Bir kuyunun durmadan dibine bakarsanız, içine çekilirsiniz.
Bilmediğini bilmeyen, öğrenmeye niyeti olmayan, etrafa husumet ve nefret duyguları saçan bir çirkinlik abidesiyle polemiğe girmek, kuyunun dibine bakmak gibidir.
Pisliğin içine düşersiniz.
Ve bu mutlaka sizde izler bırakır. İçinizde, ruhunuzda tahribata yol açar.
Hele böyle birilerinden nefret etmek, onları onurlandırmak anlamına bile gelebilir.
Peki ama böyle bir durumla karşı karşıya geldiğimizde ne yapabiliriz?
Tiksinti duymamak, ruhumuzu kirletmemek, pisliğin içine düşmemek için kulaklarımızı mı tıkamalıyız?
Ya da Sokrates’in yolundan giderek, haksızlığa uğramanın haksızlık yapmaktan daha iyi olduğunu mu söylemeliyiz?
Bundan hiç emin değilim!
Eğer bir toplumda adalet duygusu tahrip edilmişse ve rejim yalan üzerine kurulmuşsa, o toplumun bir bireyi olarak bundan hepimiz sorumluyuz.
Rejimin yanında yer alanlar için böyle bir sorumluluk elbette söz konusu değildir.
Onlar “büyük bir davaya” hizmet ettiklerini düşünürler ve “kutsal davayı” adalet duygusunun üzerine koyarlar.
Kimileri de kendi eylemleriyle rejimi bizzat desteklemekten kaçınırlar ama özel hayatlarına kapanırlar. “Dışarıda” olup biteni bilmek istemezler.
Baskıcı, yalana dayalı rejimler, yukarıda sözünü ettiğim kategoriler içinde yer alan insan grupları sayesinde ömürlerini uzatırlar.
Üçüncü kategoride ise mücadele etmeyi seçenler vardır ve bu yazının sorunsallşatırdığı konu da daha çok bu kesimle ilgilidir: Nefrete kapılmadan, ruh güzelliğini bozmadan haksızlıklara karşı mücadele etmek mümkün mü?
Toplumların ve bireylerin tarihinde öyle dönemler, öyle anlar vardır ki, içinde bulunduğunuz çirkin, baskıcı ortamlara, haksızlıklara başkaldırmak zorunda kalırsınız.
Ruhunuzun kirlenmesi pahasına polemiğe ve kavgaya atılırsınız.
Bu aslında “temiz” kalmak için elzemdir. Tam da ruhunuzu ve huzurunuzu korumak için onları kurban etmek zorundasınız.
Çünkü söz konusu olan, haksızlığa itiraz etmek ya da boyun eğmektir.
Görmezden gelmek, kulaklarınızı ve gözlerinizi kapamak ruhunuzu temiz tutmaz!
Fildişi kulesine kapanarak da temiz kalamazsınız.
O çirkin ortamda adalet duygusuyla verdiğiniz zor mücadeledir ruhunuzu temiz ve güzel tutan. Yeter ki, mücadelenin merkezine şişkin bir egoyla kendimizi koymayalım, kendi kendimizi ölçüt almayalım, insanlar arasındaki farklılığa saygı duyalım ve en önemlisi, empati duygusundan uzaklaşmayalım.
İşte o zaman kötülük ve haksızlık karşısında verdiğimiz mücadelede ruhumuz temiz kalır...