“57 milyon Euro’yu aşan ödenmemiş tazminat” iddiası
Avrupa Konseyi Bakanlar Komitesi, 17-19 Eylül tarihlerinde “Taşınmaz Mal Komisyonu”nu masaya yatıracak.
Önemi bir gündem!
Son derece yaşamsal sonuçlar doğurabilir.
Buralarda kimseden bir ses çıkmıyor.
Kıbrıslı Türk liderliğinin 17-19 Eylül’e yönelik bir çalışmasını duyan var mı?
Avrupa Konseyi Bakanlar Komitesi’nde Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi kararlarına yönelik uygulama gözden geçirilecek.
Ödenmeyen tazminatlardan söz ediliyor.
İddiaya göre Ağustos 2022’ye kadar 57 milyon Euro’yu aşan ödenmemiş bir tazminat miktarı var.
“Taşınmaz Mal Komisyonu”nun yeterliliği veya yetersizliği anlamında ciddi bir toplantı var önümüzde… Kıbrıslı Türkleri uluslararası toplum önünde “siyasetsiz” bir noktaya sürükleyenler umarım bu kritik sürecin farkındadır.
Sorun siyasiyse çözüm nerede?
Kıbrıslı Rum mallarını yasa dışı kullandığı ve sattığı iddiasıyla güneyde tutuklu bulunan Simon Mistriel Aykut yeniden mahkemeye çıkarıldı.
"Bu dava siyasidir" deniyor kuzeyde.
Tamam da hiç mi "hukuki" dayanağı yok?
"Siyasi" olduğu görüşüne katılıyorum.
Ama bu tanımı hukuki ayıplarımızı ortadan kaldırmak için bir "örtü" gibi kullanmayalım.
Simon Aykut'a 242 suçlama getirmişler.
Bu kadar çok ne var?
En temel suçlama şu: Kıbrıslı Rumlara ait malları sahibinden izinsiz olarak sattı ve bundan gelir elde etti.
Bu suçlamayla adanın kuzeyinde tutuklanacak yüzlerce insan vardır.
43 milyon 500 bin Euro gelirde söz ediliyor.
Ortadaki kazanç böyleyse…
İşte o durumda “tutuklama listesi” daralıyor.
Çünkü Kıbrıslı Rum mallarını “rant kapısı” görenler ortada…
***
“Kıbrıslı Rumlara ait malları sahibinden izinsiz olarak satmak ve bundan gelir elde etmek.”
Bu iddia "yalan" mı?
Kıbrıslı Rumlara ait mallar bir rant kaynağına dönüşürken, sahiplerinden izin alındı mı?
Hayır!
“Taşınmaz Mal Komisyonu” var diyoruz ancak yatırımcılar da bu komisyonu kullanmıyor.
Bir mülke yatırım planlandığı zaman Kıbrıslı Rum sahibiyle komisyon üzerinden bir pazarlık yapıldığını duymadım.
Önce “uzlaşı” sağlansa ve sonra “yatırım” gerçekleşse olmaz mı?
***
Dikkat ederseniz, Kıbrıs sorunu kaynaklı "zorunluluk" nedeniyle bir eve yerleşmiş ya da bir iş yerinin sahibi olmuş kişiler tartışma konusu değildir.
Mesele ölçünün kaçmasıdır kanımca!
Bir de "güç şımarıklığı" üzerinden başkasının toprağında "devlet" kurma iddiasıyla müzakere masasını terk etmek, kapalı Maraş gibi tahrik edici adımlar atmak ve mülkiyet hakkına tümüyle kayıtsız kalmak, umursamamak, üzerine yatmak...
"Savaştık, aldık, bizimdir, unutunuz" dediğiniz zaman karşıdan gelecek yanıt da şu olur:
"Unutmuyoruz."
Daha basit bir soru yöneltelim.
Adanın kuzeyinde birinin malını, sahibine bilgi vermeden satma hakkınız var mı?
Ya da...
Birisi sizin malınızı, sizin bilginiz, onayınız, olurunuz olmadan bir başkasına satarsa, onu dava etmez misiniz?
"Ama bu dava siyasidir."
Tamam, siyasidir.
Siz toplum liderliği olarak bu siyasetin neresindesiniz?
"Taşınmaz Mal Komisyonu"na başvurabilirler diyorsunuz.
Başvuruların henüz sadece 20'si sonuçlandırıldı.
Üstelik bu başvurular da toplam mülklerin yüzde 5'ine dahi denk gelmiyor.
Sorun siyasiyse...
Çözüm de siyasi olmalıdır.
Neredesiniz?
Her ay “haraç” öder gibi!
Bir anda telefon ve internet tarifeleri kabardı.
Ne oldu?
Muhtemelen "vergi yükü" diyecekler ya da "maliyet" artışı!
İşin aslı "bütçe" için kaynak yaratılıyor.
Çünkü ne ödüyorsak, en az yarısı Maliye'ye gidiyor.
Patronaj düzeni daha fazla kaynak istiyor ve üretimsizlik, verimsizlik, hantallık, partizanlık bu gelir üzerinden korunuyor.
Yandaş düzeni hepimizin sırtından, alın terinden, emeğinden besleniyor.
***
Mobil iletişimde son ödemem aylık 1.700 Türk Lirası'na ulaştı.
İngiltere'den gelen oğluma sordum, "ne ödüyorsun" diye.
“10 sterlin” dedi.
450 TL dahi değil...
Peki, 10 sterlinlik bu paket neler içeriyor?
30 GB internet...
Sınırsız sosyal medya...
Sınırsız konuşma ve mesaj...
Benim sahip olduğum faydalar çok daha az ama ücret olarak fazlasını ödüyorum.
Üstelik kalitesi de daha iyi değil…
Şimdi diyeceksiniz ki, her gün, her an kullandığın bir teknolojiye, bir akşam yemeği parasına sahip olabiliyorsun.
Doğru!
Hayat çok pahalı…
Gıda da giyim de öyle…
Mesele "alım gücü"yle ilgili zaten.
Bir Avrupalı aylık gelirinin ne kadarını iletişim, elektrik, su için harcıyor, siz ne kadar?
Son dönemlerde belediyelerin faturaları da epeyce kabardı.
"Hizmet Resmi" diyerek personel bütçesini insanların sırtına yüklüyorlar.
Hepimiz, hem telefon hem su öderken aslında maaş bütçesini karşılıyoruz.
Elektrik de farksız değil…
Üstelik orada maaşların üzerine bir de yakıt yolsuzluğu ve yandaş sermayenin alım garantili sözleşme kıyağı da ekleniyor.
"Statüko" milim sarsılmıyor.
***
Bir Avrupalı, maaşının yüzde 1’iyle iletişim giderlerini karşılayabiliyor, oysa Kıbrıs’ın kuzeyinde bu oran yüzde 5’lere çıkıyor.
Bu ödemelerin çoğunluğu dolaylı vergilerden oluşuyor.
Daha açık konuşmak gerekirse tümü "haraç" yerine geçiyor.
Ödüyoruz ama ne eğitim altyapısı gelişiyor, ne de sağlık.
Yollar halen karanlık, köhne, metruk…
Kamusal hizmet kalitesi malum…
Bir tanıdık yoksa eğer...
Ya da araya koyacağınız birileri...
Kolay kolay hiçbir işiniz yürümüyor.
Her ay ödediğimiz haraç artarken yaşam kalitemize harç katılmıyor.
Hep birlikte el çırpıyorlar. Bir şatafat, şenlik, hengâme… Ne dertleri var, ne tasaları… Ya da tek dertleri kurultay… Gelecek belirsizliğinin, yozlaşmanın, kirlenmenin, sürdürülemez bir yapının ve köhnemiş bir düzenin ortasında, yaşadığımız gerçekliğe alkış tutuyorlar.