Yıllarca “bizde deprem olmaz” lafını çok duyduk.
“Eski binalar çok sağlamdır, yenilerden daha güvenilir” de ağızlara sakız olmuş bir laftır.
Bir de 96 depremi var, 30 yıl önce yaşanmış bir deprem.
Bu depremde çökmemiş binaları hala, aradan 30 yıl geçmesine rağmen güçlü diye tanımlıyoruz. Eski betonarme yapıların sağlamlığını 50 yıl koruduğunu ise unutuyoruz.
Bir de kamu yapılarımız var bunların yanında.
Mesela Doktor Burhan Nalbantoğlu devlet hastanemiz 1976 yılında yapılmış bir binadır. Binanın yaşı ise şu anda 46’dır. O yüzden mutlaka kontrol ettirilmelidir.
Hastane binaları içerisindeki hastalar nedeniyle depremden en güçlü çıkması gereken yapılardır.
Silkelense bile çatlamayacak, işlevine devam edecek yapılar olmaları önemlidir.
Elinizi vicdanınıza koyun, bizim devlet hastanemiz ciddi bir depremde sizce ne kadar sağlam durabilecek? Sizce bunu ölçmek için test yapmamız gerekmiyor mu? Yaptıysak bunun sonucu nerededir?
Bu konu ile ilgili eski başhekim Bülent Dizdarlı sosyal medya hesabında geçen hafta şu cümleyi paylaşmıştı:
“Sayın Faiz Sucuoğlu’nun Sağlık Bakanlığı yaptığı dönemde, önceden Doğu Akdeniz Üniversitesi tarafından binaya olumsuz rapor verildiği dedikoduları yaygındı. Bunun gerçekliğini o zamanki bakanlık yetkililerine sormuş, “varmış öyle bir şey” diye cevap almıştım. Ama bu raporu tüm arzuma rağmen görüp okumam mümkün olmadı”
Şu anda devletin de kamu binalarına testler yaptığını tahmin edebiliyorum.
Tabi, yapılan bu testlerin sonuçlarını “korkmamamız” için bize açıklamıyor olma ihtimalleri de bir hayli yüksek.
Anlayacağınız kafamızı kuma gömme politikası muhtemeldir.
Ben bu politikayı yanlış görüyorum.
Devletin şeffaflık ilkesi bana göre esas olmalıdır.
Eğer okullarımız tehlikeliyse bunu bilmeye hakkımız var…
Eğer hastanemiz tehlikeliyse bunu bilmeye hakkımız yüzde yüz var…
Eğer devlet dairelerimizde böyle bir tehlike var ise bunu bilmeliyiz…
Bilmeliyiz ki masaya oturarak nasıl çözeceğimizi artık konuşabilelim. Bu sorunla yüzleşelim ve çözümlerini birlikte arayalım.
Bu konuda iktidara olduğu kadar muhalefete de görev düşüyor, hatta belki de muhalefete düşen görev daha da fazladır.
Deprem tehlikesi gerçektir dostlar. Bu tehlikeyi saklamak insanları kandırarak tehlikeli çıkabilecek kamu binalarını kullandırmak, evlerinde bu tehlikeyi karşılamalarına sebep olmak ve daha da kötüsü bu konutların üçüncü şahıslara gönül rahatlığı ile kiralanmasına vesile olmaktır.
Bu üçüncü şahıslar arasında birçok ailenin bizlere emanet ettiği üniversite öğrencileri de vardır, kendi çocuklarımız da.
Bu tehlikeyi artık gözardı edemeyiz, bu tehlikeyi açık açık tüm şeffaflığı ile paylaşmalıyız dostlar.
Bu noktada hükümet eğer bu raporları yayınlamayarak insanımızı tehlikeye atıyor ise, muhalefet de bu konuyu gündeme getirmeyerek o suçu paylaşmaktadır.
Bu suç ortaklığı için “beğenmezsen ülkeyi terket”, “maaş kesintisi” ve “havayolu” gibi softa şaşırtması gündemler yaratılmış ve toplumun ilgilisini geçmek için meclis harıl harıl yine sağ-sol tiyatrosu oynamaya başlamıştır.
Tekrar altını çizerim: Deprem konusunda 1999 öncesi yapılarımızın riskli olduğu gerçekliğiyle artık yüzleşmeliyiz. Ve korkmalıyız!
Korkmalıyız ki önlem alalım!
Korkmalıyız ki Kentsel Dönüşüm gibi bu riskli yapı stoğunu plan ve program ile yenileyecek sistemleri çalışalım dostlar!
Korkmalıyız ve talep etmeliyiz!
Korkmamamız gerektiğini düşünen iktidar ve muhalefet siyasetçilerine açık çağrımdır: Ben olası bir depremde oluşabilecek can kaybını kendi yüreğimde taşımamak için hiç binamı satmaya kalkmadan deprem testi raporunu kamuoyu ile paylaştım. Ve bir anda binamın değerini tereddüt etmeden sıfırlayarak evimi terk ettim.
Ama, eğer sizler raporların toplumla paylaşılmasının ‘gereksiz korku’ yaratacağına inanıyorsanız bunu bize kanıtlayın:
Benim evim boş ve sizin için hazırdır. Aileninizi de alarak bizlerin evlerde önümüzdeki 6 ay boyunca kalmak için misafirliğe davetlisiniz.
Bekleriz!