiyaçları için potansiyel kaynakları belirler ve öncelikler değerlendirmesinden geçtikten sonra koloninin altyapısı şekillendirilmeye devam eder. Kolonizatörün kolonideki varlığını sağlamlaştırmak içinse Koloni Yönetimi tarafından yayımlanan istatistiki bilgiler, organize edilen koloni içi ve koloniler arası sergiler yanında günlük kültürel donelerini kolonizatörün merkezinden ve ona bağlı diğer kolonilerden yeni kolonize edilen coğrafyaya taşımaya başlar. Böylece kolonyal düzen, ders kitapları, öğretmenleri, üniversiteleri, gazeteleri, romanları ve dergileri aracılığıyla yerel söyleme nüfuz etmeye ve onu etkilemeye başlar (Altok 2001: 290, Micheal: 1988). Bu doneler sayesinde kolonide günlük zaman geçirme biçimleri, eğlence anlayışı, düzen algısı ve aslında tüm sosyal etkileşimler değişir. Bu durum kolonize edilen toplumun içerisindeki farklı grupların birbirlerini algılamasını da değiştirir, çünkü koloninin bazı bölgelerinde şehirleşme artar ve hayat döngüsü kırsal kesimlerle karşılaştırılamayacak derecede hızlanıp değişir. Koloninin bu hızlı şekillenmesine paralel olarak yeni kolonize edilenler arasından kolonizatör ile aynı dili konuşabilecek yönetici grubun yetiştirilmesi, kolonizatör tarafından hızlandırılmış eğitim programları organize edilir. Bu eğitimi sağlayan kurumlar ise kolonizatörün merkezinde ya da farklı kolonilerde yer alır. Bunu takiben, kolonize edilenlere kolonizatörün kültür alanına uygun eğitim verebilecek eğitim kurumları koloni içerisinde oluşturulur. Sonuçta kolonize edilen, kolonizatörün standartlarına daha yakın ve basitçe örgütleyebileceği bir gruba dönüşür. Böylece koloni yönetimi zaman içinde kompleksleşir ve kolonizatörün sistemine benzemeye başlar. Detaylı olarak bakıldığında ise her kolonizatör için koloni(ler)deki kolonizasyon farklı adımlarla gerçekleşir. İngiliz İmparatorluğu örneğinde durum şu şekildedir: Yönetsel olarak koloni, ilk adımda koloni yönetimine atanan Yüksek Komiser (genellikle otoritesinin rahatça kabul görmesi için yüksek rütbeli bir asker), komisyoncusu ve hukuk danışmanı tarafından, seçilmiş bir hükümet olmadan idare edilir. İkinci aşamada Yüksek Komiser yerine Vali başkanlığında, yerel temsilcilerin de yer aldığı bir yasama organı kurulur. En üst düzeyde yerel odaklardan seçilen politik figürse Vali’nin baş sekreteridir. Üçüncü aşamaya geldiğinde ise Şefbakan liderliğinde, meclisin çoğunluğuna sahip olan hükümet kabinesi hükümeti temsil eder. Dördüncü adımda ise Şefbakan “Premier” ismini alır ve bu durumda Vali’nin tüm yasama yetkisi hükümete geçer. Bazı kolonilere bu aşamada İngiliz İmparatorluğu’na bağlı hükümet unvanı verilir. Antigua and Barbuda, Dominica, Grenada Saint Lucia, Saint Kitts and Nevis, Saint Vincent bunlara örnek olarak gösterilebilir. Son aşamada ise Premier, Başbakan olur, Vali Baş Vali olur ve hükümet tam bağımsız olarak koloniyi yönetmeye başlar. İngiliz İmparatorluğu ile tek bağı ise Commonwealth üzerinden yüzeysel olarak gerçekleşir. Cumhuriyetlere dönüşen Kıbrıs, Zambiya, Şeysel adaları, Zimbabve ve monarşi olan Malezya bunlara örnek olarak verilebilir [1]. Fakat her kolonide kolonizatörün beklediği gelişme, değişim ve adaptasyon aynı hızda ve yönde gerçekleşmez. Kolonize edilenin taleplerinden şekillenen katmanlar farklı anlarda kaymalar yaşayabilir ve deneyim geriye sayabilir. Bu kaymalar arasında en önemli etken kolonize edilenin organize edebileceği isyanlar ya da kolonizatörün kendi yönetsel gücünü hatta koloniyi kaybedebileceği savaşlar olarak sıralanabilir. Bu durumlarda koloni yönetiminin tümü ya da kolonize edilenlerin koloni içindeki temsili askıya alınabileceği gibi, kolonize edilenler farklı özgürlük basamaklarını yukarıda tarif edilenden daha hızlı çıkabilirler.
Kaynaklar
Ashcroft, B., Griffiths, G. ve Tiffin, H., (2000), “Post-Colonial Studies - The Key Concepts”, Routledge, Londra, ilk baskı 1998
Çev: Polat, N. (2009), William James Ampirizm ve Pragmatizm, Bağlam, Istanbul Lapoujade, D. (2007), William James Empirisizme et pragmatisme, , le Seuil
Micheal, T., (1988), “Colonizing Egypt, Cambridge University Press”, çev: AltokZeynep (2001), “Mısır’ınSömürgeleştirilmesi”, İletişimYayınları, İstanbul
[1] Wikipedia fact index, (2010), Kolonyal evrimin adımları
Erişim: <http://www.fact-index.com/c/cr/crown_colony.html#Stages%20of%20c olonial %20evolution> [07.01.2011]