İyi haftalar Sevgili Okuyucularım…
Çevremize baktığımız zaman insanların ilişkilerindeki yüzeysel boyut ilk bakışta göze çarpıyor.
Genel anlamda menfaat ilişkileri ve bunun da getirdiği her şeyin en dipte yaşanması insanları yalnızlığa mahkûm ediyor.
İnsanlar üzülmekten korktuklarından kendilerini tam manasıyla hiçbir ilişkiye veremiyorlar.
Bu sadece duygusal manada değil sosyal ilişkilerde de böyle…
Korku ve acı gibi duyguların yaşanması, hayatımıza mutluluk ve keyif veren duyguların yaşanması kadar normaldir.
Korkularımızla yüzleşmek belki de bizim için en hayırlı olandır.
Geçenlerde İstanbul’da yaşadığım dönemlerimde kısa kısa yazılar yazdığım notlarımı buldum.
Korku gibi duyguların bize öğretici olduğunu ve bununla yüzleşmeden hayatımızı sağlıklı bir şekilde idame ettiremeyeceğimizi yazmışım.
Niyet etmek ve teslimiyet…
Hangi yöne doğru adım atıyorsak ilk önce buna niyet etmek, içimizden, kalbimizden bunu dilemek ve sonrasında teslimiyet…
Bir kez olsun korkumuzla yüzleşsek ve onu kırmayı başarsak tüm yaşamımız daha huzur dolu ve keyif dolu olacaktır.
Her hareketimizden kendimiz sorumluyuz.
Çevremizdeki bizim içinde veya dışında olduğumuz sosyal hayat çerçevesinde olan bitenden biz dolaylı olarak sorumluyuz.
Yüzeysel, günübirlik yaşanan ilişkiler,
Kâğıt üzerinde kalan evlilikler,
Ve daha bunun gibi bir hayli örnekler verebileceğimiz pusulası bozulmuş her şey…
İçinizde en ufacık bir şüphe varsa başlayacağınız iş,
Birliktelik yaşayacağınız insan,
Ve girmek istediğiniz her ne varsa kuru kuruya temeli olmayan bir bina inşa etmek gibidir.
Şüphe varsa inanç yoktur.
Tam inanç duvarında şüphe değil teslimiyet vardır.
Yeni bir işe girecekseniz buna inanmanız,
Yeni bir birlikteliğe başlayacaksanız buna yüreğinizle inanmanız,
Size farklı bir şekilde dönüş yapacaktır.
Her hangi bir konuda en küçük bir şüphen dahi varsa bunu görmemezlikten gelmeyiniz.
Herhangi bir insanda en ufak bir kuşkun varsa bunun üstünü örtmeyiniz,
Yüreğinizden gelmeyen bir şeyi de asla yapmayın.
Korkunun bize öğretici bir duygu olduğunu yazmıştım yukarıda…
Şüphe ve kuşku gibi duygular, bizi her zaman olmasa bile çoğunlukla meydana gelebilecek nahoş olaylardan belki de koruyordur.
Tabii ki madalyonun iki yüzü vardır.
Bazen korkumuzla yüzleşmek yerine bunu farkında olmadan kibir haline döndürmek,
Bizim içerisinde düşeceğimiz bir tuzaktır.
Kibir hiçbir zaman iyi ve olumlu bir duygu olmamıştır.
Buna bağlı olarak küçük bir öyküyü sizlerle paylaşmak istiyorum;
Küçük bir fare, kediden korkar. İyilik perisi fareyi korkmasının bir nedeni olmadığını anlatmak ve göstermek için onu bir kediye dönüştürür.
Kedi bu sefer köpekten korkar. İyilik perisi bu sefer çareyi onu tekrar fare haline sokmakta bulur.
Farenin korkusuyla yüzleşmesi fakat bundan önce kendine güvenmesi, küçük bir fare olduğuna aldırmadan içindeki fareciğe inanması gerekmektedir.
Her duygu ve düşüncede olan, olumlu ve olumsuz yönleri niyet ederek
Kendimize inanarak, duyguların olumsuz yönündeki tuzaklarına düşmeden yaşantımızı sürdürmeye çalışsak,
Bugün bizi etrafımızda gördüğümüz çıkar ve menfi çevreden biz nebze olsun koruyabilir.
Tabii ki her insan kendi hareketinden sorumludur.
Bazen burun kıvırdığımız, şikâyet ettiğimiz olayların veya ilişkilerin içinde olmamızın nedeni belki de içinizde, yüreğinizin en dibinde bunu yaşamak isteğiniz olmasın Sevgili Okuyucularım…
Siz nasıl bir hayat ve yaşam tarzı istiyorsanız buna sahip olursunuz.
Bazen insanın emeklemesi, tökezlemesi ve yara bere içerisinde kalması, ileride onu ayakları yere basan, attığı her adımın ilk önce temelini yapan ve hepsinden de önemlisi sadece kendine inanması, güvenmesi ve tüm bunlardan da öte inancının mutlak teslimiyet şeklinde olmasının bir kez daha doğruluğunu anlayabilmesi…