Yuannis GRİGORİADİS
Geçen haftanın gündemi haklı olarak Gazze faciasına odaklanırken, kanlı olmayan ama yine kaygı verici ve uzun vadeli vahim etkileri olan bir konuya değinmeye karar verdim. Bunun sebebi, Yunan Katimerini gazetesinde yayımlanan bir anketin sonuçları. İki Yunan ve bir İngiliz üniversitesi komplo teorileri konulu bir anket gerçekleştirmişlerdi. Çizilen tablo gerçekten endişe vericiydi. Ankete göre, Yunanlıların yüzde 75’i Yunan ekonomik krizinin ‘dış mihraklar’ tarafından planlandığını; yüzde 68,66’sı kanser ilacının bulunduğunuancak satılmadığını;yüzde 61’i eski başbakan Kostas Simitis’in Yahudi asıllı olduğunu; yüzde 58,74’ü 11 Eylül saldırılarının ABD’nin dış politikasını kabul ettirme amaçlı bir planın parçası olduğunu zannederler. Belki en trajikomik sonuç, biraz daha uzak geçmişe dayanmakta; ankete katılanların yüzde 27’si Neil Armstrong’un 20 Temmuz 1969 tarihinde Ay’a hiç ayak basmadığı ve bütün Apollo 11 operasyonunun Dünya’da ıssız bir bölgede kurulduğuna inanıyor. Demek ki, komplo teorilerine inanmanın marjinal bir tavır olmaktan ziyade, kamuoyunda çok yaygın olduğu kanıtlanmıştı.
Türkiye’de de komplo teorilerinin yaygınlığının büyük olduğunu söylemek yalan olmaz. Bunu, Türkiye’deki komplo teorileri konusunda yeni yayımlanan, “Komplolar Kitabı” adlı, bir kitap ispatlamış. Yazarı, İstanbul Teknik Üniversitesi’nde öğretim üyesi olan ve çoktan tanıdığım Dr. Doğan Gürpınar. Gürpınar, Türkiye’de en popüler komplo teorilerini sıraladıktan sonra, komplo teorilerinin neden ve nasıl bu kadar köklü ve başarılı olduğunu göstermeye çalışıyor. Ekümenik Patrikhane’nin Fatih’te ikinci bir Vatikan kurmayı planladığı; Türkiye gayrimüslim vatandaşlarının ‘dış mihraklara’ destek verip Türkiye milli menfaatlerine karşı bir tehdit oluşturduğu; yabancı misyoner faaliyetlerinin görünenden çok daha yaygın ve etkili olup en önemli milli güvenlik tehditlerinden birini teşkil ettikleri; Türkiye’de hacimli bor veya petrol kaynaklarını bulunmasına rağmen onun değerlendirilmesine izin verilmediği, komplo teorilerinin sadece birkaç örneği.
Gürpınar, komplo teorilerine izin veren zihniyet ve mantık yapısının Türk toplumunun sadece bir kısmıyla sınırlı olmadığını savunuyor. Hem laikler hem muhafazakârlar komplo teorilerine inanmaya hazırlar. Yeni Gazze savaşının ardından meydana gelen Yahudi karşıtı söylemleri incelersek, hâlihazır durumda komplo teorilerinin önyargılara ne kadar hizmet ettiklerini görebiliriz.
Tabii diyebiliriz ki, dünyanın her yerinde, hatta ABD’de de komplo teorileri çok yaygın. Elvis Presley’in hâlâ hayatta veya Başkan Barak Obama’nın aslında Müslüman olduğuna inanların sayısı hiç de küçük değil. Hâlbuki bu komplo teorilerinin kamusal alanda yeri, Türkiye veya Yunanistan’daki kadar merkezî değil. Medyanın etkisi ne kadar büyük olursa olsun, bu açıdan kamu eğitimin rolü çok etkili olur. Temel ve orta eğitimde hâkim olan bakış, ‘kendi milletimizin olağanüstü niteliklerine’ önem vermektedir. ‘Tarih serüveni’ boyunca millet, hep haklı olup, hep mağdur olur. ‘İhanete uğramadığı takdirde yenilemeyen bir milletin’ imajı inşa edilirse, böyle komplo teorileri ihtiyacı doğar. Bu şartlar altında diğer milletlerin ‘kendi milletimize’ karşı komplo kurmaları doğal bir tepki olarak yorumlanır. İsrail ve ABD’nin ağırlığı bu açıdan ‘tanıdık şüpheliler’.
Bütün ‘talihsiz’ tarih vakaları komplo teorileri üzerinden anlatılırken, artık komplo teorileri dünyayı anlatan analitik bir kategori olarak meydana çıkıyor. Hem Yunanistan, hem Türkiye’de eğitim şartları değişmedikçe, komplo teorisi zihnî kıskacından kurtulmak çok zor.
(TARAF – Yuannis GRİGORİADİS – 21.7.2014)