Eskiden de ‘köşeyi dönmek’ gayesiyle yanıp tutuşanlar vardı. Ama şöyle bir fark da vardı: Onlara ‘paragöz’ diye bakılırdı.
Şimdi pek o algı kalmadı artık…
Yaşadığımız düzen bizi ‘biz’ olmaktan çoktan çıkardı.
‘Biz’ olmak yerine ‘ben’ öne çıktı.
‘Birliktelik’ yerini ‘bencilliğe’ terk etti.
İnsanca değerler mumla aranır oldu.
Güven duygusu iyice köreldi.
Birlikte üretip birlikte kazanma ve geleceği hep birlikte kurgulama yeteneği giderek silikleşti, kaybolmaya yüz tuttu.
Toplumsal değerler unutulur oldu.
Nostaljinin gücü biraz da bundan değil mi zaten?
“Nerede o eski günler” diye başlayan cümlelerin içinde, o dönemlerin bütün zorluklarına rağmen insana insan olduğunu anımsatan o duygulardır ‘eskiye rağbet’in sebebi…
‘Bir pazarı’na nur yağmasa da…
**
Gazetelerde çıkan haberler, geldiğimiz toplumsal yapının fotoğrafını yüzümüze çarpıyor işte…
Hırsızlıklar gırla…
Dolandırıcılığın haddi hesabı yok…
Tacizler, tecavüzler bol…
Usulsüzlükler diz boyu…
‘Ahlaksızlık’ sayılan ne kadar eylem varsa, hepsi işleniyor artık bu ülkede…
“Devlet malı deniz” diyenlerin sayısı giderek artıyor.
Ve biz de nostalji takılıyor, ruhumuzu rahatlatmaya çalışıyoruz sık sık…
**
İnsanlar durdukları yerde değişmezler.
Toplumlar da öyle…
Aslolan sistemdir, düzendir, rejimdir.
Alın şu anda bu topraklarda yaşayan insanları, topyekun bir başka mekana götürün, başka bir sistemle yönetin, göreceksiniz ki önce bir direniş olacak, ama zamanla çoğunluk sisteme uyacaktır.
Biçilen elbise vücuda dar gelse de, bol olsa da, bir süre sonra üzerine oturacaktır.
Vücudun şekli şemaili ne isterse olsun, bir süre sonra elbisenin şekline şemailine dönüşecektir.
**
“Biz neden böyle olduk?” sorusu önemlidir.
Zira yaşadıklarımız birer ‘sonuç’tur.
‘Nedenler’ orta yerde durdukça, ‘sonuç’ değişmez.
Oluşmuş düzen kendi ruhuna uygun biçimde hem insan modelini, hem de ilişkileri biçimlendiriyor.
Gazetede gördüğümüz ‘hırsız’ bu sistemin bir ürünüdür.
Tacizci, tecavüzcü, bu düzenin sonucudur.
Ahlaksızlıklar, usulsüzlükler, arsızlıklar, yüzsüzlükler hepsi ve daha fazlasıyla yaratılan rejimin çıktılardır.
Marifet bu kurulu düzenin altına odun atarak devamını sağlamak değil, onun kötü yönlerini kökünden kazımak, yeni bir sistem yaratmaktan geçer.
**
Farkettim ki çoktandır ‘düzeni değiştirmek’ten söz eden yok.
O yüzden hatırlatayım dedim.
Sahi, hani biz ‘düzen’i değiştirecektik?