Korku yargılar, Sevgi birleştirir.

Nasıl oldu da herhangi biri bir şekilde sana Mükemmel olmadığını söyleyebildi. Nasıl oldu da herhangi biri bir şekilde sana Bir şeylerin eksik olduğunu söyleyebildi. Nasıl oldu da, bir kişi bile Senin sevginin mucize olduğunu fark edemedi. Ruhumu

 

 

Nasıl oldu da herhangi biri bir şekilde sana

Mükemmel olmadığını söyleyebildi.

Nasıl oldu da herhangi biri bir şekilde sana

Bir şeylerin eksik olduğunu söyleyebildi.

 

Nasıl oldu da, bir kişi bile

Senin sevginin mucize olduğunu fark edemedi.

Ruhumuzda derinlerde nasıl da birbirimize bağlıyız...

Shaina Noll – İçimdeki Çocuğa Şarkılar

---------------------------------

Yeterince iyi olmadığınızı düşünüyor olabilirsiniz. Dünyanın bize öğrettiği ve zihnimizde sürekli dolaşan sorular şunlardır; daha iyi olmak için nasıl biri olmalıyım? İyi biri nasıl yaşar? Peki inançlarınıza bir göz atın. Sizce iyi olmak acı çektirir mi? Peki acı çekmek gerçekten iyi biri olmanızı sağlar mı? “İyilik” nedir? Siz iyilik yaptığınızı düşündüğünüz anda, farkında olmadan kötülük yapıyor olabilir misiniz? Birine yaptığınız bir iyilik, başkası için kötülük olabilir mi? İyilik kavramını, tamamen zihniniz yarattı.

          Daha sağlıklı olmanız gerektiğini düşünüyor olabilirsiniz. Yeterince sağlıklı beslenmediğinizi, daha çok spor yapmanız gerektiğini, “dış görünüşünüzün” yeterince iyi olmadığını düşünüyor olabilirsiniz. Bazı şeylerin sizi hasta ettiğine, bazı şeylerin ise sizi iyileştirdiğine inanıyor olabilirsiniz. Eğer dünyanın size gösterdiği yolu izlerseniz, hiçbir şey yememeniz ve yaşamınızı spor yaparak geçirmeniz gerekiyor.

Dünya size yeterince güzel veya yakışıklı olmadığınızı söylüyor. Size mankenler, oyuncular, televizyon karakterleri ve diğer idolleri göstererek ve çoğu zaman çeşitli tekniklerle algınızı çarpıtarak onlar gibi olmanız gerektiğini, ancak bu şekilde mutlu ve huzurlu olabileceğinizi söylüyorlar. Soruyorum; onlar mutlu mu? Mutluluk için onlar gibi olmak yeterli mi? Zihnimizde bir kriter var ve ona göre insanları iyi/kötü, güzel/çirkin vs gibi ayrımlarla algılıyoruz. Peki bu kriter neye dayanıyor?

         Daha iyi işler yapmanız gerektiğini, daha çok çalışmanız gerektiğini, aslında aldığınız parayı hak etmediğinizi veya aldığınız parayı hak etmek için daha çok iş yapmanız gerektiğini söyleyen bir sürü insan var. Hatta sadece sizin değil tüm toplumun tembel olduğunu, tatillerinizin fazla olduğunu ve sistemin bozuk olduğunu söyleyenler var. Zamanınızın bir ücreti olduğunu düşünenler var. Size dakika başına ödeme yapıyorlar. Emeğinizin para ile ölçülebileceğine inananlar var. Varlığınızı, anlamsızlaştıranlar ve sizi maddelerle tartanlar var. Sizi hayat boyu hapsedebileceklerini, kullanabileceklerini ve sizin asla bunu fark etmeyeceğinizi düşünenler var. Bunu fark etseniz bile yapabileceğiniz bir şey olmadığını düşünenler var. Bunların bir kısmını siz de düşünmüyor musunuz? “Onlar” aslında sizsiniz. Evet başkaları da düşünüyor ama onların da düşünmesi durumu hafifletmiyor.

         Sınırlarınızı çizenler ve sizin de bu sınırlar içerisinde yaşamanızı isteyenler var. Belirli bir şekilde yemenizi, belirli bir şekilde yürümenizi, belirli sözcükleri kullanmamanızı, sorgulamamanızı, çok gülmemenizi, ağlamamanızı, hesap sormamanızı ama yine de kendinizi geliştirip daha iyi biri olmanızı isteyenler var. En önemlisi, kendinizi bulmanızı ve gerçeği sorgulamanızı istemiyorlar. Doğumunuzdan beri buna eğitildiniz ve çocuklarınızı da bununla eğitiyorsunuz. İstedikleri şey; eğlenmemiz, boş vermemiz, “düşünmememiz”, normal şekilde yaşamamız, kurallara uymamız ve bütün bunları savunup yaymamızdır. Daha fazla isteyip, daha çoğunu ümit etmemizi istiyorlar. “Her şey mümkün” prensibi bile bunu ifade ediyor. Mucizeler bile kurtuluş umudumuzu bağladığımız bizi bulunduğumuz “berbat” durumdan daha “iyi” hale getirebileceğine inandığımız sihirli olaylardır.

          Önce kötü durumda olduğunuzu öğreniyorsunuz. Bunu; iyi bir insan olmaya, daha çok çalışmaya ve daha doğru şeyler yaşamaya çalışarak, çevrenizdeki insanları da daha iyi olmaları gerektiğine ikna ederek öğreniyor ve öğretiyorsunuz. Sonra ortaya “eksiklik” algısı çıkıyor. Bir şeyler eksikmiş gibi geliyor. Veya doğru gitmeyen bir şeyler var. Düzen bozulmuş gibi görünüyor. Kötü insanlar varmış, kötülük yapmaya fırsat kolluyorlarmış gibi görünüyor. Fakat bununla aynı anda düzelme, daha iyi olma ihtiyacı doğuyor. En sonunda da, sahip olduğunuzda daha iyi olacağınızı ifade eden ürün, hizmet ve reklamlar ortaya çıkıyor. “Bu kitabı okursam daha bilgili olurum”, “Bu markayı kullanırsam daha etkili olurum”, “Şu teknolojik alet beni daha zeki gösterir”, “Bir........m olursa kendimi daha iyi hissedebilirim”. Veya “.............(kişi) canımı sıkıyor, o ..... yapmasa mutlu olurum”, “Çocuğum güçlü biri olursa benim de hayatım önemli olabilir”. Bunlar sonsuza kadar gidebilir. İçinizden direk olarak bunu söylemiyorsunuz. Bunlar, varsayım olarak bilinç altı sisteminiz tarafından hissediliyor. Genelde farkında olmadığımız bir zihin halinde bu düşünce sistemi mümkündür. Halbuki mutluluk, huzur, güç, sevgi ve neşe bu beklentiler ile ortaya çıkmıyor. Çıktığını sanıyoruz ama nesneler, duyguları tetiklemiyor. Dış dünyadaki değişimlerin, iç dünyamıza yaptığı tüm etkiler yapay ve geçici.

         Peki gerçek ne? Siz, dış dünyadan önce geliyorsunuz. Aslında doğduğumuz andan itibaren hiçbir şey öğrenmenize gerek yok. Tek öğrenmeniz gereken dış dünyada nasıl var olunabileceği. İç dünya, zaten sizin en iyi bildiğiniz alan. İçinizde derinlerde, kendini bilen bir çocuk var. Ne istediğini çok iyi biliyor. Ne yapması gerektiğinin doğuştan farkında.

         Aslında ruh, eksiksiz ve bütün. Ruhla bağlantıda olan zihin de bu eksiksizliği deneyimleyebilir. Algısı dış dünyaya dönmüş ve duyguları dış dünyada arayan zihin, ruhunun farkında olmayacağı için sürekli olarak yaşamındaki eksiklerin, hataların ve yanlışların farkında olacaktır. Böylece kendini de eksik, hatalı ve suçlu hissedecektir.

         Eksiksiz ve bütün olan ruh açısından hepimiz de onun gibi bir bütünüz. Aramızda ayrımlar kopukluklar yok. Hatalı, eksik ve bozuk gördüğümüz her şey  zihnimizin bir oyunu.

Doğduk ve sevginin, birliğin ve huzurun bilincindeydik. Sonra yavaş yavaş uyutulduk. Güzel sözlerle kandırıldık. Boş vaatlerle, hakiki hazinelerimizi bırakıp yalan hazinelerin peşine düştük. Hakiki hazinelerimizi kaybetmedik fakat artık onları hatırlamıyor ve gördüğümüzde tanıyamıyoruz. Birbirimize verebileceğimiz ve verdikçe artacak olan tüm içsel hediyeler artık gizli bir şekilde duruyor.

         Bu kadar yeter! Artık uyanmalıyız. Hep birlikte hakiki hazinemizi görmeli ve birbirimizle bunu paylaşmalıyız. Neyin değerli, neyin değersiz olduğunu tekrar hatırlamalı ve yaşamımızın anlamını tekrar keşfetmeliyiz. İç rehberliğimizi tekrar bulmalı ve onu nasıl takip edeceğimizi hatırlamalıyız.

Size ..................... yaparsanız, ..................... maddesini kullanırsanız, ..................... gibi yaşarsanız, ..................... gibi giyinirseniz daha iyi olacağınızı, iyileşeceğinizi, daha güçlü veya akıllı olacağınızı söyleyen herkes ve her şey için bilin ki onlar da bir yerden duydular. Onlar da varsayımla öğrendiler ve varsayımlarını sizinle paylaşmak istiyorlar. Veya size bir şey satmak istiyorlar. Bunu bilinçli olarak yapmıyorlar ama o kadar güçlü bir şekilde öğrendiler ki artık bu “doğal”. Bir ürünü kullanırken farkında olmadan onun reklamını yapıyorlar. Bir düşünceyi şiddetli bir şekilde savunurken bir saniye durup, “bu hakiki mi?” diye sormuyorlar. İnanmamız gerektiğini düşündüğümüz her şeye inanıp onu yaymaya çalışıyoruz.

Ruhunuzla uymayan tek bir adım atmayın. Bir kişiyi eleştiren tek bir yargının zihninizde dolaşmasına izin vermeyin. Dünyanın hatalı, eksik, bozulan ve kötüye giden bir yer olduğuna dair size anlatılan masalları artık dinlemeyin. Televizyonu kapatın ve sadece ruhunuza hitap eden, öğrendiğiniz ve sevgi ile bağlanabileceğiniz şeyler için açın. Onlarda bile gördüklerinizin size anlatılan masallar olduğunu ve bir konuda sizi ikna etmeye çalıştıklarının farkında olun. Bir kişiye bir hikaye anlatırken, insanların hikayelerini dinlerken ve düşüncelerimizi birbirimize karşı şiddetli bir şekilde savunurken şunu hatırlayın;

“Korku yargılar, Sevgi birleştirir. Şu an gördükleriniz, Görmek istediklerinizi, yani hakikati saklayan illüzyonlardır. Yargılamamayı ve gerçekten bakmayı öğrenirseniz, gerçeği göreceksiniz.” (Mucizeler Kursu’ndan)

Sevgiyle kalın...

 


 

HAFTANIN ÖNERİLERİ

 

Zeitgeist Belgeseli – www.zeitgeistmovie.com

Yaşam Ağacı / Tree Of Life (Film)

Bay Hiçkimse / Mr. Nobody (Film)

Shaina Noll – Songs For The Inner Child (Müzik)

 

 

 

 

 

Arşiv Haberleri