Bu ülkeyi yönetenlere bakılırsa Kovid 19’la mücadelede Dünya’ya örnek olacak durumdayız.
Ama, bu ülkenin ‘yönetilenleri’ açısından böyle bir söylemin pek bir anlam ifade ettiği söylenemez.
Çünkü, bu süreçte alınan birçok kararın, yapılan birçok uygulamanın ilgili sivil toplum ve halk kesimleri tarafından ciddi derecede eleştirildiği, çeşitli sektörlerin alarm zillerini çoktandır çalmaya başladığı bir gerçekliktir.
İşte bu sürecin nasıl yönetildiğini ve bazı temel eksikliklerini Salamis Tartışmaları programı için Dr. Okan Dağlı’yla birlikte konuştuk.
Bugün yazdıklarım, büyük ölçüde, 19 Aralık Cumartesi günü SIM TV’de yayınlanacak Salamis Tartışmalarının içeriğiyle uyumlu olacak.
Öncelikle dikkatimizi çeken en önemli konu bu süreçte kamu otoritelerinin konuya plansız-programsız yaklaşımları olmuştur.
Kamuoyu, ilgili devlet kurumlarının, Kovid 19’la mücadelede hangi durumlarda hangi önlemleri almayı planladığı konusunda bilgisiz.
Ama işin vahim tarafı, gidişata bakılırsa, yöneticilerin de böyle bir planlamadan haberleri olmamasıdır.
Düşünmedikleri veya gereğinin farkında olmadıkları için ortaya çıkan bu plansızlık, tüm iyi niyetli bazı yaklaşımları da ortadan kaldırıyor, halkı derin bir güvensizliğe yönlendiriyor.
Yani önlemler rastgele alınmakta ve rastgele uygulanmaktadır.
Örneğin, haftalarca Kıbrıs’ın güneyinde devam eden pozitif vaka artışlarına verilen tepki, bu ‘rastgele iş yapma’ anlayışını açığa vuruyor.
Bu ülkeyi yönetenler, sanki bu artıştan önceden hiç haberleri yokmuş gibi davrandılar.
Belki zamana yayarak, kademeli olarak ele alacakları önlemler yerine, düşüncesizce karar alıp hemen uygulamaya yöneldiler.
Yeşil hat üzerinden geçişleri neredeyse durdurulmak istenen işçiler de bu plansız, acemice yaklaşıma isyan ederek haklı bir soru soruyor:
“Kovid 19 sadece işçilerden mi bulaşıyor, Güney’e öğrenim için gidip gelen öğrencilerden veya Pile köyünde yaşayanlardan bulaşmıyor mu?”
Bu ülkeyi yönetenlerin bu soruya yanıt verememeleri ciddi bir sorundur.
Ama daha ciddi sorunlarımız da vardır.
Kamu otoriteleri, alacakları kararların isabetli olmasını sağlamak, demokratik bir denetime gönüllüce razı olmak ve bu kararların daha kolay benimsenmesini sağlamak üzere ilgili kesimlerin temsilcilerine de danışırlar.
Bu örnekte, ekmek parası için yeşil hat üzerinden çalışmaya giden emekçiler nedense akıllarına hiç gelmiyor.
Onların temsilcileriyle görüşmeyi, onların görüşlerini almayı, ilgili sendikalardan veri toplamayı ve bu veriler ışığında kararlarını şekillendirmeyi hiç denemiyorlar.
Karşılarında, çalışma bakanlığının görevlilerini değil de polis gücünü bulunuyor işçiler.
Sanki bu konu polisiye bir olaymış gibi.
Bu durumun sebebi de plan yapmayan ve belki de bunun öneminin bile farkında olmayan kamu otoriteleridir.
Ayni plansızlık, Kovid 19’la mücadele sürecinin her aşamasına damgasını vurmuş gibi.
Karantinasız girişler, durumların sınıflandırılmaması, her duruma özgü bir önlemler paketinin belirlenememesi, toplumla iletişime değer verilmemesi göze çarpıyor.
“En kötü senaryo” için düşünülüp uygulanması gereken bir önlemi, gelişigüzel devreye sokmak yönetimin sorun çözme kapasitesine ilişkin kuşkuları yoğunlaştırıyor.
Şimdi bu planlama yoksunluğu, Kovid 19 aşısı için de yeni bir belirsizlik yaratıyor.
Dr. Okan Dağlı, Avrupa Birliği’nin aşı planlaması yaptığını, Kıbrıs’ın güneyinin de buna hazırlıklı olduğunu hatırlatarak, kuzeyde bu konuda henüz bir planlamanın yapılmadığını vurguluyor.
Eğer Kıbrıs’ın kuzeyinde yaşayan insanlar için bir aşı uygulaması düşünülüyorsa, bu aşının temin edilmesi ve bir aşılama programının yapılması gerekmez mi?
Bu süreçte toplum bireylerinin gerekli kişisel önlemleri alarak Kovid 19’a karşı etkili bir tepki verdiğine inanıyoruz.
Umarız, kamu otoriteleri planlama yapmayı öğrenene kadar, bu bireysel uyanıklık devam eder.
Kovid 19’la mücadelede, şimdilik bu noktadayız.