Kıbrıs Türk Ticaret Odası Başkanı Sayın Fikri Toros bir basın toplantısı yaptı. Bu basın toplantısında ekonomik ve siyasal alanla ilgili, eleştiri ve önerilerini açıkladılar.
Bu basın toplantısında ifade edilen, ekonomi, siyasi yaşam, demokratik, idari yapı ve Anayasa ile ilgili olarak söylenenleri daha sonraki yazılarıma saklamak istiyorum.
Ama, KTTO'sının bu açıklamasında, toplumumuz içinde kafa karışıklığına yol açan ve çoğu kez," yumurta mı tavuktan, tavuk mu yumurtadan çıkar" kısırlığına dönen bir ana mantığı, doğru ifadelerle sorgulayan yaklaşımlar vardı.
Bu konuya,TC Büyükelçisi Sayın Halil İbrahim Akça da değinmişti. Bunları ele alalım.
KTTO Bşk Sayın Hilmi Toros'un Açıklaması:
Sayın Fikri Toros'un ifadelerinde yer alanlarla başlamak istiyorum. Şöyle diyor :
"Kıbrıs sorununa en erken bir zamanda çözüm bulunmasını umuyor ve bunun için çalışıyoruz, bu doğrultudaki beklenti ve çabalarımız ise Kuzey Kıbrıs'ta içinde yaşamakta olduğumuz ekonomik ve sosyal düzeni iyileştirmek için 'gösterdiğimiz' çabalarımızın önüne geçmediği gibi, bilakis bazı alanlardaki çalışmalar sorunun çözümüne katkı sağlaması bakımından da önemli olmaktadır." dedi.....
Bu mantığını, açıklamasının diğer bölümlerinde ifade ettikleri ile de güçlendirdi.
" Kıbrıs sorununa çözüm bulunamamış olmasının Kuzey Kıbrıs'ta iş ve yatırım yapma ortamını olumsuz olarak 'etkilediği', Ne var ki siyasi koşullardan yakınabilmek için, bu günkü koşullarda yapılabileceklerin de yapılmış olması gerekirdi. Durumun açıkça özeti şudur. Siyasi koşullar gerekçe gösterilerek iş ve yatırım yapmak konusunda yapabileceklerimiz de yapılmamaktadır"...
Sayın Toros'un bu ifadeleri, toplumuzda, temel sorunlarımızın ele alınışına dair gelişen yanlış mantığa dönük, önemli bir eleştirisel yaklaşımı ifade etmektedir.
Yani, Sayın Toros; Kuzey Kıbrıs'ta, Kıbrıs sorununa çözüm ile toplumsal sorunların aşılmasına dönük çabaların, bir bütünün, birbirinde kopmaz parçaları olduğuna açık vurgu yaptı. Bunun bu zamanda ifadesi ise de önemlidir.
Çünkü ayni zamanda statükocu hakim anlayışın dışında, tersten de sol ve demokratik kamuoyuna artık, Kıbrıs sorunu ile ilgilenmemek ve iç sorunların çözümüne odaklanma fikri de bombalanmaya çalışılmaktadır.
SAYIN HALİL İBRAHİM AKÇA...
Bu konuda bir başka değerlendirmeyi de, TC Lefkoşa Büyükelçisi Sayın Halil İbrahim Akça yapmıştı. Gelin söylediklerine bakalım.
"KKTC'de siyasi ve sosyal yapı, kapsamlı çözüme yönelik olarak yürütülmekte olan müzakerelere her zaman duyarlı kalmakta ve olası çözüm bağlamında benimsenen pozisyonlar siyasi farklılaşmada başat rol oynamaktadır. Kapsamlı çözüme yönelik beklentilerin, güncel sorunlara kalıcı çözüm arayışlarını hep daha ileri bir döneme ertelemek için gerekçe teşkil edebildiği görülmektedir. Bu durum, partilerin seçimlerde ekonomi söylemi oluşturmasını ikinci plana düşürerek, toplumun evrensel anlamda tercihlerinin ortaya çıkmasına fırsat vermemektedir. Siyasi vizyon ve tercihler ekonomide belirleyici olamayınca ,siyaset kısa vadeli bireysel çıkarlara dayalı bölüşüm eksenine kaymakta, bunun KKTC 'deki günlük hayata somut yansımaları ise, bireylerin kamu üzerinden çeşitli kaynaklara ulaşma gayreti içerisine girmeleri şeklinde tezahür etmektedir. Ülke kaynaklarının sınırına gelindiğinde, yeni kaynak yaratarak pastayı büyütme yaklaşımı benimsenmesi yerine Türkiye'den ilave nakit kaynak sağlama arayışlarına yönelmekte ; bu durum hem iç siyasetin, hem de Türkiye ile ilişkilerin sağlıksız bir zemine kaymasına neden olmaktadır."
2013 Ekonomik Durum Raporu, Sayın Akça'nın Özsözdeki yazısından, sayfa 10-11...
Evet, Sayın Fikri Toros'un basın toplantısında ifade ettikleri ile Sayın Akça'nın yazdıklarında mantık benzerliği açıktır. Ancak, Sayın Akça'nın ifadelerinde hali ile çözüme dönük istek vurgusu yoktur. Ama farklı vurguya karşın, toplumda oluşan mantık sağlıksızlığına dönük, bu iki açıklamada, doğru noktada, ortak saptama var...
Şimdi toplumda, iki ayrı ana eksende bulunan ve birbiri ile köklü farklılığına karşın, sonuç olarak bir noktada buluşan anlayışın ürettiği ve bu açıklamalarda sorgulanan mantığa bakalım.
Bunlardan biri solda ifade edilendir.
"Kıbrıs sorunu çözülmeden ne ekonomik, ne demokratik, ne de sosyal sorunlarımız çözülemez" ana söylemidir bu.
Diğeri ise sağda ifade edilen ana mantıktır.
Bu da, "Kıbrıs sorunu 1974 hareketi ve 1983 KKTC ilanı ile zaten çözülmüştür. Dolayısı ile çözüm için uğraşmaya gerek yoktur".
Bu yüzden bunlara göre esas olan bu var olanı savunmak ve korumaktır. Bunun için yapısal sorunların ele alınmasına dönük, şiddetli tepki göstermektedirler. Bunu devlet karşıtlığı olarak görmektedirler.
Aralarında Kıbrıs sorununa dönük uzlaşmaz görünen çelişki olmasına ve birbiri ile de sert ifadelerle, tartışsa da farklı olan bu ana eğilimler, ilginçtir, özde ayni sonuçta da buluşmaktadırlar.
Böylece her iki anlayışta, sırf statükoyu sürdürmek için oluşturulan ve bugün tümümüzü derin sıkıntılar içine sokan, yapısal tüm sorunların toplumsal bazda tartışılmasından ve aşılması çabasından da hoşnut değildirler
Bu yüzden statükoyu korumak için oluşan, ekonomik, demokratik, sosyal tüm yanları, özlü olarak ele almak noktasına kolayca ulaşamamaktayız.
Hali ile Statükonun yol açtığı bu yapısal sorunları ellemeden yaşamak içinde, beklentinin ne olduğu da açıktır. Bu da Türkiye'nin kaynak aktarmasını zorlamaktır. Türkiye'yi kutsayanlarla, Ankara elini yakamızdan çek diyenler, statükonun devamı için kaynak aktarımını zorlamak içinde "beraber "olabilmektedirler.
Yakın Geçmişe Göz Atmak:
Bunun için kısa geçmişimizde yaşadığımız iki örneği ele almak isterim.
2008'de Dünya krizinin etkisinin bize de yansıması kaçınılmaz iken, her iki kesim de yaptığımız uyarılara dönük olarak şöyle diyorlardı.
"Biz dünya ile entegre değiliz ki bu bize yansısın". Sol ve sağ konumunda olduklarını söyleyenler bu tespitte buluşuyorlardı. Başbakan olarak bana şunu ifade ediyorlardı.
"Hükümetsin, git ve bul, nereden istersen bul ve öde diyorlardı". Bunu neden söylüyorlardı? Çünkü, "maaş artışı için Türkiye'den ek kaynak istemeyeceğiz, kısa vadede, yerel gelirlerle, devletin cari giderlerini yerine getirme kabiliyetini geliştirmektir hedefimiz" demiştik.
Buna bağlı olarak bazı tasarruf tedbirleri alacağımızı söylemiştik . 2008'de kamu çalışanlarına ek artış yapamayacağımızı, artışa yalnızca eşel mobil ile devam edeceğimizi ve ek mesaileri kısacağımızı, eşel mobil'in iki ay yerine, 3 veya 4 aylık periyotlarla ele alınmasını düşündüğümüzü açıklamıştık. Paket veya Türkiye'den dayatma da yoktu. Bu bizim aklımızın üretimi idi.
Sendikalar protesto için miting yaptılar. Bu elbette ki hakları. Ama tarihte ilk kez olan bir şey oldu. Miting, hemen Meclis'in kapısının önünde yapıldı. Bu mitingdeki, Ana konuşmacılardan biri, Kamu İş Başkanı Sayın Ahmet Çaluda idi. Çıktı ve şöyle dedi.
"Bu hükümet ENOSİS'cidir, bunları hususi yapar ki halk KKTC'den bıksın ve Rum’a teslim olsun" dedi.
Diğer konuşmacı ise KTÖS Genel Sekreteri Sayın Şener Elçil idi. Oda çıktı ve ayni kürsüden şöyle dedi ." Bu hükümet Ankara'nın kuklasıdır ve emekçileri yıkmak için bunları yapmaktadır".
Düşünün ki bizim ne olduğumuza dair kendi aralarında böylesi derin anlayış farkı olanların, ortak hareket etmesini sağlayan ise ayni mantıktı.
Türkiye'den kaynak talebi ile statükonun oluşturduğu ekonomik, siyasi, idari yapının devamını sağlamak. Öz ise şu idi. Kendi kendine yetme düşüncesine karşıtlık.....
İşte, Kıbrıs sorunu çözülmeden hiç bir sorun çözülemez diyenlerle, Kıbrıs sorunu zaten çözülmüştür, barışa ne gerek var diyenlerin, statükonun ekonomik ve sosyal yapısının devamında, sağ ve sol söylemle ulaştıkları ortak noktayı, bu yaşanmış olan, çok açık olarak ortaya koymaktadır.
Sayın Akça , ülke kaynaklarının sınırına gelindiğinde de pastayı büyütme yerine Türkiye'den kaynak aktarımı talepleri gelmekte, bu ise, hem iç siyasetin, hem de Türkiye ile ilişkilerin sağlıksızlığını getirmektedir diyor. Doğru.
Yakın geçmişimizdeki ikinci noktayı da bu tespitle birlikte vurgulamak isterim. Sayın Eroğlu Ana Muhalefet Parti Başkanı olarak, KKTC Meclisinde, 2009 Bütçe görüşmelerinde şöyle demişti.
"Biz Anavatan'ın ne istediğini biliyoruz ve istediklerini de yapıp, alacağımız kaynaklarla sorunları çözeceğiz".Bundan sonrada 2009 Nisan Erken seçimleri için UBP olarak Seçim Bildirgelerinde, " Türkiye Cumhuriyeti Merkez Bankasından alacağımız kaynaklarla sorunları aşacağız" kaynak önermesi ile insanlardan oy istemişlerdi. Sonuç ne oldu?
"Türkiye'den kaynağı en iyi ben alırım, bunların kompleksi var, istemezler" diyen Sayın Eroğlu, seçimleri kazandı. İşbaşına geldi. Sonra çok ciddi tasarruf tedbirlerini içeren protokolü imzaladı. Seçim vaatlerinin tersi durumla da karşı karşıya kalınca ,"biz istemeyiz ama ne yapalım Türkiye ister" lakırdıları aldı başını gitti. Bu paketi takiple görevli Sayın Akça'nın da görevden alınmasını istedi. Ortalık karıştı ve tarihte yaşanmadığı kadar Türkiye ile ilişkiler gerildi.
Günümüzde, sol ve sağ tandanslı bazı aydınların Sayın Eroğlu'nun etrafında açık ve gizli destek olmasının da temeli burada gizlidir.
Artık, düşünce dünyamızı durgunluğa sürükleyen bu yaklaşımlar sorgulanmalıdır.
CTP'nin yıllardır savunduğu, ama belli bir süredir uykuya dalan bu görüşlerin, bizim için acı dahi olsa, bugün, KTTO tarafından, üzerindeki örtünün kaldırılması önemlidir. Ayrıca Sayın Akça'nın bu mantığı sorgulaması da önemlidir.
Bu da Kıbrıs sorunun çözümü için çaba harcarken, eş zamanlı olarak, ekonomik ,demokratik, sosyal tüm sorunların aşılması içinde çaba harcamak gerektiği doğrusudur. Sayın Toros'un, basın açıklamasında ifade ettiği, ekonomik ve demokratik sorunların aşılması için ileriye doğru giden her adımın, Kıbrıs sorununda çözüm sürecini de olumlu etkilediği gerçeğini unutmamamız gerekiyor.
Bu bakımdan bu ana mantıkları artık açıktan tartışmak gerekiyor.
Sayın Toros ve Sayın Akça, unutulmaya yüz tutmuş, bu ana sorunsalın tartışılmasını, açıklamaları ile başlattılar. Hadi bakalım, şimdi en büyük enerji kaynağı olan düşünsel üretimde, onların önüne geçebilecek mi? Düşünce üretiminde geri kalan, gerçekte, yaşamı belirleyemeyen olur.