Kötü günler geride kaldı, sırada daha kötü günler var!

Serhat İncirli

Dolar 19 TL...
Euro 20 TL...
Sterlin 23 TL...
Üç aşağı beş yukarı şu anda TL’nin “günlük kullanımımızdaki paralarla” bağlantılı durumu bu...

-*-*-

TL’nin yükseleceğini tahmin eden veya yükselmesini bekleyen var mı?
Yok!

-*-*-

Peki, TL’nin Dolar, Euro ve Sterlin karşısında daha da gerileyeceği beklentisi ne durumda?
Bu beklenti çok yüksek!

-*-*-

Neden?
Birinci neden Recep Tayyip Erdoğan...
Eğer Türkiye’de “hükümet istifa – istifa ulan” sesleri yükselir ve sokağa taşarsa; Erdoğan da bunu yapmaz, yani bırakıp gitmez, tam tersine sertleşir ve ortalık örneğin Gezi günlerindeki gibi hafiften yanarsa; TL’nin düşüşü hızlanır...

-*-*-

Seçim mi?
Seçim umut mu?
Erdoğan kaybederse, gayet sakin bir şekilde yenilgiyi kabul edip, “şerefsiz, ahlaksız, adi” dediği insanların elini mi sıkacak?
Yoksa, etrafındakilerle birlikte, kavgayı çok daha “sert” ya da “kötü” yönde büyütecek mi?

-*-*-

Peki Erdoğan kazanırsa ne olur?
Şu anda “Erdoğan kazanacak” gibi durmuyor ama kazanırsa, Türkiye’de demokrasi, adalet, şeffaflık, hesap verebilirlik anlamında gelişme beklemek, hayal ötesi bile olmayacak!
Ve eğer Türkiye demokrasisi, adaleti, hesap verebilirliği, şeffaflığı “daha da kötüleşirse”, TL’nin değer kazanması ya da Türkiye ekonomisinin ayağa kalkmasını beklemek imkansız hale gelecek!

-*-*-

Tek çözüm şudur; Erdoğan çıkacak, ulusa seslenecek ve “... Yapamadık. Çok uğraştık ama başaramadık. Deprem bize son darbeyi vurdu. İstifa ediyorum, ediyoruz, en kısa zamanda seçime gidelim, ben aday değilim” diyecek!
Bunu yapmasını bekleyen var mı?
Yoktur!

-*-*-

Dolayısı ile önümüzdeki üç ay içinde Türkiye’de hiç bir şey “düzgün” gitmeyecek ve bu, ekonomiyi daha da kötü hale getirecek...

-*-*-

Peki KKTC?
Türkiye kilitlenirse, çökerse, KKTC’nin ayağa kalkmasını beklemek hayaldir...
Bizde durum çok daha vahimdir!
Alacak – verecek davaları artacak; kimse özellikle “döviz borcunu” ödeyemeyecek...
Yaşam kalitesi sıfırlanacak...
Özel okullar, özel hastaneler, onlarca şirket, iş yeri ciddi sıkıntıya girecek!
İşsizlik artacak...
Suçlar çok yükselecek...

-*-*-

Ve hepsinden önemlisi; yüzlerce – belki binlerce gencimiz ya Avrupa’da şansını deneyecek...
Ancak, Avrupa’dan önce, bir duvar ötede Avrupa’nın önemli bir parçası bulunuyor...
Kıbrıs Cumhuriyeti...
Kimisine göre “Rum”!

-*-*-

Yüksek maaşlı, beyaz yakalı işlerle ilgili olarak bizim gençlerimiz, Kıbrıslı Rum gençlerle ne kadar yarışabilir?
Yarışamaz!
Peki ne olacak?
Doktorası olan gençlerimiz dahi; bugün üçüncü ülkelerden düz işçilerin yaptığı işlere girebilecek...
Yine bazılarının “Rum” diye düşmanlaştırdıklarının yanına “çalışan” olacağız...

-*-*-

Çok ciddi ekonomik sorunlar; çok büyük sosyolojik sorunları beraberinde getirecek...
Çöken Kuzey Kıbrıs, bir yandan Avrupa’nın maddi gücüne teslim olurken; öte yandan, “vatandaşlığı” gereği Güney Kıbrıs’ta değil iş bulma şansı; öteki tarafa geçme şansı dahi olmayan önemli oranda nüfus “ya aç kalacak, ya da ülkeyi terk edecek!”

-*-*-

Böylesi bir ortamda, turizmin, eğitimin, sanayinin, inşaat sektörünün, özellikle daha etkili hava ulaşımının çok ama çok iyi planlanması gerekir...

-*-*-

Ersin Tatar ve Ünal Üstel’le bu işin yapılamayacağı da açıktır...
Çünkü her ikisi de, şu anda istifa etmesi en hayırlı iş olan Türkiye’deki kötü yönetimin kuklası olmanın ötesine geçebilecek şansa sahip değil...
Tatar ve Üstel; ne yazık ki örneğin Kıb – Tek’e akaryakıt sağlanmasında olduğu gibi, iğrenç kirlilikte bir “mafya” diyebileceğimiz siyasi yapının kontrolündedir...

-*-*-

Türkiye’deki korku egemenliğinin bir çeşidi KKTC’de de söz konusudur!
Ve gidişat, mutlak karanlıktır, mutlak çöküştür...

-*-*-

Peki çözüm?
Kıbrıs sorununu çözmenin tam zamanıdır...
Kıbrıs sorunu çözülürse; yine basit bir örnekle açıklayayım; “vatandaşlığı tartışılan, KKTC doğumlu – Türkiye kökenlilerin sorunu da çözülmüş olacak”...
TL’nin ezilmişliği ortadan kalkacak...
Siyasi belirsizliğin yarattığı yok oluş süreci duracak...
Hırsızlık, yolsuzluk ve rüşvetin üzerini örten hamasi nutuklar bitecek...
Dürüstlük, şeffaflık, hesap verebilirlik, demokrasi, adalet gibi kavramlar “Avrupalı” olmak zorunda olacak!

-*-*-

Türkiye’deki seçimden hemen sonra, yani üç ay içerisinde 1 Doların 60 TL; 1 Euro’nun 80 TL; 1 Sterlin’in 99 TL olduğunu hayal edebilir misiniz?
Bir hayal edin; ev, araba, okul taksitleriniz Euro, Dolar, Sterlin bazında değişmemiş ama TL kazanıyorsunuz ve bunları ödemeye çalışıyorsunuz?

-*-*-

100 Dolar, 6 bin TL olacak!
Yıkım mı?
Hayal ettiğim, aklıma gelen örnekleri saymak istemiyorum!
Sadece bir tek şey söyleyeyim; Sovyetler Birliği çöktüğünde Batı’ya açılan o birliğin bazı ülkelerinin neler yaşadığını bir düşünün diyorum... 
Kazandıkları para pul bile değildi...
Şimdi, bizimki de aynı olacak...

-*-*-

Külliye mi?
Hakikatten, hala o utanmazlığa – hiç çekinmeden devam mı ediyorsunuz?

-*-*-

Her şey daha kötüye gidiyor... 
Ve bize “bayrak, ezan, külliye” diyerek, yalanla, hamasetle sadece gaz verenler tarafından yönetiliyoruz... 
Bu ahval ve şerait içerisinde “olumlu olmaya çalışmak, olumlu düşünmek imkansızdır. 
Her geçen gün daha kötü bir sabaha uyanıyoruz...”

-*-*-

Bu yazdıklarım için “felaket senaryosu” diyebilirsiniz ama lütfen sağınıza, solunuza, gidişata, bir de bu fotoğraftaki Ersin’inize, Ünal’ınıza ve Erdoğan’ınıza bakın; "Kötü günler geride kaldı, sırada daha kötü günler var"  gerçeğini yüzlerinde göreceksiniz...