Doğanın ‘özeline’ tecavüz ettik!..
Hem de gizli saklı değil...
‘Ortalık’ yerde...
Topluca ve hunharca...
Dere yataklarında ‘cicili’ evlerimiz, işyerlerimiz, okullarımız, askeri birliklerimiz var şimdi!..
Ve ‘sellerimiz’…
***
Sahi, son kırk senede ‘dere yatağına inşa edildiği’ için yıkılan tek bir bina duydunuz mu?
***
Dünyanın en kaliteli ve gösterişli ‘marka’ araçların çamura saplandığı acıklı hikâyemizde, ‘avanta’ bulduğumuz derya deniz kara parçasını dahi nasıl ‘hoyratça’ yönettiğimiz yansıyor bulanık göletlerimizden yüzümüze…
Öylesine ‘fütursuz’ dağıttık ki toprağı!..
Sanayide üç-beş iş yeri arasına ‘park yeri’ ya da ‘yeşil alan’ ön göremedik mesela…
Üç-beş partili daha üzülürdü yoksa.
Önce drenaj, kanalizasyon yani altyapı daha sonra ‘işletme izni’ diyemedik!..
Düşünsenize ‘park yeri parası’ ödemiş restoranların, cafelerin “park yersiz” açıldığı bir ülke burası!..
‘Mevzuat’ yerini buldu’ da ‘hayat’ asla...
Başıboşluk cennetinde..
İşte böyle yarattık cehennemi…
***
Hatırlar mısınız, birkaç sene önce bir ‘sel baskı’nda tabiata meydan okuduğumuzu unutmuş, “Rumlar kapakları açtı” diye avunmuştuk!..
Yüzleşmiyoruz da üstelik...
İnkar da inat da işlemiş kanımıza.
***
“Aynı şeyi tekrar tekrar yapıp farklı sonuçlar beklemenin” aptallığında, Albert Einstein’ı dahi şaşırtacak bir yolda ilerliyoruz velhasıl...
***
Tam 66 sene önce ‘İnsan Hakları Evrensel Beyannamesi’ kabul edilmişti, bugün...
“Bütün insanlar özgür, onur ve haklar bakımından eşit doğarlar” diyordu bildiri…
Ve şöyle devam ediyordu:
“Akıl ve vicdanla donatılmışlardır…”
Ama şu hatırlatma es geçildi…
“Akıl” da “vicdan” da kullanmasını bilenler için vardı!..
***
Ey ‘Vicdani Retçi’yi hapse tıkanlar; devletin tepesine kurulmuş baykuşlar gibi uğursuz gözlerle yüzümüze bakarken, onca ‘vicdansızlığın’ bedeline karşılık sizi nereye tıkacaklar acaba?