İnsanoğlu işte!
“İnsanOĞLU” dediğim için şimdi cinsiyetçi bir yaklaşım içinde olduğum söylenebilir ama konumuz o değil diye üzerinde durmuyorum.
Kapıların açılması kapanması ile ilgili, uçakların gidip gelmesiyle ilgili söyledim.
Karakterimizde var;
İşimize nasıl gelirse!..
Kapılar kapandığında tepkiliydik. “Neden kapandı” diye de eylemler yaptık. Çok da haksız değildik hani!..
Kıbrıs’ın güneyinden kapılar kapandığında ilk kez güneydeki dostlar da barikatları zorladılar, yıktılar, geçtiler… “Vay be” demiştik, neler oluyor… Barikatlar dayanamıyor artık diye gururlanmıştık.
Sağlık nedeniyle denmişti güneyden… Daha pandeminin adı konmamıştı. Sinirlenmiştik, tepki koymuştuk hep birlikte…
Tepkide de haklıydık aslında… Beraber çalışamaz mıydık salgına karşı… Ekonomik nedenlerle güneyden böyle bir karar alındığına kanaat getirmiştik.
Belki de öyleydi. Corona bahane olarak öne sürülmüş olabilirdi.
Neyse… Uçak seferleri durdu sonra… Kapılar ardı ardına kapanmıştı artık… Ne karadan, ne denizden, ne havadan biryerlere gidemez, biryerlerden gelemez olmuştuk charter uçuşlar dışında… Bir süre sonra onlar da durdu.
Kapanmıştık artık… Evden dışarı bile çıkamaz olduk.
İsyan da ettik, “ne bu” dedik, “hapis olduk” dedik ama öte yandan da korktuk. Ya bulaşırsa, ya hasta olursam diye de hep endişe duyduk.
Korku devam ediyordu ama yine de insanlığın karakteri gereği sağlık için sürekli tedbirli olmayı çok külfetli! bulduk.
Korkuyorduk ama maskemizi takmayı, mesafemizi korumayı çoğu zaman ihmal ediyorduk.
***
Charter uçaklar gelirken, Kıbrıslılar, öğrenciler otellerde, yurtlarda karantinada kalmak için gelirken “neden hala geliyorlar” diye de tepki göstermeye devam ediyorduk öte yandan korkumuzun gereği olarak ama yine de maske takmadık!… Uyarılmayı bekledik hep.
Başta dediğim gibi kapıların kapanmasına, eve tıkılmamıza tepki koyuyorduk ama şimdilerde yeniden kapıların açılması konuşulurken, uçakların gidip gelmesi gündeme gelirken “yandık” demeye başladık. Uçaklar başlayınca salgın yeniden başlayacak, evlere yeniden kapanacağız endişeleri de başlamaya başladı.
Ama yine maskemizi takmadık.
Kollarımızı açıp kucaklaşmaya, ‘cak cuk’ öpüşmeye devam ettik.
***
Hem açılalım istiyoruz yeniden hem de tedbirli olmayı ihmal ediyoruz…
Herşey bitti sanıyoruz yeni normale geçerken…
Ya da öyle bilmek istiyoruz ruh halimizi iyileştirmek için…
Herşeyin bitmesi, coronanın defolup gitmesini herkes ister ama coronanın defolup gitmesi bir kamu spotunda olduğu gibi sizi görmemesine, bulmamasına bağlı…
Siz herşey bitti diye açılıp saçılırsanız, maskenizi takmazsanız, sosyal mesafeye uymazsanız, ellerinizin temizliğinden vazgeçerseniz, o ellerle her yere, herkese dokunursanız corona yaşamaya devam eder çünkü yaşaması için sevdiği ortamları ona verirsiniz.
Bir sağlık yazısı gibi oldu belki ama gerçek de bu.
Korkalım, tedbirli yaşayalım ki yeni normali de sıkıntısız yaşayabilelim.
Ses veriyorlar…
Tepebaşı-Kalkanlı’da yaşadığımız büyük yangının ardından geçmiştim yoldan… Tümüyle yanan, bir daha canlanmayacak olan ağaçların olduğunu görüp kahrolurken bir umut da yangının alevinden etkilenip o sıcağa dayanamayan ve yapraklarını, dikenlerini döken, gövdesini ve dallarını karartan ağaçların yeniden canlanacağı izlenimi yaratan çok ağacın olduğunu da görmek heyecan vericiydi. Bir gün mutlaka yeniden yeşerecek bu ağaçlar demiştim… Deniz Direkçi paylaştı geçtiğimiz gün o yangının karasının ardından yeniden güneşe doğru köklerinden can vermeye devam eden ağaçların görüntüsünü…. Müthiş resimlerdi… Harika. Somut yeşermenin ardından umutların da yeşermesini sağlayan… Bu fotoğraflar için sağol Deniz… Orman mühendisleri, uzmanlar yangının ardından bir süre bekliyorlarmış… Yanan ağaçları kesmek için onların yeniden yeşerip yeşermediğini anlayabilecek zamana ihtiyaç varmış. İşte o görüntüler… Ses veriyorlar; “biz buradayız, hayattayız, bize kıymayın” diyorlar… Keşke bütün yanan ağaçlar bu sesi verebilse ama imkânı yok ne yazık ki! Öyle bir kesmişler ki seslerini, yüzyıllar boyu tanık olduğu hayatların tanıklığı artık sonra eren asırlık zeytinler bile artık suskun. Peki ya sorumlular? Her zamanki gibi onlar yine yok.
Söz kimde?
“Türkiye’nin saldırgan tutumundan vazgeçmesi ve Kıbrıs Cumhuriyeti’nin Münhasır Ekonomik Bölgesini (MEB) tanıması durumunda, Kıbrıslı Türklere, Kıbrıs sorununun çözümünden önce, doğal gazdan elde edilecek ve hesaba yatırılacak paradan faydalanma hakkını vermeye hazır olduğunu” söylemiş Anastasiadis… Bu cümle diplomatik dilde nasıl okunur? Bir tehdit mi, bir açılım mı, bir kapı aralığı mı? İlk duyumda hiç de kötü değil ama ‘se-sa’ diyerek yükümlülük verdiği Türkiye’nin tutumu ne yazık ki söz hakkımız olmayan bizi bağlamaya devam ediyor…
Ziziro
Bugün (dün) ilk kez ağustos böceğinin sesini duydum… Evimdeki ağacın üstünde senenin ilk zizirosu ötmeye başladı. Sıcağın habercisi zizirolar yeniden başladı çünkü dün yine o sıcak hissedilmeye başlamıştı zaten… Demek ki yanıltıcı bir sıcaklık değilmiş ki ağustos böceği de ilk sesini verdi. Senelerdir toprağın altında saklanan ziziro en nihayet toprağın üstüne çıkmaya karar vermiş. Ağacın gövdesine tırmanmış, toprağın altında korunmasını sağlayan kabuğunu ağacın gövdesine bırakmış ve kanatlanmış. Kanatlanmış ama özellikle kuşlara yem olarak, en fazla da 4-6 hafta yaşarak bu sürede eşleşiyor, yavruluyor ve görevini yaparak gidiyor. İşte doğa, işte doğanın dengesi.