Emekli diplomat ve Kıbrıs Fullbright Komisyonu yönetim kurulu eski başkanlarından Keith Peterson, yıllar sonra FullBright Komisyonu’na dair yazdığı “American Dreams: The Story of the Cyprus Fullbright Commission” isimli kitabı için yeniden adadaydı. Diplomatik kariyerinden önce gazeteci olan Peterson, halen Amerika’da yaşıyor, köşe yazarlığı yapmaya devam ediyor. 2011-2014 yılları arasında adada görev alan yazar, komisyonun 1960’lı yıllar başlayan ve 52 yıl devam eden hikayesini kaleme aldı. Komisyonun Kıbrıslı Türk ve Rum gençlere nasıl ilham verdiğini, nasıl bambaşka kapılar açtığını, köyde yaşayan çocukların Amerika’da nasıl eğitim alma şansı yakaladığını, çoşkuyla anlatırken, gözleri adeta buğulanıyor. Burs almayı başaran zamanın genç, bugünün yetişkinleriyle yaptığı röportajlardan oluşan kitap hem komisyonu, hem de hayatlarına dokunduğu kişilerin hikayelerinden oluşuyor.
“Diplomatik deneyimlerim bana farklı bakış açıları kazandırdı”
Öncelikle kendisini biraz daha yakından tanıyor, hikayesine kulak veriyoruz. Kariyerine gazeteci olarak başlayan Peterson yazmaya o yıllardan gönül vermiş görünüyor.
“Haklısınız diplomat olmaya karar vermeden önce gazetecilik yapıyordum. Bu alanda eğitim aldıktan sonra günlük bir gazetede çalışmaya başlamıştım. Ancak siz de bilirsiniz ki gazetecilik çok zor bir işti. Bir süre sonra bıraktım. Uluslararası ilişkiler üzerine eğitim aldım. Diplomatik ilişkiler ilgimi çekmişti. Sınavlara girip şansımı denedim, diplomat oldum. Diplomatlığı, gittiğim yerlerde ülkemi temsil etme fikrini çok sevdim. Yedi farklı ülkede görev aldım. Deneyimlerim bana, pek çok farklı bakış açısı kazandırdı. Yine de insan bir kere gazeteci oldu mu, kurtulamıyor. Emekli olduktan sonra köşe yazıları yazmaya başladım. Hatta daha bu sabah bir tane yazdım. Yazımda Kıbrıs’ta bulunma nedenimi anlattım. Genellikle konu başlığım politika oluyor. Politik konular üzerine yazılar yazıyorum.”
“170 kişiyle röportaj yaptım”
Komisyonun 52 yıl devam eden hikayesini yazma fikri ise Peterson’nun gazetecilikten kalma yazma dürtüsü, merakı ve geride bir iz bırakma çabasının izdüşümü gibime geliyor…
“Kıbrıs’ta yaşadığım yıllarda Amerikan elçiliğinde görev aldım, aynı zamanda Fullbright Komisyonu’nun yönetim kurulu başkanlığını da yaptım. Buradaki görevim emekliliğimden önceki son görevim oldu. 2014 yılına geldiğimizde komisyonu kapatma kararı alındı. Çok masraflıydı. Burası küçük bir ada ülkesi olduğu için masrafları karşılayacak olanaklar yoktu. Araştırmacıların, profesörlerin Amerika’dan gelip araştırmalar yapmasına, burada dersler vermesine, değişim programlarına imkanlar yoktu. Adada hiç üniversite bile yoktu. Burada çalışanlar, ofisler. Hepsi ciddi masraftı.Komisyona yılda 5 milyon dolar para ödeniyordu. Getirisi yoktu. Sonuçta ekonomik koşullar nedeniyle kapandı. Komisyondan arkadaşım olan Anna Argyrou komisyonun hikayesinin birisi tarafından yazılması gerektiğini söyledi. Bunu yapacak kişi de ben olmalıydım. Emekliydim, yazma tecrübem vardı. komisyonun son yönetim kurulu başkanıydım. Böylece bu işe başladım ve geçtiğimiz yedi yıl da bu kitap üzerinde çalıştım. Yedi yıl içinde araştırma yapmak için beş kez Kıbrıs’a geldim. Aylarca burada kaldığım oldu. İnsanlarla röportajlar yaptım. Dokümanlar topladım. 170 kişiyle röportaj yaptım.”
“Fullbright Konisyon’ bir rüyaydı”
Kitabın ismine bakacak olursak, “American Dreams: The Story of the Cyprus Fullbright Commission” ismide komisyon Amerikan rüyası olarak geçiyor. Gerçekten bir rüyamıydı… Kendisinden dinliyorum.
“Kesinlikle komisyon bir rüyaydı. Çünkü, iki toplumlu bir komisyondu. Yönetim kurulunda Kıbrıslı Türk ve Rumlar vardı. Adanın nüfüsü düşünüldüğünde, en büyük komisyon buradaydı diyebilirim. Çatışmaların çözümü için burada milyonlarca dolar harcayan bir kurumdu. Çocukların birlikte eğitim almasını, konuşmalarını anlaşmalarını sağlıyordu. Kıbrıs bu bağlamda tek örnekti. Doğrudan barış inşaa edemezdik ama en azından Kıbrıslıların biribirleriyle iletişim kurmasını sağlamıştık. Bunun yanında bu küçük adanın bir köyünde yaşayan çocuklara Amerika’da eğitim alma imkanı sunuyordu. Bir hayal edin bunu. Çocukların mutluluğu rüya gibiydi. Şu anda Lefke Üniversitesi’nin Rektörü Mehmet Ali Yükselen bizim öğrencilerimizden. Öte yandan Özdil Nami, daha çok başarılı, çok bilinen öğrencilerimiz oldu.”
Kitapta komisyonun “gençlerin beynini yıkadığı” yönünde ifadesi olan bir toplum liderinden de söz ediyor. Bu kişinin kim olduğunu da merak ediyorum tabii.
“Kıbrıslı Türk lider Rauf Denktaş’tı. Kitapta oğlu Serdar Denktaş ile de röportaj yaptım. Çatışma çözümlerine yönelik programlarımız vardı. İki toplumdan gençlerden oluşuyordu. Aralarında Kıbrıs Türk Toplum liderinin oğlu olarak Seradar Denktaş da vardı. Güneyden ise aynı şekilde Katie Clerides vardı. Aslında onlar güzel bir işbirliği örneğiydiler.”
“Kıbrıslı Türk ve Rumlar bir noktada çatışıyorlar”
Gerek burada çalıştığı yıllar, gerekse de yaptığı röportajlar sonucunda edindiği izlenimler ışığında Kıbrıslılara dair gözlemlerini merak ediyorum Gülerek anlatıyor.
“Kıbrıslıların sorunu yüzlerinin geleceğe değil, geçmişe dönük olması. Her iki toplumun da adanın tarihine yönelik farklı görüşleri söz konusu. Fakat ilginç olan Kıbrıslılar birararaya geldiklerinde ve barışı konuştuklarında, adanın geleceğinin nasıl olmasına dair çok ortak görüşleri söz konusu. Ancak bir noktada çatışıyorlar. Kıbrıslı Rumlar Türk askerinin hemen adadan çekilmesini isterken, Kıbrıslı Türkler ise sonuna kadar burada kalmasını istiyor.