Kıbrıslı Türkler gerçekten çok zor bir dönemden geçiyor. Sorunun temelinde yatan ana unsur, Türkiye’deki ekonomik kriz midir? Yoksa, bizim kendi ekonomik yapımızın büyük zayıflığı mıdır? Sorunumuz konjonktürel midir, yani içinde bulunduğumuz durumdan kaynaklanan nedenlerden mi kaynaklanmaktadır? Yoksa…?
Kendi adıma, esasen konjonktürel bir krizle karşı karşıya olmadığımızı düşünüyorum. Yani, kullandığımız Türk Lirasının değer kaybetmesinden kaynaklanan nedenlerle, toplumun bundan ciddi anlamda etkilenmesinin ötesinde bir kurumsal ya da popüler deyimle yapısal sorunlarımız olduğunu gözden kaçırmamamız gerekmektedir.İçinde bulunduğumuz ekonomik şartlar ve bütçe dahilinde, toplumun rahatlaması ve var olan sorunlarımıza geçici çözümler bulunabilmesi için, sıcak paraya ihtiyaç vardır ki, bu tartışılacak bir konu değildir. Gerek alım gücünün rahatlatılması, gerek piyasanın ekonomik döngüsünün sağlanması gerekse var olan şartların büyük bir sosyal krize dönüşmemesi için kısa vade içinde yapılabilecek herhangi başka bir şey, bir alternatif yoktur.
Bu bağlamda kaynağın sağlanması konusu, masaya yatırılmalıdır. İnanıyorum ki çok yönlü girişim söz konusudur.
Peki bu yeterli midir ?
Bizim ekonomik yapımızı, “bugünkü siyasal şartlar”da sürdürülebilir bir duruma dönüştürebilme olanağımız yoktur. Bu gerçeği kabul etmemiz gerekir.
Sadece kabul etmek de yetmez, Kıbrıs’ın kuzeyinde, klasik tanımla iç siyasetin tamamen dış siyasete bağlı olduğu göz ardı edilmemeli ve Kıbrıs sorununun çözümü yönünde ciddi çaba sarfedilmesi gerekir. Kıbrıs sorunu, adada her bir konu ile doğrudan ilintilidir ve her bir konunun ele alınmasında Kıbrıs sorununun varlığı dikkate alınarak yol alınmalıdır. Küçük çözümler de büyük çözümlemeler de bu kapsama dahil olmalıdır. Yani, Kıbrıs’ın kuzeyinin AB toprağı olması bir veridir. Bu veri üzerinden ciddi bir mücadele hattı açmak düşünülmelidir. Ya da her hangi bir kapının açılmasının aslında Kıbrıs’ta çözüme ulaşma yanında çok da anlamlı olmadığı ancak ekonomik kazanım açısından çok büyük bir imkan olabildiği öngörülmelidir. Larnaka ve Baf havaalanından gelen Turistlere de kapımızı açmamız gibi. Oradan getirilen Turistlerin de teşvik kapsamında olması gibi…yaratıcı ve çözüm odaklı girişimlere ihtiyaç var.
Biz kendi yolumuza bakalım, eğer ilerde “Rum” kabul ederse oturur bakarız gibi bir akıl yürütme ile bir yere varamayız. Çünkü hayatın kendi gerçeği böyle bir durumu dışlar yok sayar. Dolayısıyla “ilerde bakarız” önermesi çürümüştür, bir geçerliliği yoktur.
Ayrıntılı yazmayacağım ancak, kelimemin tam anlamıyla, Kıbrıs sorununda proaktif çalışma yapılmalı, her zaman önce, öncü olunmalı ve ben görevimi yapıtım artık söz sizde gibi savrulmalara kapılmamalıyız.
Peki tüm bunları yapmış olsak ekonomik sorunlarımızı çözmüş mü olurduk? Elbette ki hayır. Federal çözüme sürekli vurgu yaptığımız ve bu yönde çalıştığımız için, bize körlemesine saldıran ne yazık ki “sözde çözümcü, özde teslimiyetçi” kesimlerin göremedikleri ve inanıyorum ki önyargılarından dolayı da bir süre daha göremeyecekleri işte budur.
Bizim kendi ekonomik yapımızdan kaynaklanan zaafiyetler söz konusu ise, buna yoğunlaşmamız gerekir. Ancak…burada esas mesele “ekonomik model” konusudur.
Türkiye ile imzalanan ekonomik protokollar elbette yine gündeme gelecek ve yine imzalanacak. İnanın esas olan protokolu kimin hazırladığı da değildir. Elbette biz hazırlarsak, daha iyi olur. İstişare ile tamamlanır.
Ancak kim hazırlarsa hazırlasın mesele işin özüdür…
Öngörülecek ekonomik model, Kıbrıslı Türkleri özne kılmayacak, üretime yönelmesini teşvik etmeyecekse, çalışanların haklarına göz koyacaksa, sosyal politikaları yok edecekse, kamu verimliliğini geliştirmek yerine yok edecekse, özelleştirmeler ile bizi daha da muhtaç kılacaksa, toplum büyük sermayenin elinde oyuncak hale getirilecekse, büyük teşviklerle büyük sermaye daha da beslenecekse, kurumlarımız zayıflatılacaksa, sosyal kimliğimize yönelik değişim öngörüleri içerecekse…elbette kabul edilemez !
Bundan önceki dönemde bizler de Programın bir iki başlığına katkı koyduk. Bu katkılar daha çok sosyal konularla ilgili idi. Ve bunların kendi özelinde içeriği ile ilgili bir sorun yoktu. Ancak bir iki başlık üzerinden tatmin edici bir sonuç alamazsınız ve bu durum bir Programın var olan zaafiyetlerini örtmez.Bunu da defalarca dile getirdik. Getirmeye de devam edeceğiz.
Kıbrıslı Türklerin her bağlamda özne olacağı, ekonomik değer üreteceği, sosyal haklarını gözeteceği ve kurumlarına sahip çıkacağı yeni bir ekonomik ve sosyal perspektif, bugünkü kriz ortamında bize büyük bir fırsat sunuyor.