Kormacit köyü muhtarlığına aday olan Maria Skoullou ‘yetkililer’ tarafından veto edildi.
Böylece, atalarının yüzyıllardır yaşadığı, kendisinin de yürekten bağlı olduğu anlaşılan bu küçük coğrafyada Maria artık yasaklı!
Kendisi bunun nedenini anlamaya çalışadursun, ‘yetkililerin’ onu ve kamuoyunu ikna etmeyi amaçlayan bir açıklamaya bile sahip olamaması, yasağın ardındaki niyeti açığa vuruyor.
Bu yasak Maria’yla başladı ama onların kafasındaki yasakçı anlayışın sadece Maria’yla sınırlı olduğu söylenemez.
Fırsatını bulurlarsa bu yasağın hangi noktalara gidebileceğinin ipuçlarını, bu yasaklamayı yapanların akıl hocalarının eylemlerine bakarak pekala anlayabiliriz.
İstanbul Büyükşehir Belediyesi başkanlığı için Haziran 2019’da yapılan seçim, ortada herhangi inandırıcı bir neden bulunmazken, niçin müdahale edilip tekrarlanmıştı?
İlk seçimin galibi İmamoğlu tekrarlanan seçimi de, hem de daha büyük farkla kazanınca, niçin bu galibiyeti içlerine sindirememişlerdi?
İmamoğlu Büyükşehir belediye başkanlığı koltuğuna oturur oturmaz, niçin onu görevden almak ya da muhalefetin elindeki bu belediyeyi işlevsiz kılmak için planlar yapılmaya başlanmıştı?
Hiç alakası olmamasına ragmen İmamoğlu niçin iktidar çevreleri ve yandaşları tarafından terörizmle ilişkilendirilmeye ve belediyeye terrorist örgüt muamelesi yapılmaya çalışılmaktadır?
Ve seçimin ertelenmesini eleştirmesine bile tahammül gösterilmeyerek İmamoğlu hakkında niçin dava açılmış ve niçin siyaset yapması yasaklanmaya çalışılmaktadır?
Demokrasiye, sadece ona ihtiyacı olduğu zaman değer veren, diğer zamanlarda ona tahammül göstermeyen bir anlayışla artık Kıbrıs’ın kuzeyinde de çoktandır karşı karşıyayız!
Muhtarlığa aday olması, isminin yarışan isimler arasında yer alması, belki de kazandığının resmen ilan edilmesi istenmeyen Maria’nın, Kormacit köyü odaklı mütevazi hikayesi, KıbrıslıTürk toplumunu çağın oldukça gerisine götürmeye çalışanların tehlikeli macerasını açığa vurmaktadır.
Kormacit köyünde yaşayan KıbrıslıMaronitler’in 2005 yılından beri fiilen kullandıkları, ama aslında çağdaş dünyada varlığı tartışma konusu bile yapılmayan bir hakkın kullanılmasının artık KKTC Dışişleri bakanlığının denetimine bağlı olduğunu anlıyoruz.
Yani muhtarlık seçimi yapılacak ama sadece KKTC dışişleri bakanlığının uygun gördüğü adaylar yarışabilecek!
Böylesi bir mesajı dünyaya duyurmaktan çekinmeyenlerin, uluslararası toplumla nasıl bir çatışma içinde olduklarını pek fazla örnek vererek açıklamaya gerek kalmıyor.
Osmanlı ve İngiliz dönemlerinde dinsel ve kültürel haklarını bir kısıtlamaya bağlı olmadan kullanan KıbrıslıMaronitler, Kıbrıs Cumhuriyeti’nin kuruluşunda bir zorlamayla karşı karşıya kalmışlardı.
Kıbrıslıların pek fazla söz sahibi olamadığı bir süreçte hazırlanan Kıbrıs Cumhuriyeti anayasasına göre, KıbrıslıErmeni ve Latin toplulukları gibi, KıbrıslıMaronitler de siyasi haklarını ancak iki büyük toplumdan herhangi birine katılarak kullanabileceklerdi.
Böylece, azınlık toplumlarının ve üyelerinin diğer iki büyük toplum içinde erimesi yönünde anayasal bir düzen oluşturulmuş ve grup olarak varlıklarını sonlandırmaya dönük bir müdahale yapılmıştı.
Yani 1950’li yılların sonunda Yunan ve Türk milliyetçiliğinin ateşiyle birbirlerini yakmaya çalışarak, yıkıcı hedeflerinden bir milimetre bile sapmak istemeyenler, tarihsel olarak Kıbrıs adasının asli unsurlarından olan bu üç küçük toplumun kültürel kimliklerinin inkar edilmesini konu bile yapmamışlardı.
Ama 2002-2004 yılları arasında tartıştığımız Annan Planı bu hatadan dönülmesini sağlayacak önemli demokratik açılımlar içermekteydi.
Bunlardan en önemlisi, bahsi geçen her üç gruba da dinsel azınlık statüsünün verilmesi ve böylece kültürel kimliklerinin anayasal koruma altına alınmasıydı.
Bu statü sadece Birleşik Kıbrıs Anayasası tarafından değil, AB mevzuatı altında da garanti edilmekteydi.
Annan Planı ayrıca, KıbrıslıMaronit/Latin/Ermeni toplumlarının her birine, azınlık statülerinin tanınmasının bir sonucu olarak, kendileri tarafından şeçilecek birer temsilci aracılığıyla federal yasama organının alt kanadı olan Temsilciler Meclisi’nde temsil edilme hakkı vermekteydi. Ayni hak bölge parlamentolarında da geçerli olacaktı.
Annan Planı’nda önerilenler, azınlık gruplarına verilen bir hak olmanın yanı sıra, yasama süreçlerinde ortaya çıkabilecek kutuplaşmaların yumuşatılması ve uzlaşmaların sağlanması yönünde köprü görevi görecek olan, üçüncü bir yaklaşımın güçlenmesine katkı yapabilecek düzenlemelerdi.
Kıbrıslı toplumların böyle bir düzenlemeye halen çok güçlü derecede ihtiyacı vardır.
Annan Planı’nın KıbrıslıMaronit toplumu açısından önerdiği en önemli haklardan biri de Kormacit köyünde yaşayanlarla ilgiliydi:
Buna göre Kormacit köyünde yaşayan KıbrıslıMaronitler, taşınmaz mal alım satımında, KıbrıslıTürk oluşturucu devletinde yaşayan diğer vatandaşların sahip olduğu haklara sahip olacaklardı.
Tüm bunlar, Kormacit köyünde yaşayan ve muhtarlık seçimine müdahale ettiğimiz KıbrıslıMaronitler’in barış ve istiktrara kavuşmuş bir Kıbrıs içinde sahip olacakları statüye ilişkin birkaç örnektir.
Şimdi, gizliden gizliye bu statüyü reddedenlerin, bir süredir atmaya çalıştıkları bazı adımlara bir yenisini eklediklerini anlıyoruz.
Önceleri, artık Kıbrıs sorununun çözümü için ‘müzakereye gerek yoktur, müzakere etmeyeceğiz’ demişlerdi. Zemin uygun değilmiş! Önerdikleri zemine baktığımız zaman zaten bu zemini her zaman talep ettiklerini görüyoruz! Yani ortada bir yenilik yoktu.
Daha sonra, ‘artık tanınma yoluna çıktık, tanınma olmadan masaya oturmayız’ denmeye başlandı.
Sanki 1983’ün Kasım ayından beri tanınma talep ettiğimizi ama ısrarla geri çevrildiğimizi bilmezmiş gibi davranmaya başladılar.
Önce ‘zaten biz BM’den tanıma beklemiyoruz ki’ diye mırıldandıktan sonra da, ağızlardaki baklayı çıkarmışlardı: ‘BM pılısını-pırtısını toplayıp gitsin’ demeye başladılar.
Ortada, zorlukla sürdürülen, sonunu bir türlü kestiremedikleri bir macera var.
Macerenın önemli bir ayağını da Kapalı Maraş’a ilişkin tasarımlar oluşturuyor.
Söylenenleri alt-alta koyduğunuz zaman şöyle bir sonuç ortaya çıkıyor:
KıbrıslıRumlar, KKTC yönetimi altında kapalıMaraş’taki taşınmaz mallarına geri dönebilirler!
Kormacitli Maria’nın muhtar adaylığını veto edenlerin Kapalı Maraş’ta KıbrıslıRumlara geri dön çağrısı yapması pek de inandırıcı görünmüyor.