Krizi yönetemiyoruz.
En başta elbette hükümet yönetemiyor.
Sürükleniyoruz.
***
Adanın kuzeyinde ‘korona virüs’le tanışmamız bir Alman turist kafilesi ile başladı.
Öylesine dağıldı ki hükümet, en sıradan bir takibi dahi gözünden kaçırdı.
Otobüs şoförünü!
Alman kafilesini taşıyan otobüs şoförünü izole etmek, test almak, gözetim altında tutmak kimsenin aklına gelmemişse hangi kriz yönetiminden söz ediyoruz?
***
Bir sonraki adım hesaplanmıyor.
Öylesine “ayaküstü” alınıyor kararlar, ya bir televizyon programında işitiyorsunuz, ya da bir sosyal medya paylaşımından…
Kriz iletişimi yerlerde sürünüyor.
Kriz yönetiminin kendisi ayrı bir krize dönüşüyor.
***
İnsanları “eve kapatmak” bir amaç içindir.
Hem hastalığın yayılmasını engelleneceksiniz.
Hem de sağlık sistemini hazırlayacaksınız, hastaneleri organize edeceksiniz, ekonominizi planlayacaksınız, riskli grupları belirleyeceksiniz, pozitif vakaların yakınlarını izole edeceksiniz.
Böylece ‘normalleşme’ sağlanacak.
9 Mart….
İlk vakayı görmüşsün…
Ne oldu o günden sonra?
Tek bir yatak artırdın mı, ne oldu karantina ‘Mağusa Hastanesi’ne alınmıştı? Peki ‘temas grubu’ kuruldu mu?
9 marttan 27 marta hükümet ‘karantina’dan çıkamadı.
***
Sağlık Bakanı çok iyi insan, iyi niyetli bir hekim, harika bir dost olabilir.
Başbakan da öyle diğerleri de…
Yetmez.
Ortada küresel bir kriz var, dünya yönetemiyor, o nedenle Sağlık Bakanlığı güçlü bir “küresel salgın yönetim masası” kurmak zorunda…
Şimdi öyle gurur yapmanın zamanı değil.
Kaprisi, egoyu, kibiri, inadı bırakınız artık, yeter!
O partili bu partili düşünmeden…
Bülent Dizdarlı gibi organizasyon yeteneği güçlü bir eski başhekim var, Filiz Besim gibi eski bir bakan var, Sıla Usar var, Sibel Siber var, hem vekil, hem doktor, hem eski Başbakan…
Tabipler Birliği var, örgütler var…
Daha pek çok eski başhekim, deneyimli doktor, yönetici var, görev bekliyor.
Başhemşireler var, acil servis sistemini dönüştüren bir Mehmet Avcı var.
Tufan Erhürman adeta yalvarıyor size, “gelelim, sorumluluğu üstlenelim” diye.
Öyle bir bakanla, bir müsteşarla olacak iş değil…
Çok daha kolektif çalışmaya ihtiyaç var.
***
Düşünsenize, Covid-19’la ilgili tek bir grup vardı ortada ve bunlarla temas eden kişiler dahi gözetime alınmadı.
1 kişiyi gözetmek yerine, şimdi on bin insana karantina uygulayacaksınız.
Dipkarpaz’ı tümüyle kapattınız, korkunç bir ihmalden dolayı…
Sebebi korona değil, sizsiniz, Bakanlar Kurulu, Başbakan, Sağlık Bakanlığı!
Kim üstleniyor bu korkunç ihmalin sorumluğunu peki?
Kameralar karşısında sürekli bir konuşma histerisi var.
Hükümet kriz yönetmiyor “tv dizisi” çekiyor adeta!
“Naklen” infilak ediyoruz.
***
Bir de şöyle bir algı yerleşti.
Sanki ‘Covid-19’ bitene kadar diğer hastalıklar ertelenmiş gibi…
Devlet Hastanesi ‘karantina’ya dönmüş tümüyle…
Olağanüstü bir durum var ve halen, kamu özel bütünleşmesi sağlanamadı.
Ülkenin sağlık hizmetleri “bütünsel” olamadı teşhiste, tedavide, testte, hizmette birleşemedi.
“Yönetmiyoruz, sürükleniyoruz” dediğim bu!
***
İşin aslı “sırtlayamayacağı” kadar ağır bir yükün altına girdi bakan!
Siyasiler inatla sürecin merkezinde kalmaya devam etti.
Tam “tımarhane” yerine döndü ülke, birkaç bilim kurulu var, birkaç farklı kriz masası, web sayfası, “sonuç açıklama meraklısı” var epeyce…
Geceden sabaha değişen kararlar, birkaç saat arayla farklı eylemler var.
İnsanların asıl endişesi bu kötü yönetim aslında, salgından çok daha fazla…