Simge Çerkezoğlu
“Sanatçılar insana ışık vermeli” diyor Hüseyin Köroğlu… Onun ışığı benim gözümü kamaştırıyor, Kıbrıslı oluşu ruhumu okşuyor.
Lefkoşa Tiyatro Festivali’nin kapanış oyunu için Kıbrıs’ta bulunan Köroğlu’nu ülkesinde vakit geçiriyor oluşunun mutluluğu içinde yakalıyoruz. Röportajdan öte uzun uzun sohbet ediyoruz. Gerek sözleri gerekse de yazılarıyla doğduğu topraklara her zaman sahip çıkan Köroğlu, hem Kıbrıslıları Türkiye’ye anlatmak için yeni bir oyuna hazırlanıyor hem de dışarıdan bakan gözle bizleri eleştiriyor.
Bir tiyatro festivali daha perdelerini kapatırken bu kez tüm alkışlar ona gidiyor.
TİYATRO ASHK’LA İNSANIN YANINDA DURMAYA DEVAM
Köroğlu’nun hayatında yeni bir süreç başladı. Artık tiyatroda ASHK var. Yeni aşk hikâyesini gurur ve mutlulukla anlatıyor. Duyguları gözlerinden okunuyor, söze gülümseyerek başlıyor…
“Yolculuğumuz bundan iki yıl önce başladı ancak tiyatromuz kurulalı henüz bir yıl oldu. Daha özgün, daha yaratıcı oyunlarla sahneye çıkmak için bir tiyatro kurduk. Tüm oyuncularımız da işlerini aşkla yapıyor. Tiyatro ASHK; Alara, Şenay, Hüseyin Köroğlu’nun açılımı. Yani benim, eşimin ve kızımın isimlerin açılımı. Geçmişte olduğu gibi bugün de sanatsal yolculuğumuza çıkarken insanın yanında durmaya devam edeceğiz. Adı gibi aşkı, insanın hayata olan aşkını anlatacağız. İnsanlığın hayata dair yaptığı yolculukla konularımızı belirleyeceğiz. Yaşadıklarımız bize yeni eserler yarattıracak. Çok mutluyum, yeni bir tiyatroyuz ama çok güzel tepkiler alıyoruz. Sizler de tiyatro sürecimize tanıklık edeceksiniz. Henüz bir sahnemiz yok, inanıyorum ki zamanla o da olacaktır. Hedefimiz sadece İstanbul’da değil Türkiye’nin dört bir yanında oyun sergilemek. Ayrıca her ay Kıbrıs’a gelerek sadece Lefkoşa ile sınırlı kalmadan burada da turne yapmak”
Kurulan yeni tiyatro yanında Köroğlu bir yandan şehir tiyatrolarında da çalışmaya devam ediyor. 2014 yılında Türkiye Şehir Tiyatroları 100. yılını kutluyor. Köroğlu’nun da geçtiğimiz asır için elbette anlatmak istediği, biriktirdiği dertleri ve deneyimleri var.
Şehir tiyatrolarında çalışmaya devam ediyorum. Ben de bu 100. yıl konusunu ele alarak yeni bir proje hayata geçirmek istiyorum. Kafamdaki, 1914’den 2014’e şehir tiyatrosu tarihini sahneye taşıyıp gerçek tarih nasıl ilerliyor dramatik şekilde canlandırmak. Hem tarihte neler yaşandığını hem de tarihin tiyatroyu nasıl etkilediğini anlatmak istiyorum. Yeni yepyeni özgün bir oyun yapmayı hedefliyorum. Çalıştığım süre boyunca pek çok olaya tanıklık ettim. Bunlardan birini hiç unutamıyorum. Prova için hepimiz sahnedeyiz. Tam okumalar başlayacak, oyun tank sesleri ile susuyor ve 1980 darbesi oluyor. Bu sadece yaşadıklarımdan bir tanesi. Bu ve buna benzer tarihi olayları tiyatro ile sahneye taşımak projelerimden birisi.
KIBRIS’IN GERÇEK YÜZÜNÜ ANLATACAK OYUN BAŞLIYOR
“Tatminkar Ödül” ile Kıbrıs’taki tiyatro severlerle buluşan Köroğlu, izleyicileri bir kadın ve bir erkeğin içsel yolculuğuna taşırken, hepimizi bir anlamda kendimizle yüzleştiriyor. Kıbrıs’ta prömiyeri yapılan bu oyun önümüzdeki hafta da İstanbul seyircisiyle buluşmaya hazırlanıyor. Köroğlu Tatminkar Ödül’ü ilk kez kendi topraklarında oynadığı için gururlu ama esas heyecanı yeni projesinde saklı.
“Önümüzdeki sezon için iki kişilik yeni bir oyunumuz daha olacak. Eşim Şenay’la birlikte yazdık. Esas sürprizimiz o. Memleketimin arka planını, gerçek yüzünü anlatmak istiyorum. Türkiye’den bakınca burası kumarhanelerin, eğlence sektörünün olduğu, insanların iki arabayla dolaştığı lüks içinde yaşadığı bir ada olarak biliniyor. Oysa burada öyle bir dünya yok. İşte biz bu gerçeği Türkiye’deki insanlara anlatacağız. Hem de çok çarpıcı bir şekilde anlatacağız. Bu projenin sinema filmi olma ihtimali de var. Bu süreç elbette bizim biraz dışımızda gelişecek ama yine de sizinle paylaşmak istedim.
Daha özgür ve özgün çalışmalar yapmak için özel bir tiyatro kuran Köroğlu, Türkiye’deki sanat tartışmalarından sıkılmış ve uzaklaşmak istiyor gibi. Haksız da sayılmaz. Türkiye her daim üretmek yerine bir şeyleri tartışmaya açıyor.
“Sanat insan için yapılmalı, dolayısı ile tek tip insan olmadığına göre tek tip sanat da yok. Her insan bizim insanımızdır. Sanatçılar da insandan yanadır. Biz Türkiye’deki tiyatro tartışmalarından biraz da uzaklaşmak için tiyatro ASHK’ı yarattık. Çalışmalarımızı daha özgür ve özgünce yapmak için kurulduk. Şu anda sanatta ve tiyatroda baskılar, tartışmalar var tabii. Her dönem biz bunları yaşadık. ‘Arka Bahçe’, ‘Saygılı Yosma’ ve Belediye Tiyatrosu ile ortak yaptığımız ‘Canavar Sofrası’ oyunlarını yaptık. İzleyenler de bilir, bu oyunların hepsi derdi olan oyunlardı. Hep söylüyorum ne yazık ki 1974 yılında ben net şekilde savaşı yaşayan bir çocuktum. Bu sebeple nefes aldığım sürece savaşın ne kadar kötü, barışın ne kadar değerli olduğunu anlatmaya çalışacağım. Ne yazık ki bu oyunlar savaşın kötülüğünü anlatmakla birlikte ömürleri fazla uzun olmadı.
“SANAT YOKSA HAYVANSI DUYGULAR VAR”
Türkiye’de her geçen gün sanat daha dar alanlara sığdırılmaya çalışılıyor. Oysa Köroğlu’na göre sanatın olmadığı yerde hayvani duygular öne çıkıyor ve bu durum ancak sanatla yontularak törpülenebiliyor. Bu durumda da Türkiye’de sanatın sınırlanmaya değil sokaklara taşmaya ihtiyaç duyduğu gerçeği ortaya çıkıyor. Köroğlu da benzer görüşleri paylaşıyor.
“İstanbul’da her şeye rağmen oyunumuzu sahneleyecek mekan bulabiliyoruz fakat Anadolu’da bazı sorunlarla karılaşıyoruz. Işığa Yürüyen Adam oyunu için Anadolu’da bir şehrimize gittik. İsim vermeyim. Benden oyunun sonunu çıkarmamı istediler. Ben de dedim ki oyunun sonu çıkmaz ama ben oyundan çıkabilirim. Biliyorsunuz hayatta en kötü şartlarda bile sanat devam etmiştir ve edecektir. Örneğin ikinci Dünya Savaşı yıllarında sığınaklarda bile insanlar tiyatro yapıyordu. Avrupa’ya gittiğimizde sokaklarda dolaşırken dahi bu duyguyu hissediyoruz. Karşımıza mahalle bakkalı kadar çok tiyatro çıkıyor çünkü Avrupalıların sanatı algılayışları çok farklı. Araştırmalar gösteriyor ki sanatın egemen olduğu toplumlarda kesinlikle demokrasi ve özgürlük hüküm sürüyor. Sanatın olmadığı toplumlarda ise kargaşa ve savaş hakim oluyor. Ortadoğu’ya bakarsanız ne demek istediğimi çok daha iyi anlayacaksınız. Oysa Türkiye’de sanata yatırım yapıyorum ama karşılığını verdiğim kadar alamıyorum gibi bir algı söz konusu. Sanat yoksa affedersiniz ama insanların hayvansı yönü ortaya çıkıyor. Sanatla yontuluyorsak insani yönlerimiz ve duygularımız ortaya çıkıyor. Toplumda sanat yoksa ve hayvansal güdüler ön plandaysa o zaman tüm kötülükler artıyor. Tecavüz, hırsızlık ve cinayet artıyor. O zaman da devletin cebinden üç değil, beş değil, trilyonlar çıkıyor. Siyasetçiler bunu özellikle anlamalı ve araştırmalı. Türkiye’de sanat diyorsunuz size “otur oturduğun yere işte. Sanat mı ne sanatı? Sadece bizim istediğimizi yap diyorlar”
BİR KÖY ÇOCUĞU TİYATRO SANATÇISI OLDU AMA NASIL?
Tiyatro ve sinemalar her geçen gün köylerden uzaklaşıyor. Sadece toplumun belli kesimlerine hizmet eder konuma getiriliyor. Oysa taa yıllar önce Gönendereli bir köy çocuğundan bir tiyatro sanatçısı doğuyor. Bu noktada aklıma ister istemez Gönendere Hürriyet Sineması geliyor. Ya o sinema olmasaydı…
“Öncelikle bu konuya değindiğiniz için teşekkür etmek istiyorum. Her sanat dalını tiyatroyu, sinemayı, operayı veya baleyi birer ışık olarak görüyorum. Doğrudur, Gönendere Hürriyet Sineması beni aydınlattığı için, oradaki oyuncuları izlediğim için şimdi buradayım ve bunları konuşabiliyoruz. Eğer bu sanat yuvaları azalırsa ve ne yazık ki günden güne azalıyor, ortaya bugünkü kargaşa çıkıyor. Şahsen toplumların bulundukları yerde tiyatro ve sinemayı daha fazla talep etmesi gerektiği kanısındayım. Gönendere Hürriyet Sineması orada yaşayan insanların talepleriyle bir kültür ve sanat merkezine dönüştü. Bu aslında dünya çapında da bir örnektir. Sanat bir ihtiyaç olarak hissedilmeli. Avrupa’daki bireyler için sanat zaten öyle, çok normal adeta ihtiyaç gibi.
LEFKOŞA SANATIN DA BAŞKENTİ
Türkiye’de sanatsal alanda her şeye rağmen ışık gören Köroğlu, Kuzey Kıbrıs’ta ise tiyatronun Lefkoşa ile sınırlı kalmasından şikâyetçi. Okur- yazarlık oranının bu denli yüksek olduğu bir yerde sanata olan ilgi daha fazla olmalı diyerek sözlerini şöyle sürdürüyor.
“Türkiye’de her ne kadar tiyatro salonları kapansa da yerine alternatif sahneler açılıyor. Belki hepsi ayakta kalamayacak bilemeyiz onu birlikte göreceğiz. Yine de ben umutluyum ve bu yolda devam edersek daha özgün, yaratıcı ve yaşadığımız dünyayı anlatan oyunlar sahnelenebilecek diye düşünüyorum. Adada tiyatroya olan ilgi sanki biraz bölgesel gibi. Lefkoşa halkı tiyatro konusunda çok iyi, sadece ülkenin değil sanatın da başkenti. Lefkoşa Belediye Tiyatrosu’nun ve Devlet Tiyatroları’nın burada olması da önemli etken ve Lefkoşa’yı ayrı bir seviyeye taşıyor. Yakın Doğu Sahnesi’nde Canavar Sofrası’nı oynadığımız geceyi hatırlıyorum da şehirde öyle bir trafik vardı ki Gönyeli Kavşağı’na kadar kilometrelerce tiyatro kuyruğu vardı. Mağusa’da da tiyatroya ilgi artıyor. Özellikle yeni açılan sanat merkezi bunu kolaylaştırıyor. Tiyatro bu şekilde tüm ülkeye yayılmalı. Doğruyu söylemek gerekirse ülkede sanattan çok dedikodu var. İnsanlar birbiriyle uğraşıyor. Oysa eğitim seviyesinin bu denli yüksek olduğu toplumda sanat daha fazla olmalı.
Adres dergisi olarak Köroğlu’na İstanbul’daki gösterim öncesi başarılar dilerken yeniden onu Kıbrıs’ta görmenin sabırsızlığı içerisinde vedalaşıyoruz.