İnsan dokuz köyden kovulmuş biri olduğunu unutuyor bazen. Bizi sevenlerin, benimseyenlerin oluşturduğu küçük balonlar içinde sürdürüyoruz çünkü hayatlarımızı. Oysa bambaşka bir dünya var dışarıda. Bizim doğrularımızın yerle bir edilmiş olduğu bir dünya. Bizi tanımayan ama hakkımızda düşmanca fikirler edinmiş, bize dair bir kötülük anlatısını işitip benimsemiş insanlar. Bizi gerçekten tanısalar, sesimizi, gerçek düşüncelerimizi işitseler bizi severler mi, ya da en azından nefret etmekten vaz geçerler mi bu pek net değil. Bazı insanlar sevmeyi, farklı olanla bağlar kurmayı başaramıyor çünkü. Böyle bir beceri öğretilmemiş onlara. Öğretilmesi gerekmiyor belki ama böyle bir meseleden de haberleri yok diyelim. Bir yaşantı ve algılama biçiminin içindeler. Onu görmüş, onu benimsemişler. Güvenlik alanlarını bu oluşturuyor. Böyle gelmiş böyle gider diyorlar.
Biz de onlar gibi yapıp bizim dışımızdakileri, farklı düşünenleri ötekileştirebilir onları kafamızdaki politik sürgüne gönderebiliriz. Oysa bazı insanların bulundukları yer sadece kötü bir tesadüftür kimi zaman. Öyle görmüş, öyle bilmişlerdir. Hayatlarını incelediğimizde anlam verebiliriz durdukları yere.
İnce düşünmeye olanak vermez ama çoğu zaman hayat. Bir kargaşa ve gürültü içinde saf tutmamız beklenir. Sorgulamaya, didiklemeye olanak yoktur.
Kötü bir bakış insanı dilsizleştirir kimi zaman. Kötü bakış bir çeşit şiddettir çünkü ve paralize eder karşısındakini. Birisi size bir marka takarken bedeninize çiviyle çakar adeta onu. Bir yüz ifadesindeki nefret suratınıza şaklayan bir tokat şiddetindedir.
Kötü bir bakışın ardında uzun bir hikâye vardır kimi zaman. Bölük pörçük, yalan yanlış anlatılarla kurulu bir hikayedir bu çoğunlukla. Başkalarının kafasındaki canavarı oluşturan budur.
Kimi zaman bizzat siz de katkı koyarsınız bu zincire. Kötü bir bakışla karşılaşmak sizin bakışınızı da kötüleştirir. Karşıdakini ya değersizleştirme ya da görmezden gelme eğilimine girersiniz. Kötülük sarmalı kurulur böylece.
Bazı insanların kalbini görür ve kolayca bağışlarsın hatalarını. İçinde bulundukları kötülükle pek de barışık olmadıklarını anlarsın çünkü. Çoğu insana kötülük kendi görmüş olduğu kötülükten bulaşmıştır. Kırmayı kendi kırık kalbinden öğrenmiştir pek çok insan.
Kötülüğe iyilikle cevap verdiğinde şaşırtırsın bazı insanları. Size yönelttikleri kötülüğüm şiddetiyle sendelerler bu şaşkınlıkla birlikte. Düşmemeleri için onları tutarsanız daha da şaşırırlar ve kafalarında bir soru oluşur. Belki de zannettikleri insan değilsinizdir siz.
Son derece karmaşıktır bir insanın diğerine karşı algısı. Belki geçmişlerindeki birini anımsatıyorsunuzdur onlara. Herkesin sizi sevmesi de gerekmez zaten. Nefretle yaklaşmasınlar yeter ki.
Pek çoğunun sevileni bir diğerinin nefreti. Hiçbir algı sahici değil çünkü. Yalancı kahramanlarla dolu dünya. Gerçek bir insan iyisiyle kötüsüyle bir insandır oysa. İdollere tapınma ihtiyacı çok ilkel bir duygu insanlık için. İdol karşısındaki en önemli duygu yabancılaşmadır bana kalırsa. İdol bize uzak olandır ve ona atfettiğimiz güçten ötürü korkarız ondan.
Günümüzün politik alanında bunu gözlemliyorum son sıralar. Geçmişin kralları gibi kimileri. Tanrı tarafından seçilip atanmışçasına bir kutsallık zırhına bürünmüşler. Soğuk ve uzaklar, kibirli, üstten bir eda taşıyorlar. Diğer yanda ise bizler gibi seven, üzülen, kırılan, anne, baba, sevgili, eş olan, sokaktaki herhangi bir insanı andıran politikacılar var. Güç sahibi olmak onları da bozar mı, tam bilemiyoruz bunu ama bazıları bozulmayacakmış gibi duruyorlar.
Gerçek bir insan olmak, kırılganlıklarını yen içine gizlememek öyle önemli ki. Dünyayı değiştirirse böyle politikacılar değiştirecek bana kalırsa.
Başka bir yüzyıla ait, güç zehirlenmesine uğramış bazı tiranlar kötülüklerin anahtarını ellerinde tutuyorlar ne yazık ki. Bu anahtarı nasıl bir ustalıkla onların elinden alabiliriz; işte bütün mesele bu.