ELİF İNCE
Güney Kıbrıs'ta Bodamya Köyü'nün Rum ve Türk halkı birlikte eski bir binayı restore ederek 'ortak yaşam müzesi'ne çeviriyor. Bodamyalılar, birlikte yaşamın sırrını tüm adayla paylaşmak istiyor.
Lefkoşa’nın 22 kilometre güneyinde, buğday tarlaları ve yaşlı zeytin ağaçlarıyla çevrili 450 nüfuslu sakin bir köy: Bodamya. Köyün bir Türk, bir de Rum muhtarı, iki dilde yayın yapan bir radyosu, bir de keşfedilmeyi bekleyen hikâyesi var.
1960’ta yapılan son nüfus sayımında köyde 180 Rum, 220 Türk hane varmış. Şimdi ise burada 50 civarında Türk kaldığı tahmin ediliyor. Türk nüfusun büyük bir kısmının köyü terk etmek zorunda kalmasına rağmen Bodamyalılar, “Rum kesiminde birlikte yaşam kültürünü devam ettiriyoruz, şimdi ise bunun sırrını bütün Kıbrıs’la paylaşmak istiyoruz” diyor.
Bunun için köyün hemen girişinde yer alan, 1930’lardan kaldığı tahmin edilen bir çiftlik evini restore ederek ‘ortak yaşam müzesi’ kurma kararı almışlar. Binanın Türk sahipleri 1974’te köyden taşınmak zorunda kalmış, aileden izin alınarak proje hazırlanmış. Bütün köyün katılımıyla oluşan proje kapsamında yaşlılarla sözlü tarih çalışması yapılması, eski fotoğrafların, ortak yaşama dair ipuçları sunan eski tarım eşyalarının sergilenmesi düşünülüyor. Burada süreç de sonuç kadar önemli.
Projenin internet sitesindeki bir videoda kuzeydeki Akçay Köyü’ne göç eden Türk ailelerin müze çalışması için birkaç saatliğine Bodamya’ya dönüşü anlatılıyor. Rum muhtar Panicos ve Türk muhtar Hasan birlikte otobüsten inenleri karşılıyor. Herkes kucaklaşıyor, danslar ediliyor. Akçay’dan gelen gençlerden Berna Tüzün anlatıyor: “Hayallerimizde yarattığımız bir köy Bodamya. Belki de ilk olacak Kıbrıs’ta, ortak anılarımız ileriki nesillere aktarılacak.”
Toplantıda, muhtar Panicos Yiatrou konuşuyor: “Kıbrıs’ta iki halk birbirini öldürürken, Bodamya’da her şey farklıydı. Hâlâ da öyle. Kıbrıs’ın başka bir yerinde örneği olmayan köyümüzün adaya örnek teşkil etmesini istiyoruz. Bu proje ancak hepinizin katılımı olursa anlamlı olur, evde ailelerinizden kalma fotoğraflar, ne varsa getirin.”
Binanın restorasyonu için köy kendi imkânlarıyla finansman bulmaya çalışıyor. USAID (ABD Uluslararası Kalkınma Ajansı) bir miktar finansal destek sağlıyor, UNDP-ACT (Birleşmiş Milletler Kalkınma Programı) da projeye danışmanlık yapıyor. Toplam bütçe 700 bin euro, yarısı toparlanmış bile. Bu yıl duvarları güçlendirip çatıyı onarmak istiyorlar. Paranın devamını bulduklarında da binaya bir ek yaparak içine seminer odası, kütüphane, ufak bir mutfak yapmak istiyorlar.
Su adayı birleştirdi
Restorasyonu üstlenen mimar Sevina Floridou’nun baba tarafı Bodamyalı. Floridou, yavaş yavaş çöküşünü izlediği tuğla binayı hayata döndüreceği için çok heyecanlı. Köydeki barış ortamını farklı teorilerle açıklıyor: “1990’larda köyde araştırma yaparken eski Rum muhtara Türklerle nasıl anlaştıklarını sordum. Cevabı benim için bu küçük adanın büyük sırrını özetliyordu: ‘Türkler bana bir şey sormak istediklerinde saygılarından Rumca konuşurdu. Ben de Türkçe cevap verirdim.’” Floridou’nun işaret ettiği bir diğer etken de köyün tarihi su sistemi: “Bodamya’da su kısıtlı olduğu için bütün köy paylaşmak zorundaymış. Bunun için Osmanlı’dan da öncesinde bir yeraltı su sistemi yapılmış. Bütün köy bu sistemin bakım ve tamirinden sorumluymuş. Her köyün bir Türk, bir de Rum futbol takımı varken Bodamya nüfusu az olduğu için tek bir takım kurmuş. Takım zamanla efsaneleşmiş...
‘Sınırları Türk ve Rum muhtarlar korudu’
Bodamya Köyü’nün sakini İbrahim Aziz, 75 yaşında: “Türk nüfusunun çoğu maalesef köyü terk etti. Şimdi 50 kadar Türk var burada yaşayan. Ben de köyü terk etmek istemeyenler arasında bulundum, bütün tehlikelere rağmen ailemi bu köyde tuttum.
Çatışmalar sırasında köyü korumaya yönelik önlemler alındı. Burada sol görüşlü, ilerici bir eğilim vardı. Köyün ileri gelenleri, sendikal hareketin liderleri, Türk ve Rum muhtarlar, hatta papazımız saldırganları köye sokmamaya çalıştı. Kavşaklarda, giriş yollarında beraber oturdular.
Bütün bu çabalara rağmen hem Rum hem de Türk tarafından gelen milliyetçi saldırılardan etkilendik. Türkler kuzeyde köylere yerleştirildi, 40 yıldır oradalar. Bölünmüş halklar, bölünmüş bir coğrafyada, bölünmüş yaşamaya alıştırılıyoruz ama inancımız henüz sönmüş değil. Birlikte yaşam zorunludur, biz bunu ortaya çıkarmak için, bütün halklara bu perspektifi sunmak adına bu projeyi yapıyoruz.”
(RADİKAL – Elif İNCE – 24.3.2013)