“Yeni ev bakıyorum, çünkü bizim apartmanda kendimi güvende hissetmiyorum, kızımı evde yalnız bırakmaktan korkuyorum, bu yabancılar beni ürkütüyor” diyor bir arkadaşım.
“Siyahi öğrenciler” diyorlardı önceden…
Şimdi öğrenci diyen de yok.
Unutulmasın, yıllar evvel benzer korkuları kaçak işçilerde yaşıyor ve o dönem karşı kıyıdan bir ilçe insanına yüklüyorduk öfkelerimizi…
Çok zor yazmak!
Çünkü ayrımcı olmadan ve kimseyi hedef göstermeden bir dil oluşturmak gerekiyor.
* * *
Afrika kökenli harika öğrenciler olduğunu akademisyen dostlarımdan biliyorum.
Hep diyorum, iyi insanlar var hayatta, bir de kötü insanlar var.
Bir de “bataklık” var ortada, unutulmasın!
Onca ayrımcılık, sömürü, yalan…
Yine de bir toplum, ortak kimi endişeler taşıyorsa, bunun geçerli sebebini anlamak ve araştırmak gerekiyor.
* * *
Bir belediye başkanı anlatıyor, “Mahallelerine park yapalım diye geçmişte bize yalvaran insanlar, şimdi, o parkları kapatalım diye imza topluyorlar.”
Yine siyahi insanlar suçlanıyor.
Şimdi mahkemelerde çoğunlukla dört beş isimli siyahi gençleri görüyoruz, doğrudur, ancak yirmi sene evvel de farklı insanlar vardı.
Sonuca değil sebebe yoğunlaşmak gerekiyor.
* * *
Uyuşturucu batağı örneğin…
Buraya “öğrenci” olarak gelen yoksul insanların “çaresizliğinden” faydalanan mafya ortaya çıkmıyor.
Bu genç insanlar niye suça yöneliyorlar?
Sosyal haklara erişimlerinin çok kısıtlı olduğunu görmüyor ya da görmek istemiyoruz.
Peki, bu insanlara fahiş fiyatlarla ev kiralayanlar kimler sizce?
Sanmıyorum ki “araplar” olsun!
* * *
Mesele denetimsizliktir.
Akademik hiçbir standart ve ölçü olmadan “öğrenci kaydı” yaptıran düzendir, yaşam koşullarındaki kötüleşmedir.
İkametgâhları düzensiz insanların suça itilmesidir.
Öğrenciyi “para” gören, üniversiteyi “darphane” gibi işleten kafalarda aramak gerekir sorunun aslını…
Onlar yüzünden kurunun yanında yaş da yanıyor.
* * *
“Gözümle görüyorum, apartmanın bodrumunda birbirlerine uyuşturucu satıyorlar” derken sesi titreyen ve polise gitmekten korkan anneyi anlıyorum.
“Çocuklarımız evden çıkıp da parka gitmesinler diye nöbet bekliyoruz” diyen babaya üzülüyorum ama sorunun kaynağını insanların kökeninde değil, arsızların dur durak bilmez hırsında görüyorum.
Çürümüşlük ve kokuşmuşluk arasında devlet taklidi bu düzeni değiştirmemiz gerektiğini biliyorum.
* * *
Kıbrıslı Türkler kendi özünü ve kimliğini, kültürünü, iradesini yitirme endişesi içerisinde zaten “varlık” sorunu yaşarken, bir de böylesi korkular büyütüyor.
Sosyal patlamalar büyümeden, bilimle ve evrensel politikalarla hayata dokunmak, insanların korkularını anlamak gerekiyor.