Fatih Yalıner
fatihyaliner@hotmail.com
Kral öldü. Koca pelerinini ve tacını yalnızlığa giydirdi. Kimse sevmedi onun oynadığı bu oyunu. Hâlbuki sağlığında bastığı taş, suya dönerdi. Ve ezilen severdi ezeni. Ben bunu öğrendim. Çünkü kral yaşasaydı, onun şanını bilemezdim. Sisten görünmez çünkü ne güç ne de sevgi. Kral öldü, üç gün sürdü ölümü. Sonra kayboluş çağırdı onu. Öyle bir kayboluş ki tarihin aklı tutamadı hiçbir anını. Tarih öylece dokununca krala, neyi sevdiğini bilmeden, öğrendik her şeyi nasıl yıktığını. Yani sevgi kalelerinin sadece yıkılışı kalır insanda. Sevginin verdiği mutluluk sahtedir, kaybolur, pili biter, bir başka masala kavuşturmaz bizi. Mesela hiç kimse krala ya da mağara adamına âşık olamaz. Bundan büyük bir yıkım olabilir mi? Hani sevmek kapsayıcıydı? Hani yok etmekten daha değerliydi sevda? Yoksa kral ölünce teori kalkar mı ortadan? Bir bulanık suda boğulduğumuzun farkında değiliz. Kral ölsün, düşsün kral. İşte böyle arayış başlar. Yani suya düşürdüğüm akılda kalır aşklar. Çok üzgünüm, bunu sana söyleyemedim kral. Düştüğüm aşkın içini oya oya sonunda düştüm boşluğuna. Yani işte seni severken bu zaman kadar narin ve kırılgan buldum seni. Kırılışından kaybettim sandım aşkı. Hâlbuki sevmeye daha yeni başladım.
Gülağzı ya da kuşlar taşıyamaz ömür boyu aşkı. Ne kervansaraylar ne de ticaret yolları. Çünkü kuyu, lalenin baktığı yerde. Sakın girmeyin o tünele. Kralın mezarıdır orası, ne zaman baksanız o uyanır. Hele ki dokunursanız, zamana sıkışan kalbi atmaya başlar, söz üretir aşkı, kendinizi ararken kaybolursunuz onda. Kalp, kum deposuna dönüşür. Ses düşmeyince içeriye, yaşayamaz hiçbir canlı. İşte böyle zordur insanın aşkı. Işıkları bir bir toplasan, dalından kopmaz mutluluk. Yani karanlığı sev, öldüğünü tanı. Başka türlü yaşayamaz insan içindeki aşkı. Uzaktan öyle bir ışık yolla ki, büyüsün onda yetiştiremediğin aşkın. Krala dönüşürken kralcı olma, suskunluğu bil, susma. Gecenin ruhuna karışırken ruhun, duymayı bil de herkesi duyma. İşte böyle olunur kralda insan. Gönül kapına atılmış bir çizik varsa, onu derinleştir ama içinde kaybolma. Çiçekleri sev, topraktan koparma. Güneşi selamla, ayı selamla, insanı, hayvanı, eşyayı selamla, hiçbir güzele hasret kalma. Kuma dönüş, aşka dönüş, karanlığa bulaşma. Ayrılık, yüceltir gücü, sen güce tapma. Dikenin açtığı yarayı sev, besle onu anınla. Kuyuya düş ama çık o kuyudan. Sese bulaş fakat sakın oraya karışma. Dünyanın tadına tuzunu kat, ruhunun tadına nefreti katma. Kralsan güneş ol, kırıl bin bir ışık parçaya. Tohumsan yarıl ortadan, çoğalt aşkın için her şeyi. Sevgiyi dağıt, acıyı işle, aşka kat. Yoktur kralı taşıyacak bir piramit, aşktan başka. Öyle bir öl ki, acılar evrilsin aşka. Rengarenk bitkiler bitsin karanlık aynada. Yıkılıştan mutlu yaşam çıksın. Çünkü kalbi kapatan yerküre, aşkı yaratır. Ay yanar ve uçar külü aşka özlem. Sis dağılır ve yemyeşil bir vadide rengarenk doğa, öper çocuk kalbini. Çünkü sevince masal diyarına konar uçak. Kral unutulur. İşte böyledir bazen, kral ölür ve doğar bundan aşk. Kral çözülür ve hırkası kalır sıcak. Yoksul güvercinleri ısıtır. Mutluluğun sihirli kokusu yayılır topraktan. Bazen bilerek yıkılır dünya. Kral bilinçli ölür. Yıkılmış bir köprünün üzerinde gülümseyerek, sımsıcak kalbe yürür. Bazen ölüm, aşkı yıkarken kurar mutluluğu. İşte böyle çözülür bazen yaşam. Aşkın tozu, karışır kralın ölüm tozuna. Dünya mutluluğa böyle döner, aşka kavuşmak böyle olur. ETME AŞKA İHANET, ÖLDÜRME RUHUNU. Kral Bunu Emreder. Emreder Aşk Bunu.