Balkan Araştırmacı Gazeteciler Ağı BİRN’den Serbeze Hakhiyaj, “Dayanışma Öyküleri” çerçevesinde birbirinin hayatını savaş esnasında kurtaranların öykülerinden bir Sırp manastırının Kosovalı Arnavutlar’ın hayatını savaş esnasında nasıl kurtarmış olduklarını anlattığı öyküsünü yayımladı.
Biz de bu gerçek yaşam öyküsünü okurlarımız için derleyip özetle Türkçeleştirdik. Serbeze Hakhiyaj, özetle şöyle yazıyor:
*** Haziran 1999’da paramiliter kuvvetler, Dekani kentinde devriye dolaşırken, Kosova savaşı da sona eriyordu – kentteki yerel Sırp Ortodoks Manastırı’nda keşişler, 14ncü yüzyıldan kalma bu manastırın duvarları arasında Arnavut kökenli Kosovalıları korumaktaydılar...
*** Kosova savaşı, Haziran 1999’un başlarında neredeyse sona ermişti çünkü NATO’nun Yugoslavya’ya hava saldırıları, Cumhurbaşkanı Slobodan Miloseviç’in askerlerini geri çekmesine yol açmıştı. Ancak Yugoslav askerleri, polis birlikleri ve Sırp paramiliter kuvvetler geri çekilmeye hazırlanırken, Dekani kentindeki durum kötüleşmekteydi. Bu kentte yaşayan Şaban Brukay ve ailesi, Arnavut kökenli Kosovalılar’ın paramiliter kuvvetler tarafından öldürüldüğüne ve evlerin soyularak ganimet edildiğine tanık olmuşlardı.
*** Miloseviç uluslararası barış planının koşullarını 9 Haziran’da kabul ettikten sonra, Sırp kuvvetler, Arnavut kökenlilerin Dekani’deki evlerine girerek onları soymaya başlamışlar, kadınlarla erkekleri tehdit etmişler ve kadınlara silah zoruyla tecavüze yeltenmişlerdi...
*** Brukay, “Paramiliter güçler bizim evimize de girdiler. Bizi dövmeye başladılar. Çocuklarımı öldüreceklerinden korkuyordum... Onlara, çocuklarımı öldürmememeleri için yalvardım. En büyük kızım sekiz yaşındaydı ve elinde beş Yugoslav dinarı tutuyordu. Onlara, “Bu parayı alın ve babamı öldürmeyin” dedi. Fakat paramiliterlerden biri kızımı tekmeledi ve kızım yere düştü” diye anlatıyor...
*** Brukay, çatışma günleri esnasında, yakınlardaki Visoki Dekani Sırp Ortodoks Manastırı’nın keşişi Sava Yanyiç’in kentte kalan Arnavut kökenlilerin evlerini gezerek, güvende olup olmadıklarına baktığını aktarıyor...
*** Yanyiç, BİRN’e yaptığı açıklamada, manastırın 1998 yılının yaz aylarından beridir manastıra sığınan hem Sırp, hem de Arnavut kökenli olan insanları koruduğunu aktarıyor – Sırp polisi ile Kosova Kurtuluş Ordusu arasında çatışmalar çıkmış kentte ve insanlar manastıra sığınmışlar... NATO bombardımanları esnasında da şiddet gözle görülür derecede artmış Dekani’de... Yanyiç, “Kentte polis ve asker tüm idareyi alınca, Arnavut kökenli sivillerin durumu da kötüleşmişti” diye anlatıyor...
*** Amerikan kökenli insancıl bir örgüt olan Uluslararası Ortodoks Hristiyan Yardım Birlikleri’yle birlikte manastır, yerli halka düzenli biçimde yardım dağıtmaktaymış o günlerde. “Düzenli biçimde insanlarla ilgilenmekteydik” diyor Yanyiç.
*** Burkay ailesi, 1998-99 çatışmalarından önce de şiddetle karşı karşıya kalmışlar. Temmuz 1998’de Brukay ailesinden yedi çocuk İsniç köyünde eski evlerinin avlusunda oynarken avluya isabet eden bir el bombası sonucu çocuklardan ikisi ağır yaralanmış. O akşam Şaban Brukay ve kardeşi, ailelerini alarak yakınlardaki Dekani kentinde, abilerinin evinde kalmaya gitmişler. Mart 1999’da NATO hava saldırıları başladığında, kentte yalnızca 300 kişi kalmış vaziyetteymiş.
*** Nisan ayı başlarında Brukay, evin yakınındaki bir tarlada otlanmakta olan kardeşinin ineğine bakmaya gittiği zaman, birisinin otlar arasında inlemekte olduğunu duymuş. Fenerini otların arasına doğrulttuğu zaman bir sesin “Arnavut musun?” dediğini duymuş. Yaklaştığında, kanlar içerisinde, eli kesilmiş olan genç bir adam görmüş, Kosova Kurtuluş Ordusu mensubuymuş bu adam... “Yaralaları kararıp iltihaplanmaya başlamıştı... Bilinci sürekli gidip geliyordu” diyor.
*** Brukay onu evin içine taşımış ve yaralarına sürmek için ilaç bulmuş. “Tüm aileden onu gizlemiştim. Üç ay boyunca onu iyileştirmeye çalıştım. Tırnaklarını ben kestim, Saçlarını ve yüzünü yıkamasına yardım ettim” diye anlatıyor Miradiye Brukay... Dekani’deki şiddet Haziran 1999’da giderek artarken, Visoki Dekani manastırındaki keşişler de harekete geçmeye karar vermişler... Brukay, “Paramiliter kuvvetlerin ortasında, tek başına bir van araç içinde keşiş Sava’nın geldiğini gördük. Tanrı’ya ve Sava’ya şükürler olsun ki hayatta kalabildik” diyor.
*** “Sava bize, “Kim hayattadır?” diye sordu ve van arabasına binmemizi söyledi, sonra da bizi manastıra gönderdi... Benden, diğerlerini bulmamız için yardım istedi. Pek çok insanı manastıra taşıdık... Kosova Kurtuluş Ordusu’ndan o yaralı genci de benimle birlikte manastıra götürdüm” diye anlatıyor Brukay.
*** Keşiş diğer insanların nerede olduğunu araştırırken, Brukay ona yolun sonunda yaşayan yaşlı bir kadından söz etmişti... “Sava bu yaşlı kadını kolları arasında van arabaya taşımaya çalışırken, bize ateş açıldı, çevremize kurşun yağıyordu ancak çok şükür yaralanmamıştık” diyor Brukay. Yanyiç, “Neredeyse 200 kişi olmuştuk manastırda ve yiyecek ve yatacak yer için organize olduk. Bombarımanlar bitinceye ve savaşı sona erdiren Kumanova Anlaşması yürürlüğe girinceye kadar herkes manastırda kalacaktı” diye anlatıyor.
*** Sırp kuvvetlere karşı savaşmak yerine, bazı Arnavut kökenli Kosovalılar’ın manastıra, Sırplar’a sığındıkları yönünde suçlamalar işitmiş keşişler – Yanyiç, “Bu durum onlar için çok tehlikeliydi fakat bize sığınan insanlar sade yurttaşlardı, komşularımızdı ve yardıma ihtiyaçları vardı, hepsi bu...” diyor. Gerek Sırp polisinin, gerekse Yugoslav ordusu askerlerinin keşişlerin Arnavut kökenlilere yardıma gittiklerini bildiklerini fakat buna karşı çıkmamış olduklarını da anlatıyor Yanyiç...
*** Geriye kalan tüm aileler manastırın içinde toplandıktan sonra, Brukay Yanyiç’in kendisine belediye binasına giderek tüm belgeleri ve tapu kayıtlarını toparlamaları gerektiğini söylediğini anlatıyor. “Gidip tüm bu kayıtları ve belgeleri aldık, sonradan belediye binası ateşe verilmişti ama biz bina ateşe verilmeden tüm kayıtları almıştık zaten” diyor.
*** Brukay’la Yanyiç’in anlattıkları genelde örtüşüyor, tek bir olay hariç. Brukay, belediyeden belgeleri aldıktan sonra keşişlerin çocuklarla oynadığı bir esnada en az 40 kişilik bir paramiliter gücün manastıra girdiğini anlatıyor. “Sava, Teodosiye ve diğer keşişler ellerini kaldırarak ‘Bizi öldürebilirsiniz fakat onları burada öldüremezsiniz’ demişlerdi” diyor. Ancak Yanyiç böyle bir şey olduğunu inkar ediyor... Sırp polisi ve Yugoslav ordusu askerlerinin sık sık manastıra geldikleri halde, silahlarla içeriye girmediklerini ve arama yapmadıklarını söylüyor. “Kimse bizi tehdit etmedi, manastırımıza sığınan herhangi bir Arnavut kökenli Kosovalı da bu insanlardan herhangi tatsız bir şey görmediler” diye ısrar ediyor...
*** İlk NATO askerleri manastıra gelinceye kadar keşişler, Arnavut kökenli Kosovalılar’a bakmışlar. Şimdilerde bu manastır UNESCO tarafından dünya kültür mirası olarak ilan edilmiş. Miradiye Brukay, keşiş Yanyiç’in hiçbir zaman hayatı boyunca başının derde girmemesini diliyor, eğer başı derde girecek olursa, kendisinin de aynı şekilde ona yardım etmek istediğini söylüyor... “O bizim hayatımızı kurtardı” diyor, “Kendi çocuklarıma baktığım gibi, ona da bakardım” diyor.
*** Savaş Haziran 1999’da sona ermiş olsa dahi, manastırın bir sığınak olarak rolü bitmemiş. Yanyiç, Sırp polisinin yokluğunda intikam saldırılarından korkan yerel Sırplar’a sığınak oluşturmaları gerektiğini anlatmış diğer keşişlere. “Birkaç ay boyunca 20 kişi manastıra sığınmıştı” diyor... “Ne yazık ki bir rapor gördük ve kalıntılar üzerinde yapılan analizde, bunların çoğunun 1999’un yaz aylarında büyük olasılık öldürülmüş olduğunu öğrendik” diyor.
https://balkaninsight.com/2022/12/07/solidarity-stories-6-serb-monastery-shelters-kosovo-albanians/
(BIRN’de Serbeze Hakhiyaj’ın 7.12.2022’de yayımlanan yazısını özetle derleyip Türkçeleştiren: Sevgül Uludağ/YENİDÜZEN).
*** KAZILARDA SON DURUM... KAZILARDA SON DURUM...
Dikmen, Karmi ve Girne’de yeni kazılar...
Kayıplar Komitesi’nin Dikmen’de, Karmi’de ve Girne’de Barış Parkı’nda yeni kazılar başlattığı öğrenildi.
Adamızın güneyinde ve kuzeyinde Kayıplar Komitesi tarafından yürütülmekte olan ve gerek 1963-64, gerekse 1974 kaybı Kıbrıslıtürkler’le Kıbrıslırumlar’ın gömü yerlerinin aranmakta olduğu kazılar, hiç kesintisiz biçimde devam ederken, bu hafta yürütülmekte olan kazılara ilişkin Kayıplar Komitesi Kıbrıslıtürk Üye Ofisi Kazılar Koordinatör Yardımcısı Arkeolog Erge Yurtdaş’tan bilgi aldık. Bize aktarılan bilgilere göre kazılarda son durum şöyle:
*** Yipsu/İpsoz/Akova: 1974 kaybı bir Kıbrıslırum'un kuyuda olabileceği bilgisi üzerine başlatılan kazı çalışmaları sırasında kuyunun beşinci metresinde insan kalıntılarına ulaşılmıştır. Kalıntıların bulunduğu seviyede manuel olarak çalışılmalar devam etmektedir.
*** Aşşa/Paşaköy: 1974 kaybı bir grup Kıbrıslırum'un tarlada gömülmüş olabileceği bilgisi üzerine kazı çalışmaları başlatılmıştır.
*** Digomo/Dikmen: 1975 yılında bir evin yanında şüpheli toprak yığınlarının görüldüğü alanda bir grup Kıbrıslırum'un kayıp edilmiş olabileceği bilgisi üzerine başlatılan kazı çalışmaları tüm hızıyla devam etmektedir.
*** Mirtu/Çamlıbel: 1974 kaybı bir grup Kıbrıslırum'un ormanlık arazide kayıp edilmiş olabileceği bilgisi doğrultusunda başlayan kazı çalışmaları tüm hızıyla devam etmektedir. Burada bir kayıptan geride kalanlara ulaşılmıştır...
*** Karmi/Karaman (Askeri Bölge): 1974 kaybı bir grup Kıbrıslırum'un gamini içinde gömülü olabileceği bilgisi üzerine kazı çalışmaları başlatılmıştır.
*** Trulli/Strullos: 1963-1964 kaybı 3 Kıbrıslı Türk'ün kuyuya atılmış olabileceği bilgisi üzerine başlatılan kazı çalışmalarında insan kemiklerine rastlanılmıştır. Kuyuya ulaşmak için rampa yapılmış ve arkeologlar tarafından kuyu içerisinde manuel bir şekilde kalıntılar açığa çıkarılmıştır. 4. bireye ait olduğu düşünülen kalıntılara ulaşılmıştır. Kuyunun dibine ulaşılmasıyla kazı çalışmaları bitirilmiş, halen kapama çalışmaları devam etmektedir.
*** Girne Barış Parkı: 1974’te bir grup Kıbrıslırum'un şüpheli alanda kayıp edilmiş olabileceği bilgisi üzerine kazı çalışmaları başlatılmıştır.
Biz de kazı ekiplerinde bulunan tüm arkeologlarımıza, şirocularımıza ve diğer çalışanlara “Çok kolay gelsin” diyoruz...
Digomo'da kazılardan görünüm...