Fehime ALASYA
Türk Lirası’nın hızlı değer kaybıyla vatandaşın avucundaki erirken, yoksulluk sınırında maaş ile geçinenler artık nereden tasarruf edeceğini bilemiyor. Marketlerde sepetler dolmuyor, ilaç ecza giderleri büyük dert.
Denetim ve kontrol isteyen vatandaş, banka borçları için “bir çare bulun” diyor.
Artık düşünmekten sağlığından olduğunu anlatan esnaf ise geçinmekte zorlanan vatandaşın geldiği son noktayı “kıyıda köşedeki altın birikimlerini bozdurmaya talep arttı” diyerek ekonominin geldiği noktayı bir kez daha gözler önüne seriyor.
Esnaf da vatandaş da “Hepimiz aynı gemideyiz” diyerek çare arıyor…
“Artık başa çıkamıyorum, kimse çıkamıyor, bir çare bulsunlar…”
Lefkoşa, Göçmenköy’deki ev yemeğinin en köklü mekanlarından, aile işletmesi Kebapçıoğlu Restoran’da yıllarını geçiren Şazi Demet Paşaoğlu, artık banka taksitlerini ödeyemediğini anlatıyor.
Günde 12 saat boyunca çalışan, ocak başında ter akıtan Şazi Demet Paşaoğlu, “Artık ocaklar eskisi gibi tütmüyor” diyerek, döviz borcuyla başa çıkamadığını anlattı.
Paşaoğlu, artık ne müşteri potansiyelinin eskisi gibi olduğunu, ne de kendi geçimlerinden eser kaldığını anlatıyor.
Hayat pahalılığını işine yansıtmamak, yemek porsiyonlarını küçültmeden, aynı kalite ile hizmete devam etmek için evindeki bireysel porsiyonlarını küçülttüğünü anlatan Paşaoğlu, “Artık evimde kendim için kuruyemiş alamıyorum, iki çeşit meyve ile idare ediyorum, kendimden kısıp dükkanda zam yapmaktan kaçınıyorum” dedi.
“Denetleyen, kontrol eden yok”
Denetim ve kontrol mekanizmasının çalışmadığını anlatan Paşaoğlu, “Cuma günü 80 TL’ye aldığım 4 Litrelik sıvı yağı Pazar günü aynı marketten 105 TL’ye alıyorum. Geçen gün 85 TL’ye aldığım tavuğu 115 TL’ye aldım ama ben bu zamları müşterime yansıtamadım. Çünkü yansıtsam artık kimse gelmeyecek. Bunu yapmak yerine kendimden kıstım. Hayatla böyle baş etmeye çalışıyorum.” diyor.
Güven kalmadı…
Piyasadaki herkesin artık nakit ve peşin para ile çalıştığının da altını çizen Paşaoğlu, ekonomi piyasasında büyük bir güvensizlik de olduğunu dile getiriyor.
“Artık başa çıkamıyorum, kimse çıkamıyor, bir çare bulsunlar…”
Paşaoğlu, kendi yaşamından bir örnek vererek hiçbir şeyin iyiye gitmediğini de şöyle anlatıyor:
“7 yıldır STG borç ödüyorum. İlk borçlandığımda 2,50 TL idi, şu an 18 TL. Her ay bin 300 Sterlin borç ödüyorum, artık başa çıkamıyorum, kimse çıkamıyor, bir çare bulsunlar…”
“Tok açın halinden anlamaz”
Sigortalardan emeklilik maaşı ile geçinen Fikriye Hançer, “hayat pahalılığı insanların canını yaktı, kimsenin bu işe baktığı yok” diyerek, kendi dışında kalabalık yaşam süren vatandaşların gailesi ile yatıp kalktığını anlatıyor.
Hançer, “Ben bir kişiyim ve gelirim ancak yemem, içmem ve ilaçlarıma yetişiyor. Ya o kalabalık yaşayanlar, ya o gençler ne yapsın? Hükümet bu gençlerin gailesini çekmiyor mu” diye soruyor.
Hayat pahalılığına el atmayan yetkilileri ‘çuvalları dolu, tok açın halinden anlamaz’ diyerek değerlendiren Hançer, geçmiş yılları da anımsatmadan duramıyor.
Hançer, “Eskiden eker, biçerdik, şimdi herkes bahçesini kurutuyor. Biz de vatandaş olarak artık eskisi gibi işlemiyoruz” diyor…
3 bin 200 TL maaşının bin 500 TL’si ev kirasına, 500’ü ilaçlarına gidiyor…
“Soğuk gecelerde battaniye ile örtünüp elektrik ve gazdan tasarruf edeceğim”
Sigorta emeklilik maaşı ile geçinen, ‘yoksulluk’ sınırında yaşayan bir diğer vatandaş Rasiha Siddiga Sarıoğlu…
83 yaşında, Göçmenköy’de aylık 3 bin 200 TL maaş alıp, bin 500 TL’sini her ay ev kirasına kira vererek yaşam sürdüğünü anlatıyor… 500 TL de ilaç parası ödediğini dile getiren Sarıoğlu, “Düşünün artık nasıl geçinebilirim, markete gitmeye korkuyorum, bugün aldığımı, bir sonraki gün aynı paraya alamam. Artık kim evde sürekli et- tavuk pişirebiliyor ki?” diye soruyor...
Soğuk gecelerde battaniye ile örtünüp elektrik ve tüp gaz giderinden tasarruf edeceğini anlatan Sarıoğlu, “Her ay 150 TL elektrik ödüyorum, daha fazla veremem” diyor…
Artan hayat pahalılığı ve değişen nüfus yapısı nedeniyle mali krizin hırsızlık ve dolandırıcılıklara sebep olabileceğini de öngören Sarıoğlu, “Eskiden kapı pencere açık yatıyorduk, bir avuç adada şimdi geldiğimiz hale bak…”
Dövizci veznelerinde yoğunluk
Önceki günden düne özellikle Sterlin’de bir nebze bile olsa yaşanan gerileme döviz bürolarındaki yoğunluğu da arttırdı. Anlık değişimlerden etkilenen vatandaşlar, para bozmak için sırada beklerken dahi gözünü kurların sunulduğu panodan ayırmadı…
Dövizciler ise ‘normal günlerde ortalama 10 kur değişimi yaşanırken, dünden bu yana 20 kur değişimine çıkabiliyor’ diyerek anlık değişimi özetlemeye çalıştı.
Kuyumcular: “Artık herkes altınını satıyor… Birikimi olmayan ne yapsın?”
TL’nin değer kaybetmesine karşın son zamanlarda değer kazanan altın piyasasında ise ‘mecburi’ bir hareketlilik var…
Vatandaşın ‘eldeki avuçtakini satmaya rağbet ettiğini’ ifade eden bazı kuyumcular, birikimi olmayan ne yapsın?” dedi…
Arsis Kuyumculuktan Murat Kunduracı, 2003 yılından bu yana böylesi kötü bir dönem yaşandığını hatırlamadığını söyleyerek, “Dükkana altın almak için giren yok, herkes elindekini satmaya geliyor” diyor. Sektörde geleceğe dair umudu olmadığını anlatan Kunduracı, “Bir çeyrek altın bin 300 TL, vatandaş geçim derdinde, artık altın hediye etmek eskide kaldı” diyor.
“Nereye doğru gidiyoruz?”
Moon Star Kuyumculuk’tan Tan Amber ise vatandaşın altınlarını bozdurmaya geldiğini anlatan bir diğer kuyumcu… Buna talebin her geçen gün arttığını kaydeden Amber, “Peki ya bir köşede altını olmayan, birikimi olmayan ne yapsın, nereye doğru gidiyoruz?” diye sordu…
Amber, Kıbrıs’ın güneyine veya yurt dışına göçün artacağından endişe duyduğunu da belirtti.
Laden Fellahoğlu: “Bence artık halk ayaklanmalı”
Ekonomideki gidişatı değerlendiren Fellahoğlu Kuyumculuk Direktörlerinden Laden Fellahoğlu ise “Artık son noktadayız” dedi. Gelecek kaygısı nedeniyle sağlık sorunlarının baş gösterdiğini dile getiren Fellahoğlu, şöyle devam etti:
“Artık son noktadayız, bittik, düşünmekten, stresten ağzımın içi yaralarla doldu. Aybaşı personelimi nasıl öderim, kiramı nasıl öderim, banka borçlarımı nasıl öderim diye düşünmekten kendimi alamıyorum. Her ay ödemeler kapının ardında, kimi zaman piyasa hareketlense de ayın 10’undan sonra çok kötü bir durgunluk hakim oluyor ve bu bizi çok korkutuyor. Bence artık halk ayaklanmalı” dedi.
Yoksulluk vatandaşın dilinde, en büyük gaile ‘gençler için’
Gülsen Akdoğdu:
“Yattım, kalktım, bir aylık taksitim 800 TL arttı”
“Sterlin borcum var. Yattım, kalktım, bir aylık taksitim 800 TL arttı. Bu sadece taksitlerimin biri, ya peki ana giderlerimizdeki diğer zamlar? Aynı yerde sayan gelirimize karşın giderlerimiz kat be kat arttı. Artık kelimelerimiz tükendi. Çözüm önerileri de artık düşünemiyoruz, ekonomik çözümler, çıkar bulamıyoruz. Hiçbir ekonomist bile çözüm bulamıyor. Hepimiz aynı gemideyiz, hepimiz birlikte batıyoruz diye birçok insan hayattadır ve kendini öldürmedi. İntihar etmeyi düşünen, binlerce Sterlin ev borcu olan kişilerden bunları duyuyoruz.”
Mehmet Özuçar:
“Tek kelime ile battık, bittik”
Bir diğer vatandaş Mehmet Özuçar, marketten çıkarken fiyatlardan dert yanıyor. Kendisi gibi sigorta emeklisi maaşı ile geçinmeye çalışan kişilerin dahi markete gitmeye korkar olduğunu anlatarak, “vay bu gençlerin haline!” diye serzenişte bulunuyor…
Özuçar, “Artık çantalar dolmuyor, cüzdanlar boşalıyor, bu pahalılığa can dayanmıyor” dedi.
Ayşe Kurt:
“Giderlerimiz çok arttı, tavan yaptı ama gelirlerimiz aynı seviyede yerinde sayıyor”
Artık sadece ana giderlerimiz için çalışır olduk diyen Ayşe Kurt, “Herkes gibi biz de çok büyük sıkıntılar çekiyoruz, hepimiz aynı durumdayız, artık eskisi gibi marketten dop dolu çantalarla çıkamıyoruz. Giderlerimiz çok arttı, tavan yaptı ama gelirlerimiz aynı seviyede yerinde sayıyor, ne olacağını bilmiyoruz, bekliyoruz, göreceğiz” diyor.
Şengül Erek:
“Artık sepeti doldurmaya korkuyoruz”
Market çıkışı “Artık sepeti doldurmaya korkuyoruz” diyen Şengül Erek de en büyük gailesinin ‘gençler, borçlu olanlar, çocuk okutanlar ve asgari ücret ile geçinenlerden yana’ olduğunu anlatıyor. Erek, “Allah herkesin yardımcısı olsun” diyor.
Hasan Karabaş:
“Fırsatçılık var, denetleyen yok”
Metropol Yolu olarak bilinen caddede uzun süredir bardak mısır ve krep satarak geçimini sağlayan Hasan Karabaş, “Nereye gidiyoruz?” diye sordu. Ülkede büyük bir fırsatçılığın hakim olduğunu savunan Karabaş, bunu denetimin olmamasına bağladı.
Kullandığı ithal malzemelerin %85 oranında zamlandığını anlatan Karabaş, yerli ürünlerin de çok pahalı olmasından yakındı. Karabaş, “Fırsatçılık var, denetleyen yok. döviz çok hareketli ama %85 oranında mı?” yorumunda bulundu.
Fotoğraflar: Burçin AYBARS