Ödüllü öyküler
YENİDÜZEN-Deniz Plaza Öykü Yarışması’nın 3.sü yapıldı. Sonuçlar açıklandı ve 9,10,11 ile 12,13,14 yaş gruplarında öyküleriyle yarışan öğrenciler ödüllerini aldılar. Bu yıl Creditwest de sponsorlar arasına katılarak destek verdi.
Bu haftadan başlayarak ödül alan öğrencilerimizin öykülerini yayınlamaya başlıyoruz. Önce iki grupta 1.lik ödüllerini alan öykülerle başlıyoruz.
--------------------------------------------
Esra Mahmutoğlu
Türk Maarif Koleji
12,13,14 Yaş Grubu Birincisi
Konu: İki ülke savaş halindedir. Barış yapmaları için görev size düşüyor. Bu iki ülkenin başkanına savaşın kötü olduğunu anlatan ve barış yapmaları gerektiğini anlatacak bir mektup gönderecek olsanız neler yazardınız?
KÜÇÜK BİR KIZ
Yine korkuyla uyandı Latife. Gelen silah sesleri onu her dakika daha da endişelendiriyordu. Yoksa bu silah sesiyle vurulan babası mıydı? Peki o değilse kim vurulmuştu? Henüz on yedi yaşında olan abisi mi? Ağlamamak için kendini zor tutarken salona geçip annesine sarıldı. Sımsıkı bir şekilde. Annesinin kollarından ayrıldıktan sonra gidip yüzünü yıkamak istedi. Fakat suları akmıyordu. Yiyecek hiçbir şeyleri olmadığı için kahvaltı yapamadı. Odasının bir köşesine sokuldu, elleriyle kulaklarını kapatıp her şeyin iyi olacağına kendini inandırmaya çalıştı. Savaşın bitmesi için ne olmalıydı? Kim ne yapabilirdi ki? Bunları düşünürken eline bir zamanlar okula giderken kullandığı en sevdiği kalemini aldı ve defterinden bir sayfa kopardı. Ülkesinin ve savaştığı ülkenin başkanlarına bir mektup yazmaya karar verdi. Biliyordu, kimse on iki yaşında fakir bir kızın yazdıklarını umursamayacak, bu mektubu okusalar da hiçbir şey değişmeyecekti. Bunların farkındaydı, fakat yine de duygularını bu mektuba yazmaya başladı;
“Ben, diğer ülkelerin çocukları gibi istediği oyuncağı alamayınca ağlayan, istediği yemişi alıp yarıda atan, giydiği kıyafetleri bir daha giymeyen bir çocuk değilim. Ülkem savaş halinde. Diğer çocuklar gibi okula gidemiyorum, sokağa çıkıp arkadaşlarımla oyun oynayamıyorum. Ailemle vakit geçiremiyorum. Belki de başka hiç geçiremeyeceğim. Her gün beni silah sesleri uyandırıyor artık, annemin hadi kızım kalk sözleri değil. Küçükken annemin beni her zaman götürdüğü o park paramparça olmuş, şehrin geri kalanı gibi. Benimse tek yaptığım beklemek oluyor savaşın bitişini… Ben, diğer çocuklar gibi pahalı, lüks otellere gitmeyi değil, bu savaşın bitmesini hayal ediyorum. Evlerimize sıkıştık, ne zaman öleceğimizi bekliyoruz adeta. Beden olarak olmasa da ruhen öldük zaten. Her dakika, her saniye kayıp haberleri geliyor. Hıçkırık sesleri, ağlama sesleri, çığlık… Gözyaşı dökmeden ağlamayı öğreniyoruz yavaş yavaş. Artık her şeyin arkadaşlarla kavga edip özür dileyince geçmediğini anlıyorum. Oysaki öyle sanıyordum. Biri çıkıp özür dilese geçer mi tüm bunlar? Hayır geçmez, biliyorum.
Ben, diğer çocuklar barışı, güzel bir dünyayı öğrenip görürken, bizim savaşı yaşamamıza anlam veremiyorum. En çok da diğer çocukları kıskanıyorum. Ne kadar şanslı olduklarının farkında değiller. Onlar başlarını kaldırdıklarında masmavi bir gökyüzü görüyorlar, bense silahlardan çıkan gri dumanları. Onlar, dalgalanan bir deniz görüyor, ben, kan gölü, mavi rengini unuttum adeta.
Elimizde mutlu bir hayat sürmek varken tüm bunlar neden? İki ülkenin hırsının iki milyon insanın hayatını mahvetmesi adil değil, hem de hiç. Ve diğer çocuklar ailelerine en ufak bir sebepten dolayı küserken benim ailemin bir mezarının olmayacağını biliyorum. Benim yazdığım bu yazıların ne kadar değersiz olduğunu da. Ben sadece küçük bir kızım ve işte bir silah sesi daha. Annemin kalp atışlarının hızlandığını hissederken endişeleniyorum. Ölmekten değil, ilerde başka çocukların da bunları yaşayıp hayatlarının mahvolmasından.
Korkuyorum, insanların barış yapıp, mutlu olmaktansa, savaş yapıp acı çekecek kadar gözlerinin kör olmasından. Sizlere yalvarıyorum, lütfen durdurun şunu. Bitsin artık, çünkü çok canımız yandı. Yanmaya da devam ediyor. Korkuyorum.
Sevgilerle
Küçük bir kız.”
Latife bu yazıları bitirdikten sonra yatağına uzandı. Savaşın bitmesi için dua etti. Ağlayarak uyudu. Rüyasında savaşın bittiğini gördü, mutlu olduklarını.
Aylardan sonra bu rüya gerçek olmuştu. Fakat maalesef ki abisi ve babası bunların gerçekleştiğini görecek kadar şanslı değildi. Barış gelmişti artık ama onlar yoktu.
Latife, ülke başkanlarına yazdığı bu mektubu bir gün onlara verebilmek için saklamıştı. Ama verememişti. Savaşın bittiği o günler, eline bu mektubu aldı ve yırtıp attı. Bir daha bu mektubu yazmak zorunda olmamak için dua etti.
Babasının ve abisinin bir mezarı vardı. Latife onları son bir kez kucaklamayı çok istedi. Vatanı uğruna canlarını feda eden babası ve abisiyle büyük bir gurur duydu. Mezarlarına çiçek koymaya giderken normal küçük bir kız gibi hissetmiyordu artık. Kendi değil ama duyguları büyümüştü.
Latife aylardan sonra ilk defa düzgünce uyuyabildi. Korkmadan. İlk defa rüyasında savaş değil de başka bir şeyler gördü. Yeni hayalleri de vardı artık. Üstelik o sabah annesinin “Hadi kızım kalk! sözleriyle uyandı. Eskisi gibi, normal küçük bir kız gibi…