Koreografi

Zeki Kayalp

Geçen hafta ülkemizi GS kulübünün koregrafları ziyaret etti. Büyük işler yapıp toplumu birleştiriyorlar ya, neredeyse bu delikanlıları Allah olarak tanıttık.  Ancak bu delikanlılar Türkiye’de neden futbol uğruna insanların yaralanıp öldüğünü, neden biber gazlarının havada uçuştuğunu bizlere açıklayamadı.
Kulüp yönetimleri tarafından beslenen bu koregraflar yöneticilerin söylemek isteyip de söyleyemediklerini sahaya yansıtan kişilerdir. Açtıkları pankartlarla bir çok zaman toplumu  geren, ayrımcılığı körükleyen, insanları küçümseyen, kin ve nefret tohumlarını aşılayanlardır. Bir de sözde ırkçılığa savaş açıyorlar.
Türk Telekon Arena’da, Şükrü Saraçoğlu’nda veya İnönü’deki koreografileri koskoca bir toplum haftalarca edepsiz edepsiz ve alçakca tartışabilir, “kimin kime daha fazla koyduğunu” gündeme getirebiliyor. Hal böyle olunca futbolun güzelliklerinden çok, çirkinlikleri ön plana çıkıp camialar arasında kavga ortamı yaratılır. Anlayacağınız tam bir komedi filimi gibi. Ve bu komedinin sonunda demokrasi adına orta yol aranır. Sosyal medyada, TV ekranlarında, stadlarda pervahsızca küfürleşerek tartışan kesimler, bir anda  başımıza Harward Üniversitesi öğretim görevlisi olarak çıkıp ders vermeye soyunurlar ve Türk futbolu sözde temize çıkar. 
Şunu unutmamak gerekir! Türkiye’de her dönemde siyaset futbolun içerisinde bire bir olmuştur. Hatta siyasetçiler tarafından futbol mafyalaştırılmıştır. Belediye takımlarının çokluğu, kulüblere devlet tarafından yapılan inanılmaz kıyaklar en somut örneklerdir. Bir araştırın bakalım Türkiye’de kaç tane belediye takımı var? Bir araştırın bakalım hükümetler hangi kulüplere kıyak geçmiş? Bir araştırın bakalım koskoca İzmir’e  neden doğru dürüst bir stat veya sportif yatırım yapılmamış? Bu soruların temeli siyasete dayanır.
Türkiye’de en fazla izlenen spor dalı futboldur. Futbol pastası o kadar geniştir ki, bir çok insan bu işten inanılmaz paralar yiyiyor.  Neredeyse sabahlara kadar futbol tartışıyor. Ne ilginçtir, genç nüfusa ve futbolun bu kadar çok sevilip inanılmaz bütçelere ulaşmasına rağmen, futbol  gelişmiyor.  Alman, İngiliz, İsviçre Türklerine ihtiyaç duyuluyor ve ivedilikle ithalata   geçiliyor. Bunlar bir de Kıbrıs Türk gençliğinin potansiyelini bilseler, inanın çeşitli katagorilerdeki milli takım kadrolarında birçok Kıbrıs’lı Türk genç de olurdu. Ama bizleri istediklerinden kuşkuluyum. İthalatın sebebi de belli. Saydığım ülkelerdeki kültür yapısı ve alınan eğtim sporcuların futbola bakış açısını değiştirdiğinden, adamların sabahlara kadar süren küfürlü, kin ve nefrete dayalı spor programları izlemesine gerek duyulmaz. Zaten bu gibi programlar gelişmiş ülkelerde rating bulmaz.
Siyasetçiler bilinçli ve maksatlı şekilde futbolu tartıştırıp, bu işten yamalanıyor. Dünyanın bir çok ülkesinde futbolun iki saat öncesi, iki saat sonrası var. Türkiye’de bu zaman dilimi haftalara yayılmış.  Zamlar, geçim, Güney Doğu, Kürt sorunu, Öcalan, Suriye meselesi bir anda  unutulur ve karşımıza 24 saat tartışılan spor programları çıkartılır. Bunun adına da futbol denilir. Böylelikle alan da memnun kalır  satan da.
Unutulmaması gereken, Türkiye’de her dönem futbolun temel taşları ikinci plana yitilir, futbol dışındaki aktörler yani KOREOGRAFLAR’la birlikte anlamsız ve kin pompalayan tartışma prograları  baş rol oyuncusu olurlar. İşte Türk futbolunun geldiği nokta ve  hükümetlerin istediği sportif yol haritası.