Fayka Arseven Kişi
Kıbrıs Türk İnşaat Müteahhitleri Birliği Başkanı Cafer Gürcafer, “Krizin içerisindeyiz. Ama önlem almazsak, hissedilmesi 2-3 ay sonra başlayacaktır ve artık iş işten geçmiş olacak” diyerek, “Onun için şimdi önlem almalıyız ki bu 2-3 ay sonra hissedilse bile olabildiğince az hissedilsin. Erken müdahale çok önemlidir ” vurgusunda bulundu.
Hükümetle toplantılar yaptıklarını anlatan Gürcafer, kısa sürede neler yapılabileceğine dair somut sonuçların ortaya çıkacağını söyledi.
Özellikle “2015-2017 yılları arasında ülkemizde yerliye satılan konut sayısı 15 bindir. Yabancılarla birlikte bu sayı 18 bin 390’ndır” diyen Gürcafer, yerli alıcının rahatlatılması için önlemlerin şart olduğunu ifade etti.
İnşaat sektöründe yoğunluğun olduğunu ifade eden Gürcafer, “Arz fazlası bir durum yok. Talep vardır ama bizi korkutan olay bunun plansız gidiyor olmasıdır. Plandan kastım sadece imar planları değildir. Konut stratejisini oluşturmalıyız” vurgusunda bulundu.
Bu hafta Kıbrıs Türk İnşaat Müteahhitleri Birliği Başkanı Cafer Gürcafer ile dövizle birlikte yaşanan gelişmeleri ve inşaat sektöründe yaşananları konuştuk.
- YENiDÜZEN: Döviz krizi sizin sektörü de fazlasıyla etkiledi. Nedir önlemleriniz? Hükümetle görüşmeleriniz var mı?
- Cafer Gürcafer: Bugün bir kriz var. Bu krizin doğru yönetilmesi ve göğüslenmesi gerekir. Bütün dünyada olduğu gibi bizim ülkemizde de inşaat sektörü aracılığı ile bu olabilir. Dolayısıyla neler yapılabilir, Başbakanla konuşuyoruz. Bizim çalışmalarımız var ama ‘çalışmalarımız yüzde yüz doğrudur’ iddiamız yok. Belki bilmediğimiz farklı gerçekler vardır. O nedenle yoğun mesai içerisinde çalışıyoruz.
- YENiDÜZEN: Somut çalışmalar nedir? Toplantılarda neler ortaya çıktı?
- Cafer Gürcafer: ‘Konut sektörünü nasıl canlı tutabiliriz?’ çalışması yapıyoruz. Örneğin 2015-2017 yılları arasında ülkemizde yerliye satılan konut sayısı 15 bindir. Yabancılarla birlikte bu sayı 18 bin 390’ndır. 18 bin 390 konut satış yapılırken yanında 80 civarında yan sektörü sürükler.
Aynı dönem içerisinde 473 iş yeri, 11 bin 276’da arazi satışı yapıldı. Arazi satışı zaten konut sektörünün temelidir. Yani yaklaşık 30 bin satış gerçekleşti. 30 bin satıştan gelen milyonlarca lira harç var. Stopajla ilgili milyonlarca lira vergi var. 40-45 bin civarında inşaat sektöründe çalışan var. Bu insanları sosyal sigorta, ihtiyat sandığına yatırımları var. Her ay bunların Vergi Dairesi’ne payeleri var. Taşeronlar var, 80’e yakın alt sektör var. Bunun yarattığı bir devinim var. Bunun çökmesi halinde ne olacağını siz hayal edin. Yani vergiye bu rakamların yatmadığını, hazineye bu paraların gelmediğini, sigorta, ihtiyat sandığına bu paraların yatmadığını varsayarsak, domino taşı gibi hepsi çöker.
Bunu canlı tutabilmemiz için ne yapmamız lazım? Alım gücü ciddi derecede düştü. Bu, bu haliyle kalırsa olumsuz etkilenecek. Peki neler yapabiliriz? Biri belki kriz dönemine geldi ama eskiden beri var olan bir sorundu; barınma, konut ihtiyacı. Bunun için ilk konutunu alacak olan insanlara faiz farkı fonu diye bir fon oluşturalım. Makul rakamlar çerçevesinde TL ile kredilere faiz farkı fonundan destek olalım. Bu yerli alıcıyı ciddi şekilde rahatlatacak.
İkincisi yurt dışında yaşayan Kıbrıslı Türkler vardır. Onlara yönelik ne yapabiliriz? Yurtdışında yaşayan 3’ncü 4’ncü jenerasyon Kıbrıslı Türkler bizden koptu artık. Yalnızca sorduğunuz zaman ‘Kıbrıslı Türküm’ der ama İngiliz, Alman gibi yaşar. Artık tatil amaçlı da gelmez, ev alacaksa da almaz. Peki biz tekrar nasıl bir köprü kurabiliriz? Hem bu insanları siyaseten ülkemize kazandırırız, hem de ekonomik olarak bundan nasıl yararlanabiliriz? Bunun üzerinde de ciddi şekilde çalışıyoruz. Yabancıların mülkiyet edinmesiyle ilgili itici birtakım uygulamalar var. Bunları gidermek için de çalışıyoruz.
Kamu ihaleleri var. Dövizin yükselmesiyle bundan kaybımız yaklaşık 30 milyon TL. Bunun bundan sonra olmaması için ve bunun telafi edilmesi için çalışmalarımız var. Örneğin devletin parası yok ama belki mahsuplaşmayı getiririz. Yani zararı tespit ettikten sonra sosyal sigorta, ihtiyat sandığına olan borçların mahsuplaşmasıyla ilgili bu mağduriyeti gideririz. Ama tekrar bir daha yaşanmaması için neler yapılması lazım? Çalışıyoruz, bunu yaparken de dünyadan örnekleri araştırıyoruz.
- YENiDÜZEN: Şu an sektörde büyük bir kriz söz konusu mu? Yoksa kriz var da etkileri çok fazla değil?
- Cafer Gürcafer: Şu an krizin içerisindeyiz. Ama önlem almazsak hissedilmesi 2-3 ay sonra başlayacaktır ve artık iş işten geçmiş olacak. Onun için şimdi önlem almalıyız ki bu 2-3 ay sonra hissedilse bile olabildiğince az hissedilsin. Yani erken müdahale çok önemlidir. Aynı bir hastalık da olduğu gibi... Bir hastalık var, bunu tedavi etmek için şu an bir merhem yeterlidir ama onu zamanında yapmazsan daha sonra uzun bir tedavi süreci istersin. Bu da onun gibi… Zamanında müdahale çok önemlidir.
- YENiDÜZEN: Yine yoğun yapılaşma görüyoruz. Arz-talep meselesi mi? Bu yapılan binalar satılıyor mu?
- Cafer GÜRCAFER: Şu ana kadar arz fazlası bir durum yok. Talep vardır ama bizi de korkutan olay bunun plansız gidiyor olmasıdır. Plandan kastım sadece imar planları değildir. Konut stratejisini de bizim oluşturmamız gerekiyor. Bu yönde eksikliğimiz var. Yani 2030 yılına kadar ne kadar konut ihtiyacı olacak? Bunun ne kadarı yerliye, ne kadarı dış pazara yönelik olacak? Bu konutlar hangi kesimlere satılacak? Bununla ilgili maalesef bilimsel bir çalışmamız yok. Artık dünyada imar planları yapılırken, konut stratejisi temelinde yapılıyor. Bizde maalesef bu yok. Biz hep el yordamı ile geldik. 2003 Annan Planı dönemindeki patlamada da el yordamı vardı, bugünde… Biz imar planlarını da eleştirirken, bu temelde eleştirdik. Şehir Planlama Dairesi’ne bu yükü verdin ama işin vizyon kısmı onların görevi değil. Başka siyasi karar ister, sivil toplumla çalışma ister. Daire de o vizyonu planlayacak. Bizim eksik tarafımız budur.
- YENiDÜZEN: Annan Planı sonrası yaşanan krizle bugün yaşanan kriz arasındaki fark nedir?
- Cafer Gürcafer: O dönem yatırım iklimini oluşturan koşullar çok farklıydı. ‘Kıbrıs sorunu çözülüyor, acele edin, yatırım yapın, çünkü fiyatlar yükselecek.’ Bu beklenti ile yapılan bir yatırım vardı. Dolayısıyla Kıbrıs sorunu çözülmeyince, ‘Annan Planı ortadan kalktı’ denilince, çok dik bir iniş yaşandı, bir de Orams davası oldu. Ondan sonra tekrardan inşaat sektörünün gelişimi farklı etkenlerden oldu. Türkiye’deki iç huzursuzluktan dolayı oradan bir talep geldi, Rusya’dan, Çin’den, 3’ncü ülkelerden. Dolayısıyla bununla birlikte dış pazarda bir gerileme olmaz. 2007’deki iniş tamamen dış pazardaki gerilemeden oldu. O dönemde pazarımız ağırlıklı olarak Avrupa idi. Bu dönemde pazarımız değişmiştir. O nedenle böyle bir endişe yaşamıyorum. Ama 15 bin rakamı yani yerli tüketicinin tetiklediği olumlu hava, bundan olumsuz etkilenir. Tabi bunun için bütünlüklü bakmaya ihtiyaç vardır. Yalnızca dövizin yükselmesi değildir, bunu olumsuz etkileyen. Siz bir konut alırsınız, çocuğunuza yönelik bir yatırım diye düşünürsünüz, ondan sonra da kiralamak istersiniz. Şimdi kontrolsüz şekilde yurt izinleri verilir. Bunun kontrol altına alınması gerekir. Dünyada olduğu gibi öğrenci sayısının yüzde 30’u kadar maksimum o kente yurt yapma izni verilir. Daha fazlasına vermezler. Nedeni de tam budur. Çünkü bu aslında sektörler arası birbirini destekleme ve beslemedir. Dolayısıyla biz yalnızca ‘aman aman döviz yükseldi’ diyemeyiz çünkü başka nedenler vardır. Döviz düşse de biz bu önlemleri almadığımız zaman konut sektörü yeniden gerileyecek.
- YENiDÜZEN: Öğrenci sayısının yüzde 30’u kadar dediniz yurt izinleri, bizim durumuz nedir?
- Cafer GÜRCAFER: Mağusa’da yüzde 100’ü aştı. Girne’de kontrolsüz bir biçimde devam etmektedir. Bu yalızca inşaat sektörü açısından değil, turizm açısından da önemlidir. Kasabalara verilen üniversite izinleri de çok önemlidir. Yani bir turizm kasabında siz yerleşik nüfusun 3 katı kadar öğrenci alırsanız siz oradan turizm kenti diye nasıl bahsedebilirsiniz? Ya da turistin oralara gelmesini nasıl beklersiniz? Çünkü bizdeki öğrenci kültür kalitesi de farklıdır. İngiltere’de atıyorum bir üniversitede okuyan öğrenciler maç sonrası 10 bin kişi sokağa dökülüp konvoy yapmaz, ya da sağ-sol kavgasından dolayı kavga çıkmaz. O nedenle plan diyoruz. Örneğin Barcelona Belediyesi, daha fazla Barcelona sınırları içerisinde inşaat izni vermeyecek. Oranın sosyo-ekonomik yapısının bozulmamasına yönelik alınan bir karar bu, emin olun. Bilimsel bir karardır. Yani belediyecilik artık yalnızca yol, su, kaldırım, çiçek, böcek değildir. O bölgenin sosyo-ekonomik yapılanması, kalkınması ve korunması vizyonunu da ortaya koymalıdır. Bizde bu gelişmeler çok üzgünüm endişe verici boyutlardadır.
- YENiDÜZEN: Belediyelerin bu yönde vizyon yetersizliği mi var diyorsunuz?
- Cafer GÜRCAFER: Kesinlikle yetersizdirler. DAÜ gibi bir bilim yuvasının böyle bir hata yapmış olması beni çok üzdü. Üniversite yönetiminden kastım VYK’dır. Çünkü siyasi atamalar karar alıyor. Ama DAÜ öğrenci sayısı kadar yurt yaptı, halen daha yurt yapar ve hepsi de bir bir batmaya başladı. Ekonomiye böyle bir zarar var.
- YENiDÜZEN: Girne’deki inşaatlardaki sorunlar artık yargı gündemini de fazlasıyla meşgul ediyor. Özellikle satışlarda ve yapılarda yaşan sorunlar… Nedir sizce yaşanan sorun, nereden kaynaklanıyor? Yapı denetimi var mı?
- Cafer GÜRCAFER: Yapı denetimi yok. Bu konuda aslında gündemimizdedir. Yapı denetimi kayıt dışı ekonomi bakımından da çok çok önemlidir. İş sağlığı güvenliği için de çok önemlidir. Örneğin yapı denetimi Lefkoşa’da uygulanıyor. Fakat diğer bölgelerde uygulanmıyor. Veri bankamızdaki verilere baktığımız zaman 2013-2017 arası 12 bin proje vizeden geçti, inşaata dönüştü. Ama bunların sadece 700’ü denetlendi. Diğerleri denetlenmedi. Yapı denetimi çok ciddi şekilde kayıt dışı ekonominin önüne geçecek olaydır.
- YENiDÜZEN: Yapı denetiminin olmamasına engel nedir?
- Cafer GÜRCAFER: Devlet. Bunda yetkili kaymakamlıklar ve belediyelerdir. Ama teknik donanım olarak buna hazır değiller ya da yeterince önemsemiyorlar, peşine düşmüyorlar. Yani çoğu belediye, sadece inşaat ruhsatı ücretiyle ilgilenir. Girne Kaymakamlığı’na baktığınızda 3-4 teknik elemanı vardır. Bunların biri izinli, biri hasta izinli vs. Ya da 2’de mesai bitti, evine gitti. Bu böyle olmaz. Buraların verimliliğinin artırılması gerekir. Siz 10 eleman almayı yük olarak görürsünüz ama bu taraftan bunun sebebiyet verdiği yüz milyonlarca lira kayıp söz konusudur.
Bunların çözümü Kat İttifakı Yasası’dır. Kat İttifakı Yasası’nın tam anlamıyla uygulanması demek müteahhitler ile alıcılar arasında ‘koçanı aldıydım, almadıydım’ hikayesini tamamen ortadan kaldırılmasıdır.
Kat İttifakı Yasası’nda 4 bacak vardır; vatandaş, müteahhit, banka ve kontrollük. Bunlar bir birini denetler. Vatandaş konut kredisini alır, bir havuz hesabındadır ama peşinen koçanını alır. İnşaatın günü güne devam ettiğini de denetleyen bir kontrollük vardır ve banka tarafından müteahhitte verilen para da yalnızca yapılan iş kadardır. Dolayısıyla birbirini denetleyen bir sistem vardır. İşte mahkemelerdeki o davaları azaltacak olan aslında bu sistemin hayata geçirilmesidir. Yani sorunumuz genel olarak ülkedeki sistemsizliktir. Bizim yapmamız gerek o sistemleri oluşturmaktır. Bizim bununla ilgili çalışmalarımız var. Neyin, nasıl yapılacağını biliriz. Tek ihtiyacımız olan siyasi iradedir ve kamuda verimliktir.
- YENiDÜZEN: Hep ‘yapılması gerekir’ denilir, ‘çalışılıyor’ denilir ama yapılamıyor, hayata geçirilemiyor. Sorun nedir?
- Cafer Gürcafer: Çünkü ta meramımızı anlatalım o gider başka gelir. Tekrar tanışma merasimi… ‘Yerimize oturalım da bakalım’ denir arkasından bir daha iktidar değişikliği. Budur maalesef bizi neticeye götürmeyen.